yazarların rezil olduğu anlar

anti
hani her dönem müfettiş okula gelirdi.Kafasına göre bir sınıfa girerdi.
olay yeri; sınıf
Ders; ingilizce
Konu; Simple present tense
Hiç gelmiyecekmiş gibi kaynattığımız derse, ansızın müfettiş ve yanında müdürümüz derse girdi.Sonra müfettiş en arka sıraya geçti.hocamız kaldığı yerden anlatmaya devam etti.oysaki dersin bitmesine Son 10 dakika kalmıştı.Müfettiş ayağa kalktı.iki adım yürüdü.bana nişan alarak;
"Do you like ......?" diye sordu.
ne sorduğunu daha hatırlamıyorum.
bi halt anlamıyorum ki cevaplayayım.Sustukça tekrar tekrar, yavaş yavaş sormaya başladı.soruyu tekrar ettikçe, müdürün ve hocanın bakışları sertleşti.En sonunda müfettiş şöyle sordu.
"yes or no"
Cevap verdikten sonra müfettiş kahkaha atarak çıktı.
Rahatlamıştım.Oysaki eyşan hocamın "aferim sana.Kimsenin veremeyeceği cevabı verdin salak."diyene kadar.
(bkz:or)


1
alex in sol ayagi alex in sol ayagi
Kahkaha attım sgdjfk
jean baptiste de la croix
genelde japonya büyükelçileriyle yaşadığım anlardır.

anı 1:

japonya büyükelçisi bizi ziyarete gelmiştir. bölümce hatıra fotoğrafı çekilmektedir. nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde büyükelçinin yanına düşerim. adam bana bir şeyler söyler ama o anın heyecanıyla japonca konuşurken arada bir herhangi bir dile ait olmayan kelimeler çıkar ağzımdan. büyükelçi de bana güler epey.

sonra adamı başka ülkeye gönderdiler.

anı 2:

asya ülkelerinin güncel poitik durumu hakkında bir konferans vardır. ben de "lan bizim bölümdekiler yüzünden dinleyemem şimdi adamları. en iyisi önlere geçeyim" derim. hocam da sağolsun en önden ikinci sıraya oturtturur beni. konferans başladıktan bir süre sonra büyükelçi gelir. yanıma oturur. sonra büyükelçilik görevlileri "aman ekselansları ne yapıyorsunuz burada" deyip adamı yanımdan alırlar. görevlilerle göz göze gelince sert bakışlarla karşılaşırım ve oturduğum yerde eririm.

anı 3:

yine bir konferans. bu sefer de konferansı veren japon hoca benim yer bulamamama üzülür ve beni önlere bir yere otutturur. yine büyükelçi gelir yanıma. haliyle bölüm hocalarıyla yine göz göze gelirim. bu sefer mesajı erken anlayıp tekrar arkalarda bir yere doğru konferansı veren hocanın şaşkın bakışları altında arkalara bir yere geçerim.

ama bu olayın intikamını iyi aldım. konferans sonunda öyle bir soru sordum ki benim sorduğum soruyu hem konferansı veren japon hoca, hem büyükelçi uzun uzun tartıştılar. sonra da japon organizatör ekip gelip benden özür dilediler. o gün çok havam olmuştu.
yalinayakkirkayak
sözlük yazarlarının yaptığı dalgınlıklar, hatalar ya da yanlış anlaşılmalar sonucu yer yarılsa içine girsem diye düşündüğü durumlardır. Çok fazla anım var, çok rezil biriyim ancak en sık başıma gelen görüşürüz kelimesini ağız alışkanlığı yüzünden saçma sapan yerlerde kullanıyor olmam. Şöyle bir örnek vereyim;

Geçenlerde bir musluk borusu lazım oldu, nalbura gitmek zorunda kaldım. Tarif ettim, istediğim ölçülerde boruyu bulup getirdi eleman.
+buyrun abla, İstediğiniz boru bu.
-teşekkür ederim, ne kadar?
+20 lira abla.
-buyrun.
+paranızın üzeri.
-kolay gelsin, görüşürüz.
+?!?

Ne görüşeceğiz allasen, sanki her gün nalbura gitmek gerekiyor, şapşal ben.
Damacana istediğimde kapıya gelen sucu, uçakta yanyana oturduğumuz teyze, bu kişiler çoğaltılabilir. Öyle bi ağız alışkanlığı olmuş ki, direk ayrılırken görüşürüz diyorum karşımdakine.

Ay aklıma geldi, bir tane daha anlatayım. Minibüse bindim yıllar evel, bilmediğim bir yere gidiyorum. Camdan dışarıyı kesiyorum, ayağa da kalktım yaklaştığımızı düşünerek. X marketi arıyor gözlerim, ineceğim yer öyle tarif edildi. Uzaktan görünce seslendim şoföre; “müsait bir yerde durabilir miyim?” Dikiz aynasından gözgöze geldik, “buyur abla, otur koltuklar boş.” Şöyle hafiften bir baş yanması, alın kaşınması eşliğinde düzelttim sorumu, açılan kapıdan nasıl indim bilmiyorum.
merdumgiriz
Bu başlık için elimde oldukça fazla anı var maalesef ama ben en eski ve travmatik olanından başlamak istiyorum.

6-7 yaşlarındayım. annem ve babamla birlikte bir alışveriş merkezinde geziyoruz. Yine bir şeyden sebep anneme kızmışım, trip ata ata hafif uzak durarak dolaşıyorum yanlarında. Bir giyim mağazasındayız, onlar babam için gömlek bakıyor ben de mağazanın içinde turluyorum. Neyse bir ara arkamı döndüm, baktım ki babam mağazadan çıkıyor. Beni burada bırakıp gidecekler telâşıyla koştum elini tuttum. tam rahat bir nefes almıştım ki bir anda kahkaha sesleri yükseldi arkadan. Babam sandığım adam, babamla aynı renk ceket ve pantolon giymiş bir adammış meğer. ışık hızıyla, arkada kahkalara boğulmuş annemin ellerine yapıştım bu kez. O günden sonra da dışarıdayken yanımdaki büyüğün elini bırakmadan yürümeyi alışkanlık edindim. Kaybolmamak için değil de, rezil olmamak için herhâlde.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol