confessions

nushirevan

1. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 1686
  2. takipçi 16
  3. puan 0

zerdüştlük

nushirevan
"Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin" ayetini hatırlamama neden olan inançtır. Şöyle ki:

Zerdüştlerin o zamanki hükümdarı 2 müslümanın insanları tek tanrılı bir dine davet ettiğini görünce ölüm cezasına çarptırır. cezaları kutsal büyük ateşe atılmaktır. Müslümanlar ölmeden önce Hz.Ibrahim'in Nemrut 'la yaşadığı olayı hatırlatıp inandıkları dinin esaslarını hükümdara kısaca anlatır. Hidayet bir zaman meselesidir ve hükümdar o anda iki müslümanı affeder. Vezirler ve halk bu affa kızarlar ama hükümdarın din değiştirip ibrahimi olduğunu açıklaması, zerdüştleri çileden çıkarır. Vezirler darbe yaparlar ve hükümdarı 2 müslümanı affettiği ateşe atmaya karar verirler. Hükümdara son sözü sorulur. O da cezaya direnmemek karşılığında "eğer ateşten canlı çıkarsa kendisini salıvermelerini, çünkü hurmalıklarda doğacak olan Ahmed adlı son peygambere tabi olmak üzere ülkeden gitmek istediği şartını koyar"

Vezirler kutsal ateşten çıkmanın mümkün olmadığını bildikleri için şartı halk huzurunda kabul ederler. Hükümdar Hz.ibrahim gibi dua eder ve Allah'ın izniyle hükümdar, tıpkı peygamber gibi ateşten sağ salim çıkar. Bunun üzerine şok geçiren halkı yatıştırmanın, hükümdara verilen sözü tutmak, onu salmakla mümkün olduğunu anlarlar vezirler. Hükümdara yol verilir, o da sadece üzerindekiler olmak şartıyla çöllere düşer.

"Hurmalıklar" olarak bildiği bölge, Hz.Ibrahim'in de yapısı Kabe'nin olduğu yer Mekke'dir. Yolda şekli şemali bozuk iki yahudi dervişle karşılaşır. Dervişler de kendi kitaplarında yazan "Ahmed" isimli peygamberi bulmak üzere yola çıkmışlardır. Ancak yahudi dervişler, hurmanın medine'de daha çok yetiştiğini bu yüzden kitaplarda adı geçen Ahmed'in burada zuhur edebileceğini söylerler. Tevrat alimi bu iki derviş, çulsuz hükümdarı ikna ederler ve Medine yollarına düşerler. Ne var ki bedenen zayıf olan bu dervişler, çöl iklimine yenik düşüp hayatlarını sırayla kaybederler. Son sözleri "Eğer Ahmed'e yetişirse, onunson peygamber olarak kabul ettiklerini bildirmesidir"

Medine'ye asıl kimliğini söylemeden gelen Zerdüşt diyarının eski anlı şanlı hükümdarı, bir süre sokaklarda aç bilaç "Ahmed" adındaki bu peygamberi aramaya koyulur. Kimi zaman diğer hurmalık olan şehirlerde de onu arar fakat bulamaz. Günlük çalışarak hayatını kazanan hükümdar, uzun yıllar araştırmasının sonunda Medine'de karar kılar ve burada "Ahmed"i beklemeye başlar. Anlatılan rivayetler onun Medine'ye geleceğini işaret etmektedir. Hükümdar günlük çalıştığı hamallık parasının yarısına her gün bir tuğla alır ve gün be gün bir ev inşa etmeye başlar. Medine halkı tarafından meczubun biri olarak kabul edilir çünkü yıllar sonra evini bitirdikten sonra bile evin içinde yatmaz, kapı eşiğinde uyur. Hatta bu yeni evin kapısına gelip "Çulsuz adamın tekisin. Bu evi bana sat, sana iyi para veririm" diyenlere de "Hayır, bu ev benim değil Ahmed peygamber için yaptım, satamam" diye cevaplar verir. Nihayet yaşlılık zamanı gelip öleceğini anladığında Ebu Leyla adında birine evini devreder. Çünkü Ebu Leyla da kendisi gibi İbrahimidir. Tapunun yanında bir de Ahmed'e verilmek üzere mektup bırakır gözleri sürmeli Ebu Leyla denen bu yeni tanıştığı gence..

Aradan 200 küsür sene geçer. Ev, kimi zaman ölüm, kimi zaman satış yoluyla bir kaç kez el değiştirir.

Hicret ederek Medine'ye gelen Hz.Muhammed'e medine halkının büyük bir ilgisi vardır. "Taleal bedru aleyna.." ezgileriyle peygamberini karşılayan halktan her kimse, onun kendi evinde kalması gerektiğini savunur. Anlaşmazlık büyüyünce Hz.peygamber beyaz devesi kasva'yı serbest bırkacağını, kimin evinin önünde durursa onun evinde kalacağını söyler.

Deve yürür ve Ebu Eyyub El Ensari'nin evinde durur. Eyyub çok sevinir. Bu 200 küsür sene önce el emeği ile her bir tuğlası Ahmed'i görmek için serilen zerdüşt hükümdarın evidir. Eyyub, zamanla eskiyen evin üstüne bir kat daha çıkmıştır. Peygamberin üst katta kalması gerektiğini söyler ama hz.peygamber için mana aleminde bu evin hali bir başkadır. Bu yüzden ilk olarak alt katta kalacağını bildirir. Eyyub, peygamberin bulunduğu katın üstüne ayak bastığı için utanç duymaktadır ama değişim yapmayı peygamber kabul etmez. Nihayet eve gözleri sürmeli bir genç gelir:

- Benim kim olduğumu biliyor musun ya resulallah? diye sorar
+ Sen ebu leyla'sın ve bana bir dostumdan mektup getirdin, diye cevap verir peygamber.

Mektubu takdim eden bu garip adam, geldiği gibi gider ve gözden kaybolur. Hz.Peygamber mektubu özenle açar. Bir zamanların anlı şanlı zerdüşt hükümdarı şöyle yazmıştır:

"ey alemlerin rabbi olan allah'ın son peygamberi ahmed! benim zamanım yakındır, yakında öleceğim. eğer sana yetişseydim, senin getirdiğin dine iman ettiğimi söyleyecektim. ama galiba senin vaktin gelmedi henüz. şunu bil ki ahiret hayatında senin sancağının altında toplananlardan olmak istiyorum, kabul et.. sana bir güzel de bir ev yaptım gelip kalırdın diye ama kısmet.. Bu dostunu unutma"

kendinden birinci çoğul şahıs olarak bahsetmek

nushirevan
beni 15. yy'a götüren başlıktır.

derler ki osmanlı akıncıları bizans surlarının dibine kadar at sürer, surların üstünde duran bizanslıları taciz eder, direncini kırarlarmış. bir genç bu akıncılara katılmış ve ''yapamazsıncılara'' inat sur dibine kadar at sürmüş. ancak gençliğinin verdiği tecrübesizlikle surların dibinde atından düşmüş..

bunu gören bizans askerleri de gencin bu haline çok gülmüş. çünkü o zamanlarda bir erkek için en büyük ayıplardan birisi de ''attan düşmek'' imiş. akıncılar yardımına koşup yerden kaldırmış. genç kalkmış ama gururu incindiğinden kimse ile bir daha konuşamamış. taa ki zamanın hocalarından birisi gencin bu hali üzerine:

''üzülme evlat.. sen de bu surların dibinde öyle bişey yap ki, kimse senin attan düştüğünü hatırlamasın'' diyinceye kadar..

gel zaman git zaman büyük komutan Fatih 'in askerleri arasına katılan bu genç, kendisini tarih sahnesine kazıyan hadiseyi gerçekleştirmiştir. vücuduna yediği onlarca kılıç, ok, mızrak darbesine rağmen surların üzerine sancağı dikerek, savaşın kaderinde önemli rol oynamıştır. Evet o artık Ulubatlı Hasan'dır. bu şehidin onlarca ölümcül darbeye rağmen surlarda tutunabilmesinin nasıl mümkün olduğuna dair sorular oluşur, herkes bişeyler söyler.. nihayet Hasanı teselli eden hoca durumu kendince özetler:

''surlara tırmanırken peygamber efendimizin hadisi şerifine nail olmayı düşünüyordu belki... kimbilir.. ne zaman ki sancağı dikti, sur dibinde attan düştüğünü hatırladı ve nefsi cihadının önüne geçti.. o ana kadar hayata tutunan asker, aldığı yaraları o zaman hissetti ve ''biz'' bilinci ''ben'' e dönüştü.. işte o zaman öldü..''

ayın karanlık yüzü

nushirevan
Dünyanın herhangi bir yerinden, yılın herhangi bir zamanı, gece aya bakarsanız, ayın sürekli aynı yüzünün dünyaya dönük olduğunu görürsünüz.

Ayın dönüşünün, dünyanın dönüşüyle olan eş zamanlılığı bize ayın öteki yüzünü, yani ayın karanlık yüzünü asla göstermez. Dünyadaki en iyi uydular, teknoloji harikası teleskoplar bile ayın maksimum sadece %60'lık kısmını görebilmemizi sağlar.

Ayın, dünyaya hiç dönmediği tarafında neyin olduğuna dair bazı rivayetler varsa da, bilimsel kanıtları mevcut değildir. Ayın ön yüzüne göre daha karanlık ve dağlık olduğu bilinen "Ayın Karanlık Yüzü"ne dair pek bir bilgi yok ama, son yıllarda ayda gözlemlenen bazı fotoğraflar, ayda zeka sahibi canlıların bazı yapılar, aletler, kaleler inşa ettiğine dair ipuçları vermektedir.

Komplo teorisyenleri, uzaylı fenomeniyle konunun ciddiyetten uzaklaşmasını sağlasalar da, Ay'daki plutonyum'un yedeği olabilecek toryum yatakları bu yapıların bizzat insanlar tarafından yapıldığı verisini sunmaktadırlar. Bilinen ay üssünden kilometrelerce uzak olan bu devasa yapılar arasında kilometelerce büyüklükte bir çanak anten, Golden Gate köprüsünden 3 kat daha büyük köprü(ler), nükleer soğutma tesisinin bacasına benzeyen bir kule ve bir kale mevcut..

İlgilenenler için fotoğrafları görebileceğiniz kısa bir belgesel:

1.bölüm:


1969'da aya ilk ayak basıldığında birilerinin kafasında bir lamba yanmış olmalı ki, 6 kez ay yürüyüşü yapıldıktan sonra 1972'den sonra bir daha ay görevi yapılmadı. Bunun nedenlerini NASA "yüksek maliyetler" olarak tanımlasa da Apollo 17'den sonra neden aya gidilmediğini kimse açıklayamıyor. NASA uzay boşluğunda istasyon kurmanın, ayda kurmaktan daha ucuz olabileceği yalanını kimlere yutturdu acaba? Dünyaya en yakın gök cismi olan Ay'a insan göndermek maliyetli ama Mars'a yapay zeka göndermek ucuz muydu?

Umbrella Academy diye bir Netflix dizisi var malum.

Final bölümlerinde aydan yapılacak bir saldırının sonuçlarını görebilirsiniz


Ayın karanlık yüzündeki sır, aynı zamanda NASA'nın da karanlık yüzünü bir gün açık edecek..

düz dünya

nushirevan
sözlükte argo kullanımını ilk defa gereksiz ve sansürsüz gördüğüm başlıktır. 😞
5
reis reis
müdahale, yoğunluk sebebiyle geç yapılmıştır, sizi ve diğer sözlük yazarlarını bu manzarayla baş başa bıraktığımız için özür dileriz.
nushirevan nushirevan
çok güzel oldu teşekkür ederim
reis reis
rica eder, bizler teşekkür ederiz.
lawyer x lawyer x
Şikayette bulundum gördüğüm anda.
reis reis
hassasiyetinizden dolayı teşekkür ederiz sayın lawyer x, hayırlı günleriniz olsun.

herkesin tanıdığı ama ismini bilmediği ünlüler

nushirevan
benimdir efendim. annesinin bir iş için dışarı çıktığı bir zamanda "vakit geçirmek değil kaliteli vakit geçirmek" temalı tavsiyesi üzerine kızımla giriştiğim atraksiyonun bir anda internette patlaması, o gün twitterda #hepyalan tabelasının TT'yi zorlaması, Beyaz Show'un yönetmeninden davet almam filan.. Zor zamanlardı gerçekten 😁 Evet efenim videodaki baba benim 😅

muhsin yazıcıoğlu

nushirevan
nato destekli, yerli işbirlikçiler tarafından suikaste kurban giden; yaşarken kıymeti bilinmeyen, değeri ancak öldükten sonra kabul gören eski devlet görevlisi ve siyasetçidir. aynı zamanda yakın tarihin kara kutusuydu. ergrnekon sürecinde, fetö'nün askeri yapıyı tasfiye ettiği dönemin kilit isimlerindendi. hangi komutan aslında almandı, hangi komutan gizlice hahamlarla buluşuyor, hangi komutan zimmetine para geçiriyor, hangi komutan nato adına çalışıyor tüm bilgilere sahipti. zaten rte'nin dönemin eski genel kurmay başkanıyla yaptığı, "konuşulanlar benimle mezara gidecek" dediği bilgiler de bunlardı. bilgiler o kadar önemliydi ki dünyada 2 tane üretilen zırhlı bir mercedesi, devlet eski genel kurmay başkanına tahsis etti. eğer şehit edilmeseydi, helikopterde taşıdığı bu belgeleri küçük sağ partilerden oluşan bir koalisyon çalışmasında paylaşacak, türk siyasetinde yeni bir dönemin başlamasına neden olacaktı.

gelelim suikast meselesine.. bundan sonra yazacaklarım komplo teorisidir diyelim de, daha sonra başımız belaya girmesin. suikastin nasıl ve neden yapıldığını tek tek anlatacağım..

öncelikle nedenine odaklanalım. yukarıda bazı askeri bilgilere sahip olduğunu söylemiştim. şehit liderin, yaşarken "bilvanis çiftliği" davasında gizli tanık olduğunu bilirseniz gerisi çorap söküğü gibi gelir. bu davanın tarafı, hava kuvvetlerinde yetkili bir isim olan B.B. tarafından öğrenildiğinde o anda Almanya'da olan Yazıcıoğlu'nu tehdit etmiş karşılık olarak "ben geleyim de senin apoletlerini sökeyim" cevabını almıştır. B.B. o saatten sonra Yazıcıoğlu operasyonunu kendisine çalıştığı nato'ya havale eder.

Muhsin Yazıcıoğlu'nu parti merkezinde Sivaslı eski bir dostu ziyarete gelir. Konuşulanlar ikisi ve Allah arasında orasını bilmiyoruz ama bu kişi sayesinde mitingler için kullanılmak üzere oldukça cüzi bir fiyata bir helikopter kiralanacaktır. Yazıcıoğlu 17 defa şüpheli ve ağır trafik kazası geçirmesine rağmen, karayolunu tercih etmiştir daima. "Ayaklarım yerden kesilmesin" demiştir. nitekim kahramanmaraş mitingine de karayoluyla geldi. uzun yoldan yorulan lider, durmayacak Yozgat'ta miting yapmaya devam edecekti. her defasında "helikopteri kullanalım, prestij olur" diyen kurmaylarının ısrarına, mart soğunu da bahane ederek dayanamadı. çağırdıkları helikopter miting alanına yaklaşırken yazıcıoğlu mikrofondaydı ve ''Hazineden para almadan miting yapan tek partiyiz.. İlk defa helikopter kiraladık'' derken seçmenlerinden icazet alır gibiydi.. ''Hakkınızı helal edin'' dedi ve ayrıldı..

Yazıcıoğlu 'nun o anda ne düşündüğü, yanındakilere neler söylediğini bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz birşey var ki, mecbur kalmasa ''ayağı yerden kesilmeyecekti''..

Yazıcıoğlu ve kaptan pilot dışında 4 kişi daha helikoptere bindi. BBP Sivas İl Başkanı ve yardımcısı, Belediye Meclis Üyesi adayı ve ses kayıtlarından tanıdığımız rahmetli İHA muhabiri İsmail Güneş..

Yurt genelinde mitingler düzenliyorsunuz, helikopter ile seyahat ediyorsunuz ve parti liderinin yanında hiç yardımcısı yok mu? Bu kişilerden en az 3' ü ''gereksiz'' değil mi? İsmail Güneş 'in yetkilileri çelişkilere düşüren ses kayıtlarını ve iddiaları defalarca ibretle izledik. Ama yazılı ve görsel medyada olayın aslını; yani Yazıcıoğlu suikastinin kimlerin neden yaptığına dair bir cevap alamadık.

Lütfen bundan sonra yazacaklarımı, suikastin ardından oluşan soru işaretleri ile birleştirin..

Tarihler 25 Mart 2009'u gösterdiğinde Malatya Kürecik askeri üssünde garip bir hareketlilik vardı. Kimsenin neler olduğu hakkında bir fikri yoktu. Bu tür operasyonlarda detay verilmezdi. Kürecik 'teki NATO' ya bağlı Amerikan radar üssüne inen bir helikopter, 6 özel harekat elemanını aldı. Sadece özel operasyonlar için yetiştirilmişlerdi. 2 'şerli gruplar olarak Keş Dağındaki Kanlıçukur mevkiine iniş yapan ekip, yarısı karla kaplı enkaz yığınının etrafında konumlandılar. Aldıkları emir: ''kazadan kimse canlı çıkmayacaktı'' Hipotermi süresi 25 dakika olarak öngörülmüştü. 15 dakikadır yoldaydılar. Yapmaları gereken sadece helikopterden bazı teknik parçaları çıkarmak, delilleri yok etmek ve 10 dakika daha beklemekti. Teknik ekip helikopterin mekanik aksamından birşeyler sökerken, 2 kişi keşif yürüyüşüne çıktılar. Kalanlar ekiplere yardımcı olmak amacıyla hareketsiz kalacaklardı.

O sıralarda civar köy sakinleri düşen helikopteri duymuş ve yukarı doğru harekete geçmişlerdi. Bölgenin topografik yapısı araç kullanımına engel olduğundan yaya olarak dağa tırmanmaya başladılar. Bu sırada bölge yolunun hemen üstüne konuşlanan bir Skorsky helikopterinden 4 asker indi. Birisi yüzbaşıydı. Kendini tanıttı. Malatya Hava Üssünden kaza için geldiğini söyledi. Halka geri dönmeleri gerektiğini, çünkü bu işle profesyonellerin ilgilendiğini, can güvenliklerinin sağlanamayacağını söyledi. Köylüler ''çekil yolumuzdan'' dediyse de yüzbaşı izin vermedi. ''Geri dönün bizler ilgileneceğiz'' diyordu.. Birkaç sözlü tartışmadan sonra köylülerin bir kısmı dağıldı. Kalan kısmı yüzbaşının helikopterinin etrafında beklemeye başladı.

Öngörülen süre aşıldığında ekip lideri, helikopterin kapısını açtı. İçeride 6 kişi vardı ve beklenildiği gibi ölmüş gibi görünüyorlardı. Karın gittikçe örttüğü enkazın içine sızan ekip üyesi, önce Muhsin Yazıcıoğlu' nun nabzını yokladı. Önündeki dosyaları alıp enkazdan uzaklaştı. Diğer ekip üyesi kendini içeri sarkıtarak enkaza girdi. Pilotun önündeki not defterlerini alırken, miting için helikopterdekilere ayrılan kumanyaları da kucakladı. O sırada İHA muhabiri İsmail Güneş' in bilinci yerine geldi ve ''siz kimsiniz?'' diye bağırdı. Şimdilerde ses kayıtlarının tamamına ulaşılamıyor ama Güneş'in 112 kayıtlarında "siz kimsiniz?" dediği ilk saatlerde duyulmuştur. Daha sonra mahkrmelerde bu sözün, Güneş'in bilinç kaybından kaynaklandığı söylenir. Oysa 5 saniye öncesinde mantıklı konuşan bir adamdır rahmetli muhabir.

Ekip o zamana kadar herkes gibi muhabirin de öldüğünü düşünmüştü. Ekip üyesi istemsiz bir tekme savurdu. Dağda hareket edebilmek ve ağır iklim şartlarına dayanıklı postal İsmail Güneş 'in çenesinde patladı. Zaten zor durumdaki adam tekrar bayıldı. Öldüğünden emin olmak isteyen ekip üyesi nabzına dokundu. İsmail Güneş halen hayattaydı. Dışarı çıkıp ekip liderine İsmail Güneş' in hipotermi ve yaralarına rağmen halen hayatta olduğunu bildirdi. Ekip hazırlıksız değildi. B planına geçildi..

Ekibin bir üyesi enkazdan çıkıp ölmeyen birisi olduğunu söylediğinde lider dönüp siyanür tüplerine baktı. Birisinin çenesini kırdığını söylediğinde duyduklarına inanamadı. Bu bir acemilikti! Delil bırakmak demekti! Az önce iki ekip üyesi pilotun not defterleri dahil, elektronik aksamı enkazdan bikaçyüz metre ileride bir oyukta yakmışlardı. Ancak bu darbe normal görülmeyebilirdi. Ekip telsizle lojistik destek istedi. Olay yerine havadan enkazı parçalamada kullanılan aletler indirildi ve bazı deliller yeni gelen helikopterle gönderildi. Düşen helikopterden sonra olay yerine gelen 2. Hava aracı idi ama radar kayıtları kontrol altındaydı. Her zaman böyle olmuştu. Ekip görevlerini bırakıp ölmek üzere olan muhabiri zarar vermeden helikopterden çıkardılar. İsmail Güneş halen yaşıyordu. Helikopterin kaza açısı hesaplandı ve kapı kırılıp fırlayan bir ceset süsü verilmek üzere İsmail Güneş' i Kanlıçukur' un dik kayalarından aşağı bıraktılar. Yaklaşık 600 metre karlı yamaçta yuvarlanan adam cansız bir şekilde durdu. Ekip üyesi bu hatası yüzünden görevinden alınırken, kendisini garanti altına almak için göğüs kamerasındaki görüntüleri Başkomutan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül' e ulaştıracaktı. Bu görüntüler kısa bir süre medyaya düştüyse de, suikastin gizemli sayfalarına karıştı ve bir daha gören olmadı.

Yüzbaşı olanlardan habersiz köylüler ve gazetecileri sahte enkaza doğru yönlendirdiler. Bu sırada jandarma özel harekat da kalabalığın yanlış yönde akması için ellerinden geleni yapıyorlardı. 48 saat sonunda arama kurtarmadaki herkes, gerçek enkazdan 115 km uzakta olduklarını farkedeceklerdi. Sivil Savunmaya ait ''Kaza Kırım Ekibi'' kaza ile ilgili hiç bir detaya ulaşamayacak, sadece belli belirsiz ayak izleri, bikaç yüz metre ileride imha edilmiş elektronik aksam ve bazı kimyasal zehir izleri saptayacaklardı..

Ekip detaya inmeden görevin başarıyla tamamlandığını rapor ettiğinde B.B. adlı general, bölgeye doğru harekete geçen Hava Kuvvetlerine bağlı ekiplere katıldı. Canlı yayında köylülerin ifadesini kaynak gösterip ''enkazı bulduk'' açıklaması yapan Vali sıkıntı yaratabilirdi. Telefonda beyanat vermemesini söylemişti ama yüz yüze görüşmek en mantıklısıydı. Bir kısım siyasi kanat, haber merkezlerinde bilgi kirliliği yaratılmasına yardımcı olmuşlardı.

Yüzbaşı, enkaza ilk ulaşmaya çalışan köylüleri de yanına alarak valilikte toplanılması emrini almıştı. Emrindeki askerleri de alarak valiliğe doğru yola çıktı. Valinin yanında bir takım devlet görevlileri ve komutanlar vardı. Askeri kıyafetler arasında emir aldığı generali gözü hemen seçti ama renk veremezdi. Yöre halkına sağladıkları katkı için devletin müteşekkir olduğundan bahsedildi. Gençlerin elindeki kameralı cep telefonlarına el koyulması gerekiyordu. Üstelik bu telefonlar karşılığında hatırı sayılır kalitede telefonlar dağıtılacaktı. Operasyonun gizliliği ve bilgi paylaşımının zararları hakkında yöre halkı uyarıldı ve bir takım kağıtlar imzalatıldı. Telefonlar toplanıp yerlerine sıfır, kaliteli cep telefonları dağıtıldı. Böylece suikaste dair son kayıtlar da yok edilmiş oldu.

Tek bir istisna ile..

Şeref 19 yaşındaydı. Olayı gördüğünde youtube'da yayınlamak üzere yüzbaşının ve askeri helikopterlerin kaydını yapmıştı. Yeni telefonları duyduğunda teknolojiye hiç de yabancı olmayan bu genç çok sevindi. Bir nevi ödül kazanmış gibi hissetti kendini. Ancak bu yeni telefonların hafıza kartı girişleri yoktu. Kendi telefonundaki hafıza kartını çıkardıktan sonra teslim etti ve kaliteli telefonu cebine attı. Resmi işlemler bittiğinde yeni telefonuna simkartını takıp çalıştırdı. Hafıza kartını cüzdanına yerleştirdi. Bu telefonu aylarca kullandı.

Olayın üstünden 3 ay kadar geçtikten sonra Şeref paraya ihtiyacı olduğundan bu yeni telefonu satıp ikinci el bir telefon almayı düşündü. Böylece aradaki fark ile kendisine kontör alabilecekti. Dediği gibi yaptı. Telefonu sattı ve ikinci el bir telefon aldı. Bu kez hafıza kartı girişi de vardı. Cüzdanında aylardır bekleyen kartı hatırladığında youtube' a atması gereken ama unuttuğu görüntüleri hatırladı. Müthiş bir etki yaratabilirdi.. Haber kanallarına da satabilirdi. Açıp görüntüleri seyretmek ve ne yapması gerektiğine karar verecekti. Hafıza kartını takıp görüntüleri izledi. Stabil, net görüntülerdi..

Bir internet kafeye girip görüntüyü satabileceği haber kanalının telefon numarasını aradı. O sırada internet kafeye polisler girdi. Çocuklar alışkındı bu görüntüye hemen kimliklerini çıkardılar.. Şeref de onlar gibi yaptı. Ancak bu polisler doğrudan Şeref' e yaklaşıp çalıntı telefon ihbarıyla sinyali takip ettiklerini söylediler. Şeref' i de alıp karakola gittiler. Şeref telefonun çalıntı olmadığını değiş tokuş yaptığını anlattıktan sonra komiser Şeref' in kulağına küpe sözlerini iletip salıverdi. Şeref telefonunu tekrar aldığı için memnundu. Ancak bir aksilik vardı. Hafıza kartı yoktu! İstemeyerek de olsa tekrar karakola doğru yöneldi. Kapıdaki görevliye yaklaşırken içeriden kendisini götüren polis memuru çıkıp, ''haaa sen uslanmıyacan demekki gel gel!'' diyerek tehditvari konuştu.

Şeref 19 yaşındaydı.. Arkasını dönüp evin yolunu tuttu. Bu olayı da sadece bir kaç kişiye anlattı..

sözlüğe veda

nushirevan
artı veya eksi almanın neden önemli olduğunu anlayamadığım vedadır. şahsen buraya sadece paylaşım yapmak için geldim ve nacizane insanların faydasına sunuyorum. dileyen kabul eder, dileyen etmez. 13 değil 1300 eksi alsan da o giri, farklı fikirden birini orada bekliyor olacak.

life of pi

nushirevan
2012 yapımı fantastik dram filmi.



Hindistan 'da bir hayvanat bahçesi işleten ailenin sıradışı çocuğu Piscine Patel, nam-ı diğer Pi, mantığı ile değil duygularıyla hareket eden 16 yaşında bir gençtir. Hayvanat bahçesi iflas etmenin eşiğine geldiğinde aile, hayvanlarıyla birlikte Hindistan' dan Kanada 'daya doğru bir gemi yolculuğuna başlar. Ancak gemi okyanusun ortasında bir fırtınaya yakalanacak ve batacaktır.. Pi ailesini bu kazada kaybeder..

Aslında hikaye burada başlıyor. Kahramanımız Pi, son anda bir can kurtaran filikasına atlayarak bu kazadan yara almadan kurtulur. Ancak yalnız değildir. Uçsuz bucaksız vahşi pasifik okyanusunun ortasında filikaya bir sırtlan, kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan ve Richard Parker adında üçyüz kiloluk bir bengal kaplanı sığınmıştır. Pi kurtuluşu olmayan bu yerde, vahşi hayvanlarla hayatta kalmak zorundadır. Zamanla filikadaki hayvanlar birbirlerini yemeye başlarlar. Şimdi sadece besin zincirinin en tepesindeki yetişkin bengal kaplanı ile 16 yaşındaki hintli çocuk başbaşa kalmıştır. Pi bir yandan susuzluk, açlık ve dev dalgalarla mücadele ederken, korkunç kaplana da yem olmamaya çalışacaktır. Bu yolculuk sırasında kaplanla anlaşmaya çalışacak ve büyülü anlara tanıklık edecektir.

Dramatik hikayesi, harikulade müzikleri ve muazzam görsel efektleriyle kaçırılmaması gereken bir film Life of Pi..

Tamam güzel film.. Masalsı da bir anlatımı da var.. Hepimiz Matrix, Avatar gibi fantastik bilim kurgulardaki subliminal mesajları duymuşsunuzdur.
Filmde zebranın, orangutanın, sırtlanın, kaplanın ve hatta etçil adanın neyin metaforu olduğuna dair açık ipuçları mevcut. Ancak önce Life Of Pi filmindeki alt metne göz atalım:

Deizm, özetle "tamam kardeşim bi yaratıcı var, kabul ediyorum ama din diye bişey yok.. bu dogmalar hep insanoğlunun şaşkınlığından ibaret..'' demektir.. Ateizmin bi tık üstüdür.

Ne islamı, ne hristiyanlığı, ne yahudiliği, ne putperestliği kabul etmiyorlar.. Yaratıcının bizi yarattıktan sonra kaderimizi yaşamak üzere dünyada kendi halimize bıraktığıni kabul ediyorlar..

Bundan neden mi bahsettim? Açık söylüyorum; siz kaplanla çocuğu seyrederken, film başından sonuna dek kalbinizdeki şüphe tohumunu arayıp buluyor ve bilinçaltınıza deist bir fikri zerkediyor..

Filmi izlediyseniz aşağıdaki tespiti iyice tartmanızı öneririm.

Yok izlemediyseniz, bu tespiti göz önünde bulundurup izlemenizi tavsiye ederim.

Daha filmin başında Pi kendisini hristiyan-yahudi-müslüman gibi birçok dine mensup birisi olarak tanımlıyor. Çocukluğundan beri tanrıyı anlamak adına bir çok dine tabi oluyor. Nihayet hepsinin de tanrıya ulaşmada farklı yollar olduğunu kabul ediyor ve kendisini (tüm insanları) dinlerüstü bir statüde anlatıyor. Burada deizm mesajlarını net görüyoruz. Peki bir alt metinden bahsetmiştik? O da şu:



Pi yaşadığı olaylardan sonra izleyiciye iki farklı hikaye anlatıyor: biri kaplanlı, diğeri kaplansız..

Kaplansız olanında doğaüstü öğeler yok.. Basit, acı ve dehşet verici..

Diğeri fantastik, doğaüstü..

İnanılmaz hayvanlar, etçil adalar, rengarenk balıklar.. Tam bir hayalgücü eseri..

Hangi hikayenin gerçek olduğu fikri ortada bırakılmış. Ama son sahnede Pi, dinleyicisine sorduğu şey ile tercih hakkı sunuyor ve aslında kaplansız hikayenin daha acı / gerçek olduğunu vurguluyor:

Pi soruyor:

- Okyanusta ne olduğuna dair sana iki hikaye anlattım, bu iki hikaye de geminin neden battığını açıklamıyor. Her ikisinde de gemi batıyor, ben ailemi kaybediyorum ve hayatta kalıyorum. İki hikayeden hangisinin gerçek olduğunu kimse ispatlayamaz. Şimdi sana soruyorum sen hangi hikayeyi tercih ederdin?

Dinleyici cevap veriyor:

- Kaplanlı olanı, o daha iyi bir hikaye..

Pi gülümsüyor:

- Teşekkürler.. işte bu tanrı için de öyledir

İşte zurnanın zırt dediği yer burası. Çünkü Hollywood' un bu şaheseri, alt metninde bize belli bir dinin dogma ve ilkelerini benimsemediğini, tanrının dünyayı yarattıktan sonra sadece izlediğini haykırıyor. Nıtekim filmin uyarlandığı kitabın yazarı Yann Martel, kendisinin deist olduğunu da saklamıyor.



Kaplanlı olan hikeyedeki gibi, dini metinlerde fantastik öğeler benzerlik gösterir:

hayvanlar dile gelir,
denizler yarılır,
ölüler dirilir,
su üstünde yürünür,
göğe çıkılır,
ay ikiye bölünür vs..

Yani film bize diyor ki:

"Böyle fantastik şeylere de inanabilirsiniz, böyle gerçek ve acı şeylere de. Ama insan doğası gereği, acı vermeyene, fantaziye inanmak ister.."

Deist fikrin ne kadar ileri gidebileceğine dair bir örnekle sonlandırmak istiyorum.

Deizme göre kutsal metinler, tıpkı bu filmdeki gibi fantezilerden ibaret. Oysa gerçekler basit ve acı verici.. Gökten meleğin Rabbinin lütfu ile Hz.Meryem 'e bir çocuk müjdelediğine değil; (haşa) tecavüz edildiğine ve fakir olduğundan kimsenin ona sahip çıkmadığına inanabiliyorlar..

Filmde kullanılan ''Pi'' sayısı ezoteriklere göre ''tanrının sayısı''dır.

Filmde ''Pi'' nin okunuşundaki ''P'' sesi ile de ''Prophet'' kelimesi veya türkçe olarak ''Peygamber'' sembolize edilir. Zaten Pi de tıpkı Nuh Peygamber gibi hayvanlarla bir deniz taşıtındadır.

İzleyenler veya izlemek isteyenler için filmin metaforlarından da kısaca bahsedelim:

Kaplan; vejeteryan ve sevgi dolu Piscine Patel 'in açlıkla mücadelesinde yıktığı değerler üzerine yükselen vahşi içgüdüsünü temsil ediyor. Kaplan var oldukça, Pi 'nin karakterinde eski hayatından eser yoktur.

Filikadaki diğer hayvanlardan
zebra; çinli çocuğun
orangutan; Pi 'nin annesinin
sırtlan; aşçının alegorik karşılığıdır.



Filmdeki devasa etçil ada, Pi 'nin annesinin cesedini veya ruhani karşılığını temsil ediyor. Pi tam öleceğini düşündüğü anda adanın meyvelerinden yiyerek hayatta kalıyor. Yani aç kalan Pi, annesinin cesedini yiyerek hayatta kalıyor. Oğul oğul kaynayan mirket sürüsü de çürüyen cesedi kaplayan kurtçuklar diyebiliriz. Yeniden hayat bulduğu tatlı su havuzu ana rahminin karşılığı.



Bu metaforlar apaçık birşeyler çağrıştırırken, filme sadece ''hayatta kalma mücadelesi'' gözüyle bakanlar da var tabi.. Bu nesil bi dönem Matrix için de ''kurşunlardan kaçmalı film'' diyorlardı..
77 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol