confessions

horasan

1. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 74
  2. takipçi 5
  3. puan 0

şükrü saral

horasan
"Fetö" deriz, "ama dün ortaktınız" derler.
"Pkk" deriz, "ama dün ortaktınız" derler.
"Amerika" deriz, "ama dün ortaktınız" derler.
"İsrail" deriz, "ama dün ortaktınız" derler.

Sürekli dün dün dün...

"Yıkacağız, satacağız, durduracağız" diyenlerin "yarın" diyememesi şaşırtmıyor.
Kafaları "dün"de kaldığı için bir türlü ilerleyemiyorlar.
Dün zihniyeti gibi yıkacaklar, satacaklar, durduracaklar.

İşte bu vizyon meselesidir.
Önemli olan "yarın" diyebilmektir, "dün"ün o adımları atılmamış olsaydı "yarın"ların temeli çürük olurdu.

Çözüm süreci yapılmasaydı, Güneydoğu halkının büyük bir kısmı uyanamayacak, "hain" olduğunu anlamayıp HDP'ye destek olacaktı.
Erdoğan hemen Başbakan olur olmaz o dönem zaten devlet içerisinde etkin olan Fetö için adım atsaydı Erbakan'a yaptıkları gibi bir darbe daha yaparlardı.
Eğer henüz İMF'ye borç ödüyorken, henüz el pençe divan bir Türkiye iken "Eyyy Amerika" deseydik defterimizi dürerler, daha yola çıkmadan soluğumuzu keserlerdi.

"Devlet aklı" diye bir gerçek var, gözardı edilmemesi gereken.

Sahi, kime anlatıyorum ki?

Avrupa ile işbirliği yaparak bir biraya Gezi'de ayaklanıp polis aracına saldıran, kamu mallarını yakıp yıkarak ülkeye milyar dolar zarar veren eşkıyalara mı anlatıyorum?

"Biz Fetö tarafından kandırılmadık" deyip Zaman'ın binasına destek olmaya giden, destek amaçlı olarak Bankasya'dan hesap açtıran, Nazlı Ilıcak'a övgüler dizen, halka kurşun sıkan herkesi öven, tanklara alkış tutan, TV karşısında darbe girişimini kahve yudumlayarak seyreden, 15 Temmuz'a "kontrollü darbe" diyerek o hainleri aklamaya çalışan, 17/25 Aralık sürecinde Fetö'nün kullandığı tüm argümanları kullanan muhalif kafalara mı anlatıyorum?

Selahattin Demirtaş teröristine özgürlük isteyip, devletin terörle mücadelesinde teröristlerden taraf olan, HDP ile "birlikte iyi salladık" diyen, HDP güzellemesi yapan, Pkk'lı Canan'ı İstanbul'a il başkanı olarak atayan zihniyete mi anlatıyorum?

Bize "Amerika dostusunuz" deyip Amerika'ya Erdoğan'ı şikayet eden, "Erdoğan'a müdahale edin" diye yalvaran, ekonomik yaptırım yapılmasını isteyen, Türkiye'ye yatırım yapılmaması gerektiğini yüksek sesle söyleyen Avrupa yalakası manda sevicilere mi anlatıyorum?

İsrail'i devlet olarak ilk tanıyan CHP'ye mi anlatıyorum?

Eline Amerika bayrağı alıp sallayan, Milli eğitimi Fullbright ile Amerika'ya bağlayan zihniyetin torunlarına mı anlatıyorum?

Anlamazlar, ne yazık ki anlamıyorlar!

Türkiye bir kabile ülkesi değil. Sayın Erdoğan adımlarını ölçüp tartarak atıyor ki, yüzümüzü geleceğe dönebilelim. Güçlü bir devletimiz olsun.
Devlet yönetmek öyle kolay bir iş değil, Türkiye'nin yol katetmesi gibi derdi olan bir lider tıpkı Sayın Erdoğan gibi uzun vaadede başarılı olma stratejisi izlerse o seçmen "dün"ü değil "yarın"ı konuşur.
Fakat muhalefet sürekli "dün"ün hayalini kuruyor.
Bu anlamda Sayın Erdoğan cumhurun başkanı olarak daima "yarın"ı düşünmüş, ülkeye önemli projeler katmıştır.
Başlıca Marmaray, Kanal İstanbul, şehir hastaneleri, yerli otomobil, envai çeşit yerli silah, tank, helikopter, 3. Havalimanı, Avrasya Tüneli ve bir sürü köprü...
Enerjide büyüme, sağlıkta atılım, ekonomide ilerleme, sanayide yerli ve milli üretime geçiş, eğitimde reform.
Sayın Erdoğan şimdi de uzaya tekraren uydu fırlatmayı, Antarktika'ya bilim üssü açmayı vaad ediyor.
Öte yandan çok başarılı sınır harekatları gerçekleştiren, Kandil'e girip teröristlere kan kusturan bir Türkiye var.

Sayın Erdoğan'ın karşısında ise bu projelere Avrupa ile aynı ağzı kullanarak karşı çıkan, seçim beyannamesinde Fetö ve Pkk ile mücadeleye yer vermeyen, yapılanı yakıp yıkmayı vaad eden, büyük projelerin farkındalığını kabul etmeyip ülkeyi İMF'ye mahkum etmeye çalışan, "ama saman ithal ediyoruz" deyip küçük düşünen zavallı bir muhalefet anlayışı var.
E Rusya bizden domates alıyor, sanayide çığır açtı.

'Yerli ve milli' dediğimiz araçların da motorunu üretemiyormuşuz.
Bunu 90 yıldır var olmakla övünen, fakat motor yerine heykel yapan, yan gelip yatan zihniyet söylüyor.
Şaka gibi.

Ve ben inanıyorum ki, 31 Mart gecesi meşaleleri yakacağız.
Çünkü bu millet Amerika'yı, İsrail'i, Almanya'yı, Vatikan'ı değil;
Dünya mazlumlarını sevindirecek.
Cumhurİttifakı kazanacak,
Türkiye kazanacak, Millet kazanacak, Recep Tayyip Erdoğan kazanacak.
#horasan

28 şubat

horasan
TARİHTE BUGÜN! #28ŞUBAT!

Başörtülü kardeşlerimizin üniversite kapılarındaki sürüklenişini, Sakallı diye fişlenenleri, Namaz kılıyor diye işten atılanları Babalarımızı, Evlatlarının yemin törenlerine alınmayan baş örtülü Analarımızı, Kapatılan ve yasaklanan Kuran kurslarını, Her an polis baskını olabilir diye gizli gizli yaptığımız Kuran ve Hadis sohbetlerini, dik duruşuyla #NecmettinErbakan Hocamızı, "Namlusunu Millete çeviren tank'a selam durmam!" diyen Yiğit adam #MuhsinYazıcıoğlu'nu, Şiir okudu diye Cezaevine atılan ve tüm siyasi hakları elinden alınarak "Muhtar Bile Olamaz" dedikleri #RecepTayyipErdoğan'ı ve "28 Şubat bin yıl sürecek" diyen Genel kurmay başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nu... Hangi ALLAHCC sız General in Ev hapsi aldığını gördünüz.
Ve ÜLKE kurtaran edasıyla kasıla kasıla yürüyen VATAN HAİNİ general ler dışarıda mağdur ları içeride yatıyor.
ERBAKAN hoca Hain FETO Kahraman öyle mi? Biz yaşadık siz yaşamayanlara anlatın #Unutmadık! #Unutmayacağız #Unutturmayacağız! bilenler bilmeyenlere anlatsın!
Saygı ve Adalet le davadaşlar
1
reis reis
elinize, kaleminize, yüreğinize sağlık sayın hocam, hayırlı akşamlar.

imamoğlu gerçekleri

horasan
🔸️ Bankadaki paranızı çekerken görevli size 4.149.667₺ verse, bu miktar size az geldiği için itiraz edince birileri size 'Özür dileriz efendim bir yanlışlık olmuş. 17.000₺'niz yanlışlıkla Ekrem Bey'in hesabına geçmiş' dese ne yaparsınız?

Siz tam 'Nasıl olur öyle bir şey? Derhal detaylı hesap özeti istiyorum' dediğinizde Ekrem gelse ve 'Banane kardeşim yanlış hesaptan! Benim hesabımı derhal kapatıp güncel paramı verin' dese ne yaparsınız?

Siz iyice sinir olup Ekrem'e 'Oğlum bak, git' derken yanınıza gelen iş arkadaşlarınızdan bazıları 'Tamam uzatma, rezil oluyorsun.Hem Ekrem'e de ayıp oluyor. Al paranı git. Hem öbür bankalardaki kredibiliten yükselir böylece' derse ne hissedersiniz?

Sizi bilmem ama ben banka müdürü, Ekrem ve eski iş arkadaşlarımı üst üste koyar, belimdeki kemerle dinlene dinlene döverim.

'Şirket kurdunuz beni mi koparıyorsunuz lan?' diye bağırmalarımı yan banka personeli duyar, o derece.
Müdafa soyadını niye değiştirmiş? Ona sorun bakalım ne cevap Alacak sınız?
Saygı ve Adalet le #horasan

muhtar

horasan
MUHTARLIK TARİH OLMALI...

#Türkiye'de 53 Bin muhtar var. Diğer bir tabirle Türkiye'de Tarım ve Hayvancılık bakanlığı personeli kadar muhtar var. Tüm Muhtarların Devlet'e maaliyeti ise yılda yaklaşık 2 milyar TL'dir.

Bu para ile yılda 600 ilkokul yapılabilir. Veya 100 Bin nufüsü içine alacak büyük bir ilçe inşa edilebilir.

Zaten artık muhtara olan ihtiyaç yok denecek kadar azalmıştır. Sadece köylerde kısmen ihtiyaç olabilir. Hatta Köylerdeki muhtarlık vazifesi imamlara verilebilir. Sonuç olarak Sayın Bahçeli'nin "Muhtarlık kaldırılsın" fikri gayet makul ve hatta zaruridir. Adalet dağıtanlar Direk MİLLET olmalıdır. Her fert adil olursa Muhtar a gereksinim zaten olamaz. Saygı ve Adalet le #horasan

fetö’nün siyasi ayağı

horasan
İP'çi Akşener'in meydanlarda il il, halka "TERÖRİSTLER NASILSINIZ?" sözü aslında bir FETÖ planıdır.
Amaç "TERÖRİST" kavramının altını boşaltma algı operasyonudur!
Yani terör örgütleri FETÖ-PKK kötü değil, bir nevi 'halkın kendisidir' bilinç altına işlemektir.
Mitinge katılan halkın da buna tepki vermek yerine şaka sanıp "İYİYİZ" demesi ise planın tuttuğunu gösteriyor!
Bu süre sonra bilinçaltı zihinlerde HALK-TERÖRİST kavramı sıradanlaşır!
Çok uzağa değil Ekrem Dumanlı nın#Zilletİttifakı na iy istemesi bunun diğer göze çarpan gerçeği.!!
Saygı ve Adalet le
#horasan

büyük strateji

horasan
ÇOK MÜHİMDİR

SOYAĞACI GERÇEĞİ ILE TÜRKIYE'DE GEÇMIŞI (ASIL SOYU) BELLİ OLANLAR NEDEN KUDURDULAR?
(ERDOĞAN' ın MÜTHİŞ OYUNU)
YAHUDİ ASILLILAR NASIL DEŞİFRE EDİLDİ

■ Uzun yıllardır Başbakanlık arşivinde çalışan bir hocamla sohbet ederken , Sn Recep Tayyip Erdoğan'ın arşiv merakından bahsetmiş... "Asıl amacı devletin geçmişini öğrenmek" demişti.

■ Öncelikle 1934 yılında yapılan soyadı kanununu ele alalım.

■ Arasıra benim de faydalandığım Başbakanlık arşivi halka açılmadan önce, Erdoğan soyağacı ve soyadı ile ilgili tüm arşivleri araştırıp dijital ortama aktarılmasını tamamlattı.

■ Tabi ki bu Türkiye'deki SOYSUZLARI HEM RAHATSIZ ETTİ, HEM DE PANİKLETTİ.

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, Yunanistan ve Avrupa'daki 100.000 lerce Yahudiyi Türkiye'ye getirip bunlara Ahmet, Mehmet , Ali , Zeynep, Fatma ... isimlerini vererek, bizlerden birileri gibi kamufle edip, başta İstanbul ve Batı illeri ağırlıklı olarak Türkiye'ye yerleştirip yaydılar. Bir de soyadı kanunu ile bunlara Türk ve İslamî soyadları vererek gizlediler..

■ Türk Sanayisini , en verimli toprakları ve en güzel semtleri de bunlara teslim ettiler.
90 yıldır da Türk Sanayisi bunların elinde. Hiç bir şekilde kendilerine rakip olacak milli sanayicilere izin vermediler. Hem kendi güçlerini kullandılar; hem de Devletin gücünü kullanarak milli ve yerli sanayiyi hep kontrolde ve alt seviyede tuttular..

■ İkincisi Üniversitelerimiz ve Medya hep bunların kontrolleri altında kaldı.

■ Bu sayede Türk toplumunu hep kontrolleri altında tuttular.

■ Ta ki ARŞİVLER AÇILINCAYA KADAR.
Sn Erdoğan'ın Soyağacı çalışması bunları çokça rahatsız etti..

■ Tüm Kripto Yahudiler iyot gibi ortaya çıktılar... iki göbek öncesi yahudi oldukları ortaya çıktı.
Bu da bunların çıldırmalarına yetti.

■ Aslında bu olaydan sonra Sn. Erdoğan'a birçok kez meydan okudular.
Artık kendilerini gizlemeye gerek duymuyorlar sanki, biz daha güçlüyüz imasını açıkça belirtiyorlar.

■ SON TÜSİAD başkanlık seçimi bunun açık bir örneğidir.
Artık gizlemiyorlar. Hatta Türk bile olmayan Avrupa'lı bir Yahudiyi TÜSİAD a başkan seçerek açıkça meydan okuyorlar.
Neyse biz konumuza dönelim.

■ Erdoğan bu durumu öğrendikten sonra ne yaptı :

1-) Bunların egemenliğindeki Medyayı sessiz ve sakince ellerinden aldı, medya güçlerini azalttı.

2-) Ellerindeki sanayi gücüne karşı yeni bir milli sanayi gücü oluşturdu.

3-) Savunma sanayindeki hiç bir çalışmayı bunlara teslim etmedi.

Gün geçtikçe etkilerini azalttı ve azaltmaya devam ediyor. ..

Bir de siyasi bir hamle yaparak tüm bu bilgi ve belgeleri Sn. Devlet Bahçeli'ye açarak Milli ve Güçlü bir cephe oluşturdu.

■ İŞTE BU DURUM İÇERDE VE DIŞARDA SİYONİST YAHUDİLERİ ÇILGINA ÇEVİRDİ. Ellerinden gelse bu ülkeyi yakıp yıkacaklar ama güçleri yetmiyor...

■ En büyük hayal kırıklığı da Türkiye'nin Başkanlık sistemine geçmesiyle oldu.

■ Şimdi bu hainler ve içerideki piyonlarının tek ümitleri kaldı. O da 31 Mart yerel seçimlerinde Cumhur ittifakını yenilgiye uğratmak..
Onun için CHP -IP-SP-HDP ortaklıgında milyonlarca yalan iftira havada uçuşuyor.

Yoksa mı ?

BU İSLAM BELDESİNDE KURDUKLARI SALTANAT 31 MART'ta yıkılacak..Mutlaka saltanatları yıkılmalıdir. Yıllarca bu halkın sırtından geçindiler.
Medyanin bir kismi ellerinden gidince "yandaş medya" yakiştirmasi cikarildi, bütün bunlar Erdogan'in haklılıgını bir kez daha ortaya cikti. Bu durumda Erdogan'ı ve Cumhur ittifakını desteklemek üzerimize FARZ oldu, farz varken mekruha veya Haramilere -ihanetçilere -zillete gerek yoktur-UYAN TÜRKIYEM
Uyanalım
Uyandıralım
Allahını seven kendini buna mecbur hissetmeli. DOSTLAR, bu ülke bizim, GEVŞEMEYELIM-YOLA DEVAM EDELIM
Saygı ve sevgi ile
#horasan

zillet ittifakı

horasan
MESELE BELEDİYE BAŞKANLIĞI DEĞİL...

Herkes bilmelidir ki, #Zillet ittifakının #Başkan adaylarına oy vermek, doğrudan zillet ittifakına destek vermek demektir.

Yani aslında bu seçim, başkan adaylarının değil, ittifakların seçimidir. Bu seçimin en mühim neticesi ise #Cumhur ittifakını temsil eden Ak Parti iktidarının devam edip etmeyecek olmasını belirleyecek olmasıdır.

Hem şu da var ki, Zillet ittifakının başı CHP'dir. Aklı başında olan bir #Müslüman, başında CHP olan bir ittifakın içinde zaten yer alamaz veya dolaylı olarak destek veremez. Hele de karşı tafafta #Muhafazakar bir ittifak dururken, bunu asla yapamaz ve yapmamalıdır.

Zira #CHP'nin, milletimizi madden ve özellikle manen yıkmak için görevlendirilmiş bir #Küfür Müessesesi olduğu tarihçe sabittir. Bunu bile bile zillet ittifakını tecrübe etmek veya bu durumu netice verecek olan Başkan seçimlerini onların lehine yapmak, #AkParti'ye ders vermek değil, en ufak tabirle aşırı saflık olur.

Çünkü dış mihraklar, tüm önlemlerini almış bir şekide pusuda bekliyorlar. En ufak bir sarsıntıda bizi evella Devlet Başkanşığı'nı da dahil edecek şekilde 'Erken Seçim'e zorlayacaklar. Akabinde ise, Devlet Başkanlık makamını Zillet ittifakına teslim etmek için ne gerekiyorsa yapacaklar.

Hal böyle iken, Zillet ittifakının adayları her kim olursa olsun, destek vermemek gerekir. Kaldı ki, Zillet ittifakının adaylarının bazıları, ülkemize yönelik büyük kumpastan haberi olmayabilir. Yani demem o ki, sadece "Bu adam iyidir" mantığıyla oy vermek bizi telafisi mümkün olmayan neticelere götürebilir. Allah muhafaza eylesin.
Saygı ve Adalet ile

türkiye gerçekleri

horasan
Öyle mi gerçekten?👇👇👇

Erdoğan gelmeden bu ülke güllük gülistanlıktı.
Kürtler refah içinde özgür ve mutlu idiler
Aleviler saklanma ihtiyacı duymadan kendilerini özgürce ifade ediyorlardı.
Dindarlar inançlarından ötürü hiç bir baskıya,zulme,haksızlığa uğramıyordu.
Memurlar,öğretmenler geçim derdinde,ay sonunu nasıl getireceğinin tasasında değillerdi.
Hiç bir memur ikinci bir işte çalışma ihtiyacı duymadan,otomobil alabiliyor,tatile çıkabiliyordu.
Emekliler,dullar maaş kuyruklarında gavur eziyeti çekmiyordu.
Pazar yerlerine akşam saatlerinde gidip,pazarcıların bıraktıkları sebzelerin içinden bir kısmı yenebilir durumda olanları seçmek zorunda kalmıyorlardı.
Hastaneler yetersiz değildi,miting meydanını andıran kalabalık kuyruklar olmuyordu
İsteyen istediği hastaneye randevu ile gidiyor,röntgen çekilmek için,MR çekilmek için aylarca sıra beklemek zorunda değillerdi.
Okullar açılırken anne babaları kitap sancısı tutmuyordu,veliler ikinci el pazarlarından çocuklarına kitap almak durumunda kalmıyordu.
Şehirler arası yolların tek şeritli ve bakımsız olmasından ötürü, canları,malları,vakitleri ziyan olmuyordu.
Yılın 6 ayı kar yüzünden ulaşım imkanı olmayan köylerde hastalar,hamile kadınlar ölüp ölüp gitmiyorlardı.
Üniversite okumak isteyen gençler mutlaka büyük şehirlere gidip binbir zahmetle,ailesine büyük külfetler getirerek okumak zorunda değillerdi.
Aldıkları burs ve krediler ihtiyaçlarını karşılayacak düzeydeydi.
Uçakla seyahet sadece imtiyazlı azınlığın faydalandığı bir lüks değildi,işçi,köylü,memur,asker,öğrenci herkes uçakla seyahat konforunu yaşıyordu.
Ülkede ne terör bombaları patlıyor,ne askere gönderdiğimiz körpecik yavrularımız eğitimli canilerin karşısına çıkartılıp telef ediliyordu.
Kimse etnik kökeninden,inancından,mezhebinden dolayı dışlanmıyordu.
Milletvekilleri ehil kimselerden oluşur,bakanlar yolsuzluğa asla bulaşmazdı.
Ülkenin kaynakları bir avuç baronun emrine amade değildi,bütün halkın hayatını kolaylaştırmak için harcanırdı vergilerimiz.
Hukümetler halka söven kibirli gazetecilerin evlerinde kurulmaz,gazete patronları üreme organını kaşıyarak başbakan karşılamazdı.
Ne zaman ki Erdoğan geldi,ülkenin düzeni allak bullak oldu.
Erdoğan giderse o eski huzurlu,mutlu,müreffeh ve barış içinde yaşadığımız günlerin geri geleceğinden emin olabilirsiniz.
Haydin o zaman, Kandil'deki, Pensilvanya'daki vatanseverlerin dediği gibi "Sandıklara koşup Erdoğan'dan kurtulalım."
Saygı ve Adalet le
#horasan

regaib kandili

horasan
#REGAİPKANDİLİ
📍#KıssadanHisse

2000 yılının aralık ayıydı. Üniversiteden yeni mezun olmuştum. Bir devlet okulu...nda heyecanla derslere giriyordum. Sınıflardan birinde, şartlı cümleleri anlatırken tahtaya İngilizce bir cümle yazdım.

“Evet çocuklar, tahtada 'Eğer çok zengin olsaydım anneme... alırdım.' yazıyor. Cümledeki boşluğu, hayal gücünüzü de kullanarak doldurun. Anlaşıldı mı?” dedim.

Anlaşılmış olmalı ki herkes sessiz bir şekilde dağıttığım küçük kâğıtları aldı ve gözlerini tavana dikip düşünmeye başladı. Beş dakika sonra sınıfı dolaşıp kâğıtları topladım ve tek tek okudum. Uzay gemisi, Ferrari, Miami'de yazlık, Maldivler'de ada... Ben okuyorum, sınıf gülüyordu. Son kâğıdı içimden okudum. “If I were rich, I would buy flowers for my mom.”

Cümlenin sahibi, o sene sınıfa yeni gelen çelimsiz, içine kapanık bir çocuktu. “Aramızda çok duygusal bir arkadaşımız var!” dedim. “Selim, kalk bakalım. Ne yazdığını arkadaşlarına söyleyebilir misin?”

“Çiçek alırım, yazdım öğretmenim.”

Sınıfta hafif bir kahkaha koptu. “Ben çok zengin olduğunuzu düşünün, hayal gücünüzü kullanın demiştim. Buna rağmen çiçek alırım yazdığına göre önemli bir sebebin olmalı” dedim.
Bir süre sessizce bekledi, sonra ayağa kalkıp “Aklıma başka bir şey gelmedi öğretmenim” dedi usulca. Yüzünde Mona Lisa tablosunu andıran gülmekle ağlamak arası garip bir ifade vardı.

“Oğlum, dalga mı geçiyorsun?” dedim sertçe. “Aklınıza bir şey gelmesi için illa not mu vermemiz gerekiyor?”

Hiç cevap vermedi. Kâğıtları geri dağıttım. Sınıf, çalan zille birlikte kovanı kurcalanmış arı sürüsü gibi bahçeye aktı. Dışarıda ince bir yağmur yağıyordu.

Ertesi sabah okula geldiğimde Selim'in babasını lobide beni beklerken buldum. Önündeki sehpada bir gün önce sınıfta dağıttığım buruşuk kâğıt parçası duruyordu. Oturup biraz konuştuk. Kısa bir görüşmeden sonra ayrıldı. Zorlukla zümre odasına doğru yürüdüm. Başım dönüyordu. Hıçkırığa benzer garip bir şey diyaframdan gırtlağıma kadar tırmanmış, patlamaya hazır bekliyordu.

2000 yılının aralık ayıydı ve ben, kâğıttaki küçük boşluğu çiçekle dolduran Selim'in, hayatındaki en büyük boşluğu da çiçekle doldurmaya çalıştığını öğrendim.

Üç ay önce bir trafik kazasında annesini kaybettiğini ve o günden beri, babasıyla, hiç aksatmadan her cuma günü annesinin mezarını ziyaret edip mezarlığa çiçek diktiklerini...
Önceki gece babası duymasın diye yüzünü yastığa gömerek sabaha kadar hıçkırdığını...

Ve üniversiteden alınan diplomayla öğretmen olunamayacağını...
Hepsini, hayatımın o en serin aralık sabahında öğrendim.
Alıntı dır. Lakin sizler le paylaşmak istedim.!!!
Kandilimiz kutlu olsun Canlar
#horasan

15 mart 2019 yeni zelanda cami saldırısı

horasan
Biz kim olduğumuzu unuttuk da onlar kim olduğumuzu unutmuyor!
Yeni Zelanda'da Cami saldırısını gerçekleştiren teröristin silahlarına ait şarjörlerde Viyana 1683 ve kırmızı ile işaretli noktada Kiril Alfabesiyle “Miloş Obiliç” yazıyor. Miloş Obiliç, 1389 1. Kosova Savaşı'nda Sultan Murat'ı şehit eden Sırp'ın adıydı.
Yeni Zelanda da yapılan direk TÜRK lere bir saldırıdır. Ve bunu kimse başka bir tarafa çekmesin. Üç gün önce Netanyahu nun piçi İstanbul Hristiyan toprakları dır. Şu anda MÜSLÜMAN lar tarafından işgal edilmiş tir. Yakında geri alacağız. Demesinin akabinde yaşanan bu Vahşet in tek izahı olabilir. Toprak lar kan kırmızı olamadıkça ABDÜLHAMİD HAN ın rövanşı bitmez. Yeni stratejimiz bu olmalıdır. MÜSLÜMAN asla CİHAD dan uzak ve CİHAD ı unutarak yaşamamalıdır. Çünkü bu olay ın bize dayattığı acı olay uyanık Olmaz isek daha çok yaşanacak tır. Saygı ve sevgi ile canlar #horasan

yerel seçim sonrası beklentiler

horasan
Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyup şöyle bir düşünün..
31 Mart akşamı sandıklar açılmış,
-Sokaklarda CHP konvoyları
-Araçlardan sallanan HDP bayrakları ve Apo posterleri
-ABD'den gelen tebrik mesajları
-Can Dündar ve Emre Uslu'nun sevinç paylaşımları..
-Kandil'deki terör baronlarından ''Diktatöre ders veren halkımızı kutluyorum'' demeçleri.. hakikaten bunu yaşamak zorunda mı MİLLET Hadi canım sende demeden
İyice düşünmeliyiz. Ya BEKA ya BELA
Allah korusun!
Saygı ve sevgi ile
#horasan

kazanan türkiye olacak

horasan
15 temmuz'da organize bir darbe girişimi yapıldı. Bir darbe hazırlığı olduğu, bir çok kişi tarafından önceden yazılıp çizilmişti. Elbette ki devletin ve istihbaratın da bu hazırlıklardan haberi vardı.

Belki önleyici tedbirler alınabilir, darbe hiç başlayamadan bitirilebilirdi. Ama o durumda darbeyi yapacak, destekleyecek ve sonrasında devleti ele geçirecek olan fetöcü kadrolar ortaya çıkarılamayabilir, fetö ile mücadele konusunda yeterli halk desteği ve siyasi birlik sağlanamayabilirdi. Ve o gün için darbe önlense de, önünde sonunda çok daha etkili, kanlı ve başarılı bir şekilde sonuca ulaşırdı.

Devlet bekledi, önleyici değil, karşılayıcı tedbirler aldı. Elbette bu tedbirler yüzde yüz başarılı olamazdı. Elbette darbe girişiminde istemediğimiz bir çok sonucu oldu. Ama sonuçta 15 Temmuz ve sonrasındaki süreçte büyük bir ihanet şebekesi, en azından bir daha bu çapta bir kalkışmaya asla yeltenemeyecek hale getirildi.

Darbe girişimi, devletin risk aldığı, aldığı risk karşılığında ise FETÖ'yü büyük bir tuzağa çekip, sonunda da kazandığı bir destana dönüştü.

15 temmuz ve sonrasındaki süreç tek başına, fetö'yü devletin ve ülkenin etkili alanlarından tamamen söküp atmaya yetemezdi, yetmedi. Hala kripto kalabilen ya da tespit edilen ama konjonktürel sıkıntılar sebebiyle müdahale edilemeyen Fetöcüler, bugüne kadar varlıklarını ve çalışmalarını bir şekilde sürdürdü.
Asker, polis ve yargı içindeki fetöcülere büyük oranda dokunulsa da devlet hala tam manasıyla temizlenememiş, özellikle siyasi ayağa yeterince dokunulamamış ve teşkilat içindeki fetöcüler kripto kalmayı başarmıştı.

31 mart'ta yapılan seçim çok önemliydi. Bu seçim belki de fetö'nün son şansıydı ve bu sebeple devlet, fetö'nün seçimlere mutlaka müdahale edeceğini, bunu da özellikle siyasi partiler içindeki hala kripto kalabilen elemanlarıyla yapacağını çok iyi biliyordu.

Tıpkı 15 temmuzdaki gibi, yapılacak bu kalkışmayı, seçim darbesini de engelleyebilirdi. Ama o zaman yine fetöyle istediği şekilde mücadele edebilmiş olamayacak, temizliği gerektiği şekilde yapamayacaktı.

Önleyici değil, karşılayıcı tedbirler alındı. Oyları istedikleri yönde manipüle etmeleri engellenmedi ama bunu yapanlar tek tek fişlendi, etiketlendi.

Yakında itirazlar sonucu yapılan tekrar sayımlar tamamlanacak ve İstanbul seçimleri sonuçlanacak.

Seçimi inşAllah AK Parti kazanmış olacak. Ama bu olmasa bile, asıl kazanan devlet, asıl zafer fetö'ye ve kalan kripto fetöcülere 15 temmuz'dan sonraki vurulmuş en büyük bu darbe olacak.

Seçimlere müdahale etmek için kullanılan fetö kırıntıları tespit edilip temizlendiğinde, Türkiye daha güvenli ve daha bağımsız bir ülke olacak. Yeni dönemde planlanan büyük adımlar, bu son seçim operasyonu sayesinde çok daha emin, çok daha sağlam atılacak.
Saygı ve Adalet le
#horasan

şükrü saral

horasan
#BAKIN ERDOĞAN KİMLERLE SAVAŞIYOR??

Türkiye'de sadece Yahudi, Hristiyan ve Mason ailelerin sahip oldukları dev holdinglerin bir araya gelmesi ile kurulan ve “patronlar kulübü” olarak bilinen Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) 49. Olağan Genel Kurul toplantısını geçtiğimiz hafta gerçekleştirdi.
Toplantıda en dikkat çeken şey, Başkan değişikliğiydi.
Tüsiad bu kongrede yeni başkanını seçti. Buraya kadar herşey normal.
Normal olmayan şey ise, Tüsiad'ın ilk defa hiçbir şekilde Yahudi kökenli bir yapı olduklarını saklama ihtiyacı hissetmeden açık açık yönetim kurulu başkanlığına Polonya asıllı İtalyan yahudisi SİMONE KASLOWSKİ 'yi getirmesiydi. Bunda en çok Recep Tayyip Erdoğan'ın "MASKELİ BALO BİTTİ, TÜM MASKELER DÜŞTÜ VE DÜŞMEYE DEVAM EDECEK" sözlerinin etkili olduğu kanaatindeyim. Yani, tam bir asır sonra deşifre olduğunu anlayan ve bugüne kadar aynen bizim gibi Ahmet , Mehmet , Yusuf , Ayşe , Zeynep isimlerini kullanarak kendisini Türk ve Müslüman maskesiyle kamufle eden Sabetayist Yahudilerin ve seçilmiş Mason ailelerin artık saklanmaya ihtiyaç duymadan karşımıza dikildiklerinin resmidir bu.

Bu tür dernekler bu ülkede casusluk faaliyetlerini daha önce gizli gizli yürütürlerdi. Şimdi ise Polonya asıllı İtalyan Yahudisini bu sözde işadamları derneğinin başına getirerek, resmen Türkiye cumhuriyetine kafa tutuyorlar. "SİZDEN BÜYÜĞÜZ VE SİZDEN KORKMUYORUZ" diyorlar.
Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Selanik'ten ve Bulgaristan'dan ülkemize göç eden ve daha sonra 1934 yılında çıkartılan soyadı kanunu ile kendilerine Türk adı ve soyadı edinen Sabetayist Yahudiler, Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın izlediği derin siyaset sayesinde tam bir asır sonra deşifre oldular.
Bu insanlar ne hikmetse, sonradan ülkemize gelmiş olmalarına rağmen Türkiye'nin en büyük holdingleri bunlara ait, siyasetin en etkili koltuklarında bunlar oturuyor, sanat dünyasındaki meşhurların tamamı bunların arasından çıkmış. Meşhur Bilim adamı doktor ve mühendis diye toplumda göz önünde arzı endam eden tüm ağır toplar hep bu ailelerin mensuplarından. Robert koleji, Galatasaray lisesi, Fransız koleji, Amerikan koleji gibi bu ülkenin en kaliteli ve en prestijli okullarından mezun bu insanlar, hiçbir zaman işsiz ve aşsız kalmıyorlar. Çünkü; Yahudi inanışına göre 'Yahudiler seçilmiş ırktır ve bütün insanlar onlara hizmet etmek için yaratılmıştır." Bu yüzden Yahudiler asla birbirlerini yalnız bırakmazlar, asla bir Yahudinin gariban olarak yaşamasına müsaade etmezler, onu işsiz bırakmazlar, veyahutta gelişigüzel bir işte çalışmasına müsaade etmezler.
Yahudiler tüm alışverişlerini ve ticari faaliyetlerini birbirlerinden yaparlar. Ayrıca ülkenin en prestijli ve en zengin semtlerinde yaşamalarına rağmen parayı çarçur etmeyi istemezler. Kazandıkları servetin bir kısmı ile hayatlarını idame ettirirken, kazançlarının büyükçe bir kısmı ise Yahudi konsorsiyumuna akar, tüm Yahudilerin kazandıkları paralar bir havuzda toplanır, bu havuzdan herkes ihtiyacı olduğu kadarını alır, kullanır. geriye kalan meblanın tamamı yeni yeni markalar üretmeye ve BOP projesini hayata geçirmek için insanları ve terör örgütlerini satın alıp devşirmeye, onları maddi manevi kendilerine hizmet için yapılandırmaya harcanır.
Yahudiler hiçbir zaman kendilerini toplum içinde deşifre etmezler. Deşifre olmamak için de çoğu zaman bir yerli ortağa ihtiyaç duyarlar. Türkiye'de Yahudilerle ortaklık yapan en etkin yapı ise, Feto terör örgütü mensubu olup ticaret ile uğraşan orta ve büyük ölçekli firmalardır.

Neyse...Yine dönelim Tüsiadın son toplantısına. Bakın orada o gün başka neler konuşuldu, nelere dikkat çekildi. Dostu düşmanı iyi tanıyın.
Komik ama yazmadan edemiycem. Bugün sahip oldukları görsel ve yazılı medya unsurlarını kullanarak, Erdoğan'la "Manav mı oldun ?" diye dalga geçtiren bu patronlar klubünün en önemli konu başlığı, PAZAR TEZGAHLARINDAKİ FİYATLAR VE ERDOĞANIN YÜKSELEN FİYATLARI BAHANE EDİP, TANZİM SATIŞ NOKTALARI AÇARAK ASLINDA BÜYÜK MARKETLERE, ALIŞVERİŞ MERKEZLERİNE VE ZİNCİR MARKETLERE AÇTIĞI DEVASA SAVAŞTI.
Toplantıda "bu işler böyle çözülmez, reel sektörün finansman krizi çözülemezse, bu iş bankalara sıçrar, derin krizler böyle gelişir” uyarısı yapıldı.
İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, "Ekonomi yönetimi tarafından devreye alınan kamu kaynaklı ucuz kredi ve yapılandırmalar, futbol kulüplerinin borçlarının yapılandırılması, hal baskınları ile tanzim satış noktaları gibi önlemlerin kısa vadeli çözümlerdir. Durum, Çinlilerin 'Susuzluğu gidermek için zehir içilmez' atasözünü akla getiriyor.
Kredi yeniden yapılandırmaları ve buna karşılık devam eden ve sektörden sektöre yayılan konkordatolar ve iflaslar ciddi bir finansman sorununun tezahürüdür. Bu önlemler Türkiye'yi düze çıkarmaz" dedi.
Peki sizce Özilhan bu sözleri ile ne demek istedi. Anladınız mı? Muhakkak anlamışsınızdır ama anlamayanlar için bir kez daha üzerine bastıra bastıra adamın derdini söyleyeyim.
Özilhan;
✔" Fiyatlar yüksek" diyerek tanzim manzim açıp Türk halkını bizim sahibi olduğumuz büyük marketlere, alışveriş merkezlerine ve zincir marketlere karşı kışkırtma. Bunu yapmaya devam edersen iflasları ve konkordatoları devam ettireceğiz.
✔ "Halkın banka kartlarına ve Bankalara olan borçlarına yapılandırma getireceğim" diyerek, bizim bankalarımızın kredi kartlarını kullanan vatandaşları bu borç batağından kurtarma! Sürekli olarak bize bağımlı kalsınlar, bizim bankalarımızın sömürgesi altında olsunlar.
✔ Bizim üç büyükler olarak sahaya sürdüğümüz ve bu takımlar üzerinden Türk milletini sömürdüğümüz takımların borçlarını sakın ha yapılandırmaya kalkma.
Bugüne kadar diğer hükümetlerin yaptığını yap. Ve bu üç büyük takımın devlete olan borçlarını sil. Eğer bunları yapmaz da bize karşı savaşmaya devam edersen, Fetöcü'ler aracılığı ile elimizde bulundurduğumuz büyük şirketlerde, iflasları ve konkordatoları devam ettireceğiz. Bunun sonucu olarak da Türkiye'deki bankalar büyük darbe alacak. Bankaların darbe alması demek, senin ekonominin çökmesi anlamına gelir. Ekonominiz elimizde, çökertiriz, dikkat et, ayağını denk al." Demek istedi.
Demek istedi de aslında aynı zamanda bu konuşma paçalarının tutuştuğunun da resmidir. Çünkü ekonomi bu şekilde küçülmeye devam ederse, işin ucu bankalara kadar uzanır. Peki Türkiye'deki bankaların neredeyse tamamı kime ait? Tabii ki devlet bankaları dışındaki Bütün bankalar Yahudilere ait. Öyleyse biz Türk Milleti olarak, şu andan itibaren hepimiz devlet bankaları ile çalışmaya başlarsak, ne olur? Bu iş, Yahudi bankalarının da çöküşünün başlangıcı olur.
Recep Tayyip Erdoğan'ın bir ay önce "tüm Kredi kartlarınızı devlet bankalarına getirin, yapılandırma ile diğer bankalara olan borçlarınızın tamamını silelim" çağrısının altında yatan sebep de tam olarak buydu. Şimdi anladınız mı Recep Tayyip Erdoğan'ın kimlerle savaştığını, kimlere karşı savaş açtığını. Kimlerin onu ne maksatla "manavcı" ilan ettiğini.
Anlayacağınız, tanzim bahane, Yahudiye karşı savaş açmak şahane .
Yazımı TÜSİAD'ın başına yeni seçilen Kaslowski'nin sözleri ile bitirmek istiyorum. Böylece gerçeği daha net göreceksiniz.
" Tüm Dünyada ezberlerin bozulduğu, yeni hikayelerin yazıldığı bu çağda; biz geleceğe dair yazmamız gereken yeni hikâye için gerekli enerjiye sahibiz."
#horasan bazı konular alıntı dır.

sultan abdülhamid han'ın ruhaniyetinden istimdat

horasan
#AbdülhamidinDehası
Ahmet Celalettin Paşa gerçekten sadık mı?

Ahmet Celaleddin Paşa, ünlü bir istihbaratçı yani hafiye ve siyaset adamıydı.

2. Abdülhamid'in yanında devlet adına büyük hizmetlere imza atmış isimlerden birisidir.

Devletin en zor günlerinde, devlet adına birçok başarılı operasyonda yer almıştır.

Ahmet Celaleddin Paşa'nın ne zaman doğduğu tam olarak bilinmiyor.

Serhafiye Ahmet, 2. Abdülhamid döneminde Mısır ve Avrupa'ya kaçan Jön Türkler'in faaliyetlerini izlemeye alan kişi olarak bilinir.

Avrupa'da yaptığı girişimler sonucundan bazı Jön Türkler'in İstanbul'a dönmesini sağladı. Bazı Jön Türk faaliyetlerinin durdurulmasına vesile oldu.

İddiaya göre daha sonra 2. Abdülhamid'e karşı çıkarak muhaliflerin safına geçti, İstanbul'a kabadayı sokmaya çalıştı.

Yine ispatlanamayan iddialara göre Sultan Abdülhamid'e suikast düzenlemek istedi.

İddiaya göre, Ahmet Celaleddin Paşa'yı Sultan Abdülhamid'e karşı dolduruşa getiren ve onun gözden düşmesine neden olan kişi, yanında çalıştırdığı katibi Kadri Bey'dir.
Kadri Bey'in, Paşa hakkında çok önemli ve bir istihbaratı Sultan Abdülhamid'e bildirdiği belirtiliyor.

Bunun üzerine Ahmed Celaleddin Paşa da Jön Türkler gibi Avrupa'ya kaçmak zorunda kaldı.

Böylece Serhafiye Ahmed Celaleddin Paşa'dan boşalan Serhafiyelik koltuğuna da Kadri Bey oturdu.

Celaleddin Paşa'nın Avrupa'ya Diran Kelekyan isimli Ermeni tebaasından bir isimle birlikte kaçması onun bazı odaklar tarafından kandırılmış olabileceğini belirtiliyor.

Serhafiye Ahmed Celeladdin Paşa'nın Yıldız Sarayı'nda kendisine has Hafiyelik odası bulunuyordu. Bütün istihbarat teşkilatı haberleri, jurnalleri, bilgileri burada toplanıyordu.

Celeladdin Paşa'nın kaçmaya karar verdiği sırada da bu odayı kullandığı belirtiliyor.

Ahmet Celalettin Paşa, 2. Abdülhamid'e ihanet ederek Avrupa'ya kaçtıktan sonra odası tamamen kilitlenerek mühürlendi. Abdülhamid'in mühürlediği bu oda, o tahttan indirilene kadar kimse dokunmadan öylece kalmıştı.

Ahmet Celelattin Paşa, Avrupa'dan döndükten sonra odayı bıraktığı gibi bulmuştu. Buradaki jurnalleri de Çamlıca'daki köşküne taşımıştı. Daha sonra da bu köşk, içindeki bütün belgelerle birlikte yanarak kül olmuştu.
#horasan

recep yazıcıoğlu

horasan
📌#Hatırlatma

Tokat valisi iken adından çok söz ettiren ve tebdili kıyafetle köylülerin traktörlerine binip Niksar dört yol mevkiinde köylü traktörcülerden haraç isteyen polisleri görevden alan ve içki satan yol kenerındaki büfelerde içki satımını ve kahvelerde kumardan sayılan oyunları yasaklayan bir vali iken; Aydın Valiliği'ne atanan ve henüz üç dört günlük vali iken Nazilli SSK Hastanesi ile ilgili bir şikayet kulağına çalınır... Hiç vakit kaybetmeden hastaneye gider. Tebdil-i kıyafet gelir. Acil bölümünden girer. Oradaki görevli bir hemşireye der ki "Başhekimin odası nerede?"
Hemşire şöyle bir bakar Yazıcıoğlu'na. Tanıyamaz tabi. Küçümseyici bir ses tonuyla " Üst kata çık, koridorun sonundan sağa dön, sondaki oda" der. Yazıcıoğlu üst kata çıkar. Başhekimin odasını bulur. Kapısı açıktır ama başhekim odasında yoktur. İçeri girer. Tam o sırada başhekim gelir. "Buyrun ne istiyorsunuz ?" diye sorar. Yazıcıoğlu, rahatsız olduğunu, tedavi olmak istediğini ama parası olmadığını söyler. Başhekim kendisine "Burası hayır kurumu değil, paran yoksa tedavi olamazsın" der. Yazıcıoğlu, "Devletin görevi vatandaşına bakmak değil mi doktor bey ?" der. Başhekim sinirlenir ve Yazıcıoğlu'nu odasından kovar. Sessizce aşağı iner, hastanenin iki sokak arkasında bekleyen makam aracına biner, arabada onu bekleyen yardımcısına "Gerekli yazışmalar hemen bugün yapılsın yarın görevden alınma yazısını kendisine bizzat ben vereceğim" der...
Ertesi gün bu sefer resmi giyimli, kıravatlı, takım elbiseli olarak gider hastaneye...
Elinde rulo halinde bir kağıt...
Bu sefer makam aracı hastane girişine kadar gelir...
Herkes şaşkındır...
Dün gördükleri yamalı pantolonlu, kasketli, yırtık gömlekli adam meğerse yeni atanan Aydın valisiymiş...
Vay be ! der görevliler...
Hiç vakit kaybetmeden başhekimin odasına çıkar...
İçeri girer...
Başhekim dona kalır...
Siz ? Ama siz ? der...
Bugün itibariyle başhekimlik ünvanından azledilmiş bulunmaktasınız der, elindeki görev azli belgesini uzatır ve ayrılır hastaneden...
Senin gibiler bu memlekete üç beş gömlek fazla geldi sn. valim...
Mekanın cennet olsun Recep Yazıcıoğlu.
Katkı larına teşekkür ler
#horasan

adaletsiz adalet

horasan
BU NASIL ADÂLET ?

15 yaşında kaçarak evlenen Emine Karakaya, eşi 8 yıl ceza alınca iki çocuğuyla ortada kaldı. Üzüntüden felç geçiren kadının beyin ölümü gerçekleşti. Yani eşi hapse girince kahrından öldü.

Ankara Altındağ'da oturan Emine Özdemir ve Levent Karakaya, 2006'da birbirlerini sevdiler. Emine o zaman 15, Levent ise 18 yaşındaydı.

Kızın yaşı küçük diye aile evlenmelerine izin vermedi. Gençler birlikte kaçtı. Emine'nin annesi "Kızımı kaçırdılar" diye şikâyetçi oldu.

Ancak daha sonra iş tatlıya bağlandı. Emine'nin annesi şikâyetini geri çekti. Genç çifte düğün yapıldı. Evlendiler, mutlu bir yuva kurdular.

Seda ve Fırat adında iki çocukları dünyaya geldi. Ancak, markette asgari ücretle çalışıp evini geçindiren Levent'in peşini kamu davası bir türlü bırakmadı.

Ve nihayet gayr-i adâlet sitemi nedeniyle Geçen 20 Şubat'ta 8 yıl 4 ay hapis cezası kesinleşince tutuklanan Levent Karakaya, Ankara Yenikent Cezaevi'ne konuldu. Haliyle hukusuz adâlet adamın eşini iki çocuğuyla birlikte ortada koydu.

Sözde Adâletin zulmüne maruz kalan kadın aylık 400 TL olan kiralarını ödeyemedi.Ev sahibi "çık" deyince, çaresiz evindeki eşyaları yok pahasına sattı.

Emine Karakaya, daha sonra, iki çocuğuyla birlikte, pazarcılık yaparak geçinen babasının evine yerleşti. Genç kadın 8 Haziran günü eşini ziyaret için Yenikent Cezaevi'ne gitti. Üzülmesin diye ona dışarıda yaşadığı sıkıntıları söylemiyordu.

Duygusal geçen ziyaretin ardından cezaevi kapısında fenalaşan genç kadın yere yığıldı. Emine, yapılan müdahalenin sonrasında eve gönderildi. Dinlenmeye çekildi. Ama kimseyle konuşmuyor, sürekli uyuyordu. Üzüntüden felç geçirdiği, sol tarafının tutmadığı anlaşıldı.

Ankara Numune Hastanesi'ne kaldırılıp tedaviye alınan Emine Karakaya 3 gün önce aniden fenalaştı. Yoğun bakıma kaldırılan kadının beyin ölümü gerçekleşti.

Cezaevindeki Levent Karakaya'ya durumu akrabaları anlattı. Önceki gün tutuklu bulunduğu cezaevinden jandarmalar eşliğinde Ankara Numune Hastanesi'ne getirilen genç adam yıkıldı.

Levent Karakaya, beyin ölümü gerçekleşen eşini 20 dakika ziyaret etti. Ardından yeniden cezaevine götürüldü. Babası Murtaza Özdemir ve annesi Derya Özdemir ise çaresiz, kızları Emine'nin başında beklemeye devam etti.

Geride ise, sözde adâlet tarafında öldürülen bir kadın, halen zulme maruz bir koca, sahipsiz iki küçük çocuk, yürekleri yanan akrabalar ve acı bir hikâye kaldı. İşte beşeri kanunlar böyledir. Her yerinden zulüm akar. Ne diyelim, Allah rahmet eylesin.
Önce bireyler Adil olacak ki
ADALET tecelli etsin.
#horasan

ya beka ya bela

horasan
100 yıl önce olsaydı...
Osmanlı donanması İstanbul'dan Yeni Zelanda'ya doğru çoktan yola çıkmıştı...
Lakin olur mu şu anda ÜLKE de diktatör var diye diye MİLLET i oyalayan bir güruh var yetmez mi?
Bugün Ülkenin yarısının destek olduğu bir adam beka mücadelesi var diyor ve meydan meydan geziyor anlatmaya çalışıyor...
Diğer tarafta...
Batıyı gelin ülkemize müdahale edin diye çağıran bir adam
ve etrafında 40 bin insanımızı öldüren bir terör örgütünün
temsilcilerini toplamış rahat rahat konuşuyor...
Yancılarından bahsetmeye bile gerek yok.
Hele bir de katliam deyince değinilmeden olmaz...
Türk Askeri Kıbrıs'a çıktığında bir tane canlı Türk bulamayacak diyen Makaryos'un heykelini Beylikdüzün'de meydana diken İstanbul'u yönetmeye aday bir adam da ortalıkta dolaşıyor...
Her şey ne kadar açık ve net...
Daha ne denilsin ki?
Saygı ve sevgi ile
#horasan

dönen dolaplar

horasan
DEVLET GİZLİ PLANI ARAŞTIRMALI...

Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı'ndaki verileri kopyalatmak istemesi terörist bir eylemdir.

Zira bu veriler içinde İstanbul Kent Bilgi Sistemi verileri gibi hayati öneme sahip, kişi, konum ve adres vb. bilgileri bulunmaktadır. Bu nedenle bu bilgilerin sadece Belediye Veri tabanında bulunması gerekir.

Ayrıca bahse konu bilgiler her an değişime açık olduğu için, alınan kopyalar hızla güncelliğini kaybedecektir. Yani o verilerin yedekleme amacıyla kopyasının alınmış olması söz konu değildir.

Zira verilerin yedeklemensi için yapılması gereken, verilerin kopyasını almak değil, yedek bir veri tabanı oluşturmak ve ana veri tabanında yapılan her deşimin, yedek veri tabanına eş zamanlı olarak akmasını sağalamaktır. Bu da zaten Belediye sisteminde mevcuttur.

Velhasıl kopyası alındıktan sonra zaman içinde güncelliğini yitirecek olan bir bilgi, ancak bir plan için, harici bir proğramda kullanılmak amcıyla alınmış olabilir.

Bu nedenle sadece kopyalama kararının durdurulması yeterli olmaz. Bu durdurma kararı sadece bir başlangıç olmalı ve asıl planın ne olduğu Devletimiz tarafından araştırılmalıdır.

Bu hukuksuz ve hatta terörist eylemin soruşturulması aşamasında güvenlik nedeniyle Ekrem İmamoğlu'nun yerine kayyum atanması veya soruşturma bitene kadar görevden elçektirilmesi gerekir.
İlk atılacak adım ın sonra atılmaması dilediğiyle saygı ve Adalet le
#horasan

ayasofya’nın ibadete açılması

horasan
ZALİM HAÇLI ZİHNİYETİ TEHDİT EDİLMELİ..!

#Türkiye ve dahi Dünya siyasetini en iyi bilen siyasilerden biri de Sayın Savcı Sayan'dır.

#AyasofyaYenidenCamiOlsun yada olmasın, Yapılan Hristiyan terörü üzerinden Gizli Haçlı komitesine ; "#Ayasofya er yada geç cami olacaktır. Eğer bunu hızlandırmak istemiyorsanız, kudurmuş köpeklerinize sahip olun, yada bedelini ödersiniz" Denmelidir!
Aslen Ayasofya yı ibadet e açmak kolay asıl soru şu! Eğer ibadet e açılırsa bedeli ödeyebilir miyiz? Baksanıza En Ufak bir vuku da döviz 1 lira artınca USTA ya ERDOĞAN a sırtını dönenler ile bu bedel ödener mi !!!
Saygı ve sevgi ile
#horasan

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol