confessions

christian rosenkreuz

1. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 405
  2. takipçi 5
  3. puan 0

deniz çakır

kisiselbakim
Tabi ya ne güzel a* ! Kaynak sabah olunca bol keseden atalım.
Ruh hastası mı bu kadın. Durup dururken yanda ki kadınlara laf mı atmış burası Arabistan mı demiş. Hasta ya der tabi, niye? Çünkü İslami siyasesetin aleti olumuş, ülkeyi İsviçre gibi anlatan bir gazete paçavrası öyle diyor.

Arkadaşım kimse kimseye durup dururken satamaz, illaki karşı tarafın da bir kusuru olmuş ve bu kusur neticesinde iş ahlak, din iman siyaset olunca o kadında tepkisini koymuştur.

Bak bak, birde diyor ki bedelini ödemeli ! Nasıl olacak o iş kardeş. İstersen toprağa gömüp taşlayalım ne dersin?

Al bak istesen bu da kaynak
http://www.cumhuriyet.com.tr/amp/haber/yasam/1190915/Menajeri_acikladi__Deniz_Cakir_su_anda_sette_.html?__twitter_impression=true

palu ailesi

kisiselbakim
Müge Anlı'nın programında anlattıkları ile sosyal medyanın gündemine oturan bir aile.
Yaşananlar aklın ötesine ulaşmış. Ne kadar suç varsa hepsi bu ailede toplanmış ama ne hikmetse herkes dışarıda ! Ceza alan yok
Suçlar
Cinayet
Fuhuş
Organ kaçakçılığı
Sahtecilik
Çocuğa tecavüz
Ensest ilişki

Yaşananlar her Ne kadar kan dondursada. Türkiye'nin bir çok yerinde benzerleri ve hatta daha ileri seviyeleri yaşanmış ve yaşanmaya devam etmektedir.

Yaşanan olayların içindeki ana tema ise din. Bir hoca(iddia edilen) ve bir kaç cin asıl kahramanlar


Kaynak
https://onedio.com/haber/muge-anli-nin-programinda-bugune-dek-gelmis-gecmis-tum-konulari-unutturacak-gizemli-aile-855640
3
christian rosenkreuz christian rosenkreuz
palu carteli olurlarmış meksika'da falan yaşasalar ((:
kisiselbakim kisiselbakim
Meksikalılar bunları tanısa, diz çöker af diler 🤣
christian rosenkreuz christian rosenkreuz
heheh ((:

türkiye'yi islam ülkesi zanneden tip

kisiselbakim
halbuki türkiye islam ülkesi olsa yada söyledikleri gibi müslüman ülke olsa bu kadar hırsızlık, gasp, dolandırıcılık, tecavüz, torpil, adaletsizlik, haksızlık, rüşvet olmaz."
Dünyadan bi haber yazar beyanı!

Müslaman ülkelerde ki tecavüz, hırsızlık, rüşvet VS. Ahlaksızların oranını, %90'nı ateist olan fillandiya, %99'u inançsız olan japonya gibi (daha fazla varda neyse) Ülkeler ile kıyaslarsan bu yazdığını sana yedirirler. Yukarıda ki bahsettiğin temel ahlak kurallarının yaşanması için gereken şey inanç değildir. Ve hatta daha da ileri giderek diyorum ki, yaşanan tüm rezillik ahlaksızlık ve yozlaşmışlıpın temeli dindir. İstersen bi bak dünyada neler oluyor!

Birde şeriatı savunuyormuş muş. Şeriat ne lan? Şeriat dediğin kanser de "kadının adı bile yok" amq. Vazgeçin şu arap seviciliğinden. Adamların kendine hayrı yok sana, bana mı hayrı olacak.

arabaşı çorbası

dilhun
Konya, Yozgat, Kayseri bölgesinde yapılan bir çorbadır. Çorbası tavuk veya horozdan yapılır ve baharatlı bir çorbadır. Yanında da bir hamuru vardır ve çorba o hamurla birlikte içilir. Hamur tek başına güzel değilken çorba ile muhteşem bir ikili olur. Yerken işin püf noktası ise hamuru çiğnemeyip direkt olarak yutmaktır.

arabaşı çorbası

mavikaranlik
denemeyenlerin mutlaka tatması gereken muhteşem bir çorba çeşididir. özellikle kış günlerinin vazgeçilmezidir. çorba kaynar halde sofraya konulur hamuru da etrafına gelecek şekilde yayılır. hamur soğuk olmalıdır, aşırı sıcak çorba, soğuk hamur ile, yenilebilir bir kıvama gelir ve birlikte hızlıca tüketilir.

0

tekinsiztip
'sıfır'ın tarihçesiyle ilgili bbc haberinde şöyle bir ifade vardı:
"1299'da Floransa'da diğer bütün Arap rakamlarıyla birlikte sıfır da yasaklandı. Gerekçe ise sıfırın kolayca dokuza dönüştürülerek, rakamların sonuna birkaç sıfır eklenerek fiyat şişirme yoluyla sahtekârlık yapılmasıydı.

Üstelik negatif sayılara geçit olduğu için sıfır tehlikeli görülüyordu. Negatif sayılar borç alma ve verme olgusunu meşrulaştırıyordu." https://www.bbc.com/turkce/vert-fut-38238928

subtropikal iklim

taethorden
Subtropikal iklim, dünyanın tropik kuşağının anında kuzeyindeki ve güney hududunda kuzeyindeki ve güney 23.5 °'paralellerinde bulunan Yengeç dönencesi ve Oğlak dönencesi ile sınırlanmış coğrafik bölgelerdir. 'Subtropikal' terimi tropikal ve astropikal kuşağa komşu meydana gelen ve çoğunlukla her 2 1/2 kürede 36 ve 44 paralelleri aralarında bulunan fakat bazen ek olarak üst paralellerde de görülebilen iklim bölgelerini anlam eder.

meiji restorasyonu

taethorden
İmparator Meiji İmparator Komei'nin ikinci oğludur. Babasının ölümünden sonra 1867'de 15 yaşındayken tahta çıkmıştır. 1868 yılında samurayların yardımıyla Tokugawa Şogunluğu'na son vererek yönetimi fiilen eline almıştır.

Meiji tahta 15 yaşında çıkmasına rağmen ülkeyi kalkındırmış ve Japonya'nın en önemli İmparatorlarından birisi haline gelmiştir.

Babasının aksine modernleşme akımını destekleyerek 1868 yılında Japonya'yı Batılılaşma yoluna sokan Beş Maddelik Ant'ı yayımladı.

Bu maddeler:

Müzakere meclislerinin kurulması.
Devlet işlerinin yürütülmesinde tüm sınıfların katılımı.
Gider yasalarının ve istihdamdaki sınıf kısıtlamalarının iptali.
Doğa yasalarının kötü örf ve adetlerin yerini alması.
İmparatorluk yönetiminin temellerini güçlendirmek için uluslar arası bilgi araştırması yapılması.
Meiji Restorasyonu Japonya'nın büyük reform hareketleridir. 1868'den 1912'ye kadar devam etmiş ve Japonya'nın yirminci yüzyılın başlarında modern bir millet olmasını sağlamıştır.

Batılılaşma çabalarının bazıları şunlardır:

Feodal düzenin yıkılarak batı tarzında modern bir devlet kurulması
İngiliz Kraliyet Donanması'nın örnek alınması ile Japon Donanması'nın kurulması
Ordunun çağdaşlaştırılması
Çağdaş bankacılık sisteminin oluşturulması
Demiryolları yapılması, telgraf ağlarının oluşturulması
Avrupa'dan uzman ve teknisyenlerin getirilmesi
Avrupa'ya öğrenciler gönderilmesi
Şogun adlı yerel yöneticilerin kaldırılarak merkezi otoritenin güçlendirilmesi
1889'da Almanya anayasası örnek alınarak anayasa oluşturulması
Eğitim reformu ile okur- yazar oranının artırılması
Yerli silah sanayinin kurulması
Takvimin değiştirilmesi
Giyim kuşamda batının örnek alınması


Japonya'nın hızlı sanayileşme ve çağdaşlaşması, üretimde çok büyük ilerlemeye sebep olmuştur. Tersane, demir dökümcüler, iplik fabrikası gibi 3000'e yakın fabrika kurulmuştur. Bunun sonucunda yerli kuruluşlar Batı teknolojisinin tüketicisi haline gelmiş ve bunu uluslararası piyasada ucuza satılabilecek ürünler üretmede kullanmıştır. Bununla birlikte, sanayi bölgesi çok fazla büyümüş ve sanayileşen merkezlere kırsal kesimden yoğun bir göç başlamıştır.

Japonya'da ilköğretim zorunlu hale getirilmiştir. Gazeteler çıkarılmaya başlanmış ve askerlik mecburi hale getirilmiştir. 20-30 yıl içinde binlerce km demiryolu yapılmıştır.

Başkent Kyoto'dan Edo'ya taşınmıştır. Fakat daha sonra Edo'nun adı değişmiş ve Tokyo olmuştur.

Japonya'nın devasa bir hızla gelişmesi savaşlara neden olmuştur. Japonya, Çin ve Rusya ile birçok kez savaşlar yapmıştır ve çoğundan galip ayrılmıştır. Bu durum Japonya'yı bölgesinin hâkimi kılmıştır. 1912 yılında İmparator Meiji ölmüştür. Ülke büyümeye devam etse de siyasi çalkantılar ülkeyi zor durumda bırakmıştır.

İkinci Dünya Savaşı' na kadar herşey Japonya için iyi gitse de savaşta ABD karşısında alınan okyanus yenilgileri ve işe yaramayan kamikaze denemeleri Japonya' yı sarsmıştır. Son darbe atılan atom bombalarıyla olmuştur ve Japonya bölgedeki hâkimiyetini savaştan sonra kaybetmiştir.

budizm

taethorden
Siddhartha tam 29 sene saraydan çıkmadan çok mutlu bal börek yediği önünde yemediği arkasında bir hayat geçirmiş. Yaşlılık, ölüm, sakatlık gibi kavramları hiç bilmemiş.

İşte bu şartlarda 29 sene o sarayda yaşayan Siddartha bir gün saraydan çıkıp bilmediği dünyayı görmek tanımak ister. Saraydan ayrılır ve 6 yıl boyunca hayatın gerçeklerini arar. Acının, ölümün, yaşlılığın, hastalıkların hayatın gerçeklerinden bazıları olduğunu görür. Çileci rahiplere katılır mesela. Bir süre onlarla takılır. Çile çeker. Sonra onları reddeder. İnsanın kendine zarar vermesinde bir kurtuluş görmez. “Kendime neden zarar vereyim” der bunu manasız bulur. Açlığı tanımak ister, oruç tutar. Onu da soruların cevabı olarak görmez. Zenginliğin bu acılara bir çözüm olmadığını da görür. Mutluluk kavramını düşünür. Hep bu soruların cevaplarını arar. Sevinçli olmayı düşünür sevgiyi düşünür fakirliği düşünür. Mutluluk nedir? Bunları arar.

Sonra bir gün şu an Hindistan sınırlarındaki Bodh-Gaya adlı bir şehirdeki bir ağacın altına çöker. 7 gün orda oturur. Meditasyon yapar. Kendini dinler içini dinler insanı dinler


Siddhartha bir ağacın altında 7 gün oturuyor. 7 günlük bir meditasyon ve kendi iç sesini dinleme sürecinin ardından hayatın sırrını çözüyor ve Buddha(Aydınlanmış kişi demektir) oluyor. Ömrünün sonuna kadar bu öğretisini yaymak için diyar diyar dolaşıyor. Öğretisine de Budizm denir.

Peki kimdir bu Siddartha? Buddha ne demektir? Budizm nedir? Batı neden Budizmi anlayamaz? Yoga nedir? Doğu felsefesi nedir? Size şimdi bunları uzun bir yazıyla anlatıcam. Yazının sonunda aydınlanıcaksınız, budizmi aşağı yukarı çözmüş hale geliceksiniz.

Ağacın altından yaklaşık 30 sene geriye gidelim. Yani yaklaşık MÖ500 falan. Siddartha bir prens. Babası kral. Kast sisteminin asker ve yönetici kısmına mensup. Kral oğlunu hayatın tüm sorunlarından uzakta sarayında yaşatmış. Kendinden sonraki kral olarak yetiştirmek istemiş. Saraydan bile çıkartmamış. Onun kötülükle, sorunlarla, mutsuzlukla bozulmasını istememiş. Siddhartha tam 29 sene saraydan çıkmadan çok mutlu bal börek yediği önünde yemediği arkasında bir hayat geçirmiş. Yaşlılık, ölüm, sakatlık gibi kavramları hiç bilmemiş.

İşte bu şartlarda 29 sene o sarayda yaşayan Siddartha bir gün saraydan çıkıp bilmediği dünyayı görmek tanımak ister. Saraydan ayrılır ve 6 yıl boyunca hayatın gerçeklerini arar. Acının, ölümün, yaşlılığın, hastalıkların hayatın gerçeklerinden bazıları olduğunu görür. Çileci rahiplere katılır mesela. Bir süre onlarla takılır. Çile çeker. Sonra onları reddeder. İnsanın kendine zarar vermesinde bir kurtuluş görmez. “Kendime neden zarar vereyim” der bunu manasız bulur. Açlığı tanımak ister, oruç tutar. Onu da soruların cevabı olarak görmez. Zenginliğin bu acılara bir çözüm olmadığını da görür. Mutluluk kavramını düşünür. Hep bu soruların cevaplarını arar. Sevinçli olmayı düşünür sevgiyi düşünür fakirliği düşünür. Mutluluk nedir? Bunları arar.

Sonra bir gün şu an Hindistan sınırlarındaki Bodh-Gaya adlı bir şehirdeki bir ağacın altına çöker. 7 gün orda oturur. Meditasyon yapar. Kendini dinler içini dinler insanı dinler. Fakirler zenginlik peşinde, 1 milyonu olanlar 10 milyon peşinde fıstık gibi manken sevgilisi olanlar komşu kızının peşinde. Ve bu arayış içerisinde hiçbir zaman mutlu olamıyorlar. Hayat manasız bir yarıştır. Bunu nasıl düzeltebilirim? 7 gün sonunda bu meditasyondan uyandığında o artık Buddha'dır. Peki bu adam o ağacın altında 7 gün ne düşündü? Neyi buldu? Nedir bu hayatın sırrı ona göre.


Günümüzde Bodh-Gaya da Siddartha'nın aydınlandığı ağacın bir dalından tekrar üretilen bir ağaç bulunmaktadır ve budistlerin hac merkezidir.
Siddartha şunu söyler. “Bir olay olduğu anda iyi veya kötü o olayı herşeyiyle olduğu gibi kabul etmek kurtuluştur” der. Kendini bilmek kavramını erdem kabul eder. Mutluluğun peşinde koşmaz. Bunu yapabilmek için de kullandığı bazı meditasyon teknikleri vardır. Bun tekniklerden biri de yogadır. Yoga insanın kendini tanımasına yardımcı olan bir meditasyon çeşididir. (Yoga Siddartha'dan önce de vardı. Aslında onun bulduğu bişey değildir. Onun öğretilerine ulaşmak için kullanılması gereken bir yöntemdir. Bir nevi ibadettir.
ister bu yüzden hep doyumsuzdur. En büyük kralından en zavallı insana kadar bu böyledir. İşte Siddartha bu noktada şunu söyler. Sizler bir üzüntü yaşadığınızda ondan kurtulmak yerine onu olduğu gibi kabul ederseniz, ya da mutlu bir anınızda onun biteceği yok olacağı ihtimalini düşünmezseniz bu acılardan kurtulursunuz. Acı geldiğinde onu olduğu gibi kabul ettiğiniz an üzüntünüz sürecektir ama artık acı çekmeyeceksiniz demektir. Meditasyon bunun için vardır. Bunları yapabilirsiniz. Zordur ama yapabilirsiniz. İnsanın kendini dinlemesi mutluluk kavramını aramayı bırakması acılarını bile kendi çıkarına kullanacak hale gelmesi yani biz halk dilinde kısaca “ermesi” diyelim çok çok çok zor bişeydir ama budizme göre imkansız değildir

felsefe

taethorden
Felsefe sözcüğünün Yunanca aslı φιλοσοφία(philosophía)' dır ve iki ayrı sözcükten oluşur. “philo” sevgi anlamına gelir; “sophía” ise “bilgelik” anlamındadır. “Philosophia” bilgelik sevgisi demektir. “Philosophos (filozof) da, “bilgeliği seven”, “bilgiyi arayan ve ona ulaşmak isteyen” dir. “Filozof” adını ilk defa Pisagor(mö.570-495) kullanmıştır. Kendine “bilge” yerine bilgelik sevdalısı demiştir. Diğer insanlarca verilen bilge,zeki,üstat gibi unvanlardansa; ancak bilgelik sevdalısı olabileceğini söylemiştir. Filozof, bilge olmama tevazusunu gösteren kişidir.

binali yıldırım

kisiselbakim
Anayasayı ayaklar altına alıp paspas gibi çiğneyen İBB adayı?
Sıradan bir odacının dahi herhangi bir siyasi oluşum altında aday olması için istifa şartı aranırken, % 101 bağımsız olması gereken meclis başkanının İstanbul belediye başkan adayı olarak açıklanması ve halen de görevinin başında olması,akla hayale sığmayacak bir pervassızlıkdır! Hatta yozlaşmışlıktır. Bu ülke en karanlık dönemlerin de bile böyle bir utanca maruz kalmamıştır. Ne yani, şimdi seçilemez ise görevine nasıl tarafsız olarak devam edecektir ( sanki şimdi tarafsız mı diye sormayın) olmaması gerekenin bu kadar da gözümüze sokularak aptal yerine konulmak artık çoktanda çok zoruma gidiyor

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol