Canımın içisi, güzelim, balım. İki gözümüm çiçeği, bal böceğiiiiiim. Minnacıktı la bu tanıştığımızda, liseye gidiyordu. Ben üniversite ilk dönemlerdeydim. Ne çok soru soruyordu bana ahaha.
Sonra mezuniyete kadar bu hatunla msnde yazıştık, konustuk, ben anlattım o dinledi, o anlattı ben dinledim. Karşılıklı çekirdek çitledik kameraları açıp, dedikodu kazanlarını kaynattık. Canım sıkılsa aradığım ilk kişilerdendi, canı sıkılınca aradığı ilk kişilerdendim. Bi elbise derdine günlerce kafasının etini yedim. Hey gidi. Ben mezun olurken o üniversiteli oldu. Seneler geçti, biz hala kopamadık.
Çoğunlukla olgun, zaman zaman çocuk, ama her kafaya uyan bi tip. İlk zamanlar zekası ve olgunluğundan dolayı yaşına inanmamıştım ahaha. Canını seveyim senin.
İyi ki varsın, iyi ki seni tanıyorum.
Doğum gününü bi gün beraber kutlarız dimi kız?
Sanırım beden bütünlüğü bozulmuş ya da çok fazla can çekişme olan, acılar içinde kıvranarak gerçekleşen ölümleri kötü ölüm diye adlandırıyoruz. Bu yüzden ölümün de hayırlısı olsun diyoruz. Okuduklarımdan düşündüğüm boğularak ölmek kötü bir ölüm şeklidir.
Ölüm ne şekilde olursa olsun üzücüdür, soğuktur. Sanırım benim için şuan en kötü ölüm çocuğum küçükken olacak olandır. Genel olarak annelerin en büyük korkusu budur.
Ölüm ne şekilde olursa olsun üzücüdür, soğuktur. Sanırım benim için şuan en kötü ölüm çocuğum küçükken olacak olandır. Genel olarak annelerin en büyük korkusu budur.
Yıllar ikimizden de çok şeyler götürmüş
Sen yeni yuva kurarken beni paramparça bölmüş...
(bkz:Barış manço)
(bkz:Unutamadım)
Sen yeni yuva kurarken beni paramparça bölmüş...
(bkz:Barış manço)
(bkz:Unutamadım)
Bugün bir yenisini daha keşfettiğim, hayattan soğutan, kulaklarımı tıkama hissi uyandıran seslerin bütünüdür.
Bugün hayattan soğuma nedenim ise; Dişlerin arasına kaçan bir şeyi çıkarmak için uğraşırken çıkan o cık cık cık ses ne kadar berbat. Al kürdan kurcala, git ağzını çalkala. Nedir yani nedir?
Bugün hayattan soğuma nedenim ise; Dişlerin arasına kaçan bir şeyi çıkarmak için uğraşırken çıkan o cık cık cık ses ne kadar berbat. Al kürdan kurcala, git ağzını çalkala. Nedir yani nedir?
Hayatını kaybetmiş. Allah rahmet eylesin. Çocukluk anılarımız bir bir eksiliyor. Çok üzüldüm. Işıklar içinde uyu domates güzeli.
Nitekim daha sonra uygulamaya geçirilen Taylor'un bu görüşleri kadar çok az insanın görüşlerinin entelektüel tarihte etkili olduğu bazı yazarlar tarafından iddia edilmektedir.
Konu özetli soru bankası. (bkz:sosyoloji)
Konu özetli soru bankası. (bkz:sosyoloji)
Sebebi neydi ki?https://sketchtoy.com/68852238
yeni yılın ilk saatlerinde içimi hüzünlendiren ve beni ağlatan bebek olmuştur. Annenin kucağında boynu düşmüş bebeğiyle feryat figan eczaneye girmesi, içeridekilerin koşturmacası, çığlıklar nasıl yüreğimi acıttı.
Yalan değil İzlerken içimden aile büyüklerinden birinin mandalina yedirmeye calıştığını düşündüm, videonun uzun versiyonunu izlediğimde de sonunda sanırım dedesi mandalina verdiğini, çocuğun birden çekince boğazına kaçtığını anlatıyor. Bizim büyüklerimiz maalesef çok meraklı el kadar bebelere bir şeyler yedirip içirmeye. Doktorlar ısrarla İlk 6 ay sadece anne sütü ya da mama diyor. Dünya sağlık örgütü 6 aydan önce su bile verilmez, varsa anne sütü yoksa mama diyor! Ama biz bunu anlatamıyoruz.
Kendi anneannem, 5 aylık oğlumun eline yeşil soğan tutuşturmamı istedi dişlerini kaşıması için! defalarca uygun olmadığını anlattım ama pes etmedi. Annem oğlumun 6 ayı doldu direk yemeklerin suyundan vermeye başla dedi! Kayınvalidem biz yemek yerken ağzını şapırdatıyor, ona da verelim dedi! Eşim de ben de o dönemlerde baya uğraş verdik. O anne sütü alıyor, 6 ay dolmadan bir şey vermeyeceğiz, ek gıdaya da direk yemeklerle, ekmekle geçmeyeceğiz dedik. Ayrı şehirlerdeydik, çok karışılmadı ama bu yemek konusunda biraraya geldiğimizde cidden zorlandık. Hatta bende garip bir his uyandı, sanki arkamı döndüğümde çocuğun ağzına bir şey tıkıştırılıyor gibi düşünüyordum. Kabusum oldu resmen. Büyüklerin kendini savunması ise çok ilginç. Biz size 4. aydan itibaren herseyi yedirdik, bir şey oldu mu? Olmamış olabilir, ama bu benim oğluma da olmayacağı anlamına gelmiyor ki!
Bu arada bir iki şey daha söylemek istiyorum. Özellikle çocuklarda nefes borusuna kaçan yiyeceklerin başında fındık, fıstık geliyor. 3-4 yaş öncesine kesinlikle önerilmiyor. Ben çevremde gördüğümde uyarıyorum, istedikleri kadar kızsınlar bana. Sonradan dövünüp ağlamalarından daha iyidir.
Son olarak, bebeğin sağlık durumu çok iyiymiş. İyi ki varsınız güzel insanlar...
Yalan değil İzlerken içimden aile büyüklerinden birinin mandalina yedirmeye calıştığını düşündüm, videonun uzun versiyonunu izlediğimde de sonunda sanırım dedesi mandalina verdiğini, çocuğun birden çekince boğazına kaçtığını anlatıyor. Bizim büyüklerimiz maalesef çok meraklı el kadar bebelere bir şeyler yedirip içirmeye. Doktorlar ısrarla İlk 6 ay sadece anne sütü ya da mama diyor. Dünya sağlık örgütü 6 aydan önce su bile verilmez, varsa anne sütü yoksa mama diyor! Ama biz bunu anlatamıyoruz.
Kendi anneannem, 5 aylık oğlumun eline yeşil soğan tutuşturmamı istedi dişlerini kaşıması için! defalarca uygun olmadığını anlattım ama pes etmedi. Annem oğlumun 6 ayı doldu direk yemeklerin suyundan vermeye başla dedi! Kayınvalidem biz yemek yerken ağzını şapırdatıyor, ona da verelim dedi! Eşim de ben de o dönemlerde baya uğraş verdik. O anne sütü alıyor, 6 ay dolmadan bir şey vermeyeceğiz, ek gıdaya da direk yemeklerle, ekmekle geçmeyeceğiz dedik. Ayrı şehirlerdeydik, çok karışılmadı ama bu yemek konusunda biraraya geldiğimizde cidden zorlandık. Hatta bende garip bir his uyandı, sanki arkamı döndüğümde çocuğun ağzına bir şey tıkıştırılıyor gibi düşünüyordum. Kabusum oldu resmen. Büyüklerin kendini savunması ise çok ilginç. Biz size 4. aydan itibaren herseyi yedirdik, bir şey oldu mu? Olmamış olabilir, ama bu benim oğluma da olmayacağı anlamına gelmiyor ki!
Bu arada bir iki şey daha söylemek istiyorum. Özellikle çocuklarda nefes borusuna kaçan yiyeceklerin başında fındık, fıstık geliyor. 3-4 yaş öncesine kesinlikle önerilmiyor. Ben çevremde gördüğümde uyarıyorum, istedikleri kadar kızsınlar bana. Sonradan dövünüp ağlamalarından daha iyidir.
Son olarak, bebeğin sağlık durumu çok iyiymiş. İyi ki varsınız güzel insanlar...
90lı yıllarda çocuk olanlar iyi bilir. Mahallede oynayıp susayınca kimin evi yakınsa ki (genellikle 1.katta oturan arkadaşların evi olurdu bu) koşa koşa su içmeye gidilirdi. Arkadaşın annesi tüm çocuklara su verirdi, aynı bardakla hepimiz içerdik. Ben üzülürdüm ya, neden hep rukiye'nin annesinden su istiyoruz neden biz de 1.katta oturmuyoruz diye.
Bir de yine aynı yıllarda akşam ezanı okununca eve gitme muhabbeti vardı. Buna da çok bozulurdum. O ezan hep oyunun en güzel yerinde başlardı okunmaya. Hey gidi. Yaşlandık yahu. Yaş aldık.
Bir de yine aynı yıllarda akşam ezanı okununca eve gitme muhabbeti vardı. Buna da çok bozulurdum. O ezan hep oyunun en güzel yerinde başlardı okunmaya. Hey gidi. Yaşlandık yahu. Yaş aldık.
Yaprak sarması. Nasıl düşünüldü çok merak ediyorum. Hayır bir de En zorunu seçmek neden? Yok muydu şöyle daha kolay bi tarif acaba.
Bence gayet kolay.
Beceremeyenlerdenim. Tombik tombik kafam kadar oluyor.
Benim için günün sözü 3 yaşındaki oğlumdan geldi. Oyun hamurları kurumuş, babasından akşam gelirken almasını istedi. Akşam oldu, baba geldi, oyun hamuru almış, ama oğlum oynayamadan akşam yemeği için masaya oturduk. Masanın baş köşesinde hamur seti, oğlum yemekle ilgisiz, ağzına hızlı hızlı ekmek atıyor ki içeri kaçsın oynamaya başlasın. O ara ben dayanamayıp; “eğer yemeğini yemezsen güçlü olamazsın ve oynayamazsın hamurlarınla. Ben yiyorum, ben güçlü olacağım ve hamurlar benim olacak ahaha” diye pis bir gülümseme eşliğinde cümlemi noktalıyorum. Çok değil 1-2 ay evel konuşmaya başlayan bücürümden cevap geliyor; “ben de yemeğimi yiyorum, sen de yemeğini ye ama zaten hamurlar senin” O an eşimle bi gözgöze geldik, sessizlik... ah şu çocuk kalbi, ah şu ana yüreği.
Peter handke tarafından yazılmış, beni derinden etkileyen muazzam bir şiirdir. Neredeyse 2010 ylından beri canım sıkıldığında, kafama bir şey taktığımda açar okurum. Şiirin türkçesini ekleyeyim.
Çocuk daha henuz cocukken, kollarini sallayarak yururdu.
derenin ırmak olmasını isterdi, ırmağın sel,
bir su birikintisinin de deniz olmasını.
çocuk henüz çocukken çocuk olduğunu bilmezdi.
herşey yaşam doluydu ve tüm yaşam birdi.
çocuk henüz çocukken hiçbir şey hakkında fikri yoktu.
alışkanlıkları yoktu
bağdaş kurup otururdu, sonra koşmaya başlardı.
saçının bir tutamı hiç yatmazdı
ve fotoğraf çektirirken poz vermezdi…
çocuk henüz çocukken şu sorulara sıra gelmişti.
neden ben benim de sen değilim,
neden buradayım da orda değilim.
zaman ne zaman başladı ve uzay nerede bitiyor.
güneşin altındaki yaşam sadece bir rüya mı?
gördüklerim, duyduklarım, kokladıklarım sadece dünyadan önceki dünyanın bir görüntüsü mü?
gerçekten kötülük var mı?
gerçekten kötü insanlar var mı?
nasıl olur da ben olan ben olmadan önce var değildim ve nasıl olur da ben olan ben, bir zaman sonra ben olmayacağım…
çocuk daha henüz çocukken ıspanağı, bezelyeyi, sütlacı ve karnabaharı ağzında geveleyip dururdu,
ama şimdi hepsini yiyor, üstelik mecburiyetten değil.
çocuk henüz çocukken bir keresinde yabancı bir yatakta uyandı.
şimdi tekrar tekrar uyanıyor.
bütün insanlar güzel görünürdü, şimdi ise sadece bazıları.
cenneti gözünün önüne getirebiliyordu, şimdi ise tahmin ediyor.
hiçliği düşünmezdi, bugün ondan ürküyor.
çocuk henüz çocukken hevesle oyun oynardı,
şimdi ise ancak yaptığı işle heyecanlanıyor.
çocuk daha henüz çocukken elma ve ekmek yemek yeterliydi.
bu bugün de böyle.
dutlar ellerini doldururdu, bugün ki gibi
taze cevizler buruşuk bir tat bırakırdı ağzında, hala bırakıyor.
çocuk henüz çocukken bir dağın doruğuna vardığında biraz daha yükseğini arzululardı hep,
büyük bir şehir gördüğünde daha büyüğünü isterdi, bugün de böyle bu.
coşkuyla ağaçların dallarına tırmanırdı tepedeki kirazları toplamak için, bugün de böyle bu.
kızarırdı yüzü yabancıların gözü üstündeyken, bugün de bu değişmedi.
sabırsızca ilk düşen karı beklerdi,
bugün de yaptığı gibi.
çocuk daha henüz çocukken
zıpkın gibi bir çomak fırlattı ağaca
bugün hala titrer çomak o ağaçta.
Çocuk daha henuz cocukken, kollarini sallayarak yururdu.
derenin ırmak olmasını isterdi, ırmağın sel,
bir su birikintisinin de deniz olmasını.
çocuk henüz çocukken çocuk olduğunu bilmezdi.
herşey yaşam doluydu ve tüm yaşam birdi.
çocuk henüz çocukken hiçbir şey hakkında fikri yoktu.
alışkanlıkları yoktu
bağdaş kurup otururdu, sonra koşmaya başlardı.
saçının bir tutamı hiç yatmazdı
ve fotoğraf çektirirken poz vermezdi…
çocuk henüz çocukken şu sorulara sıra gelmişti.
neden ben benim de sen değilim,
neden buradayım da orda değilim.
zaman ne zaman başladı ve uzay nerede bitiyor.
güneşin altındaki yaşam sadece bir rüya mı?
gördüklerim, duyduklarım, kokladıklarım sadece dünyadan önceki dünyanın bir görüntüsü mü?
gerçekten kötülük var mı?
gerçekten kötü insanlar var mı?
nasıl olur da ben olan ben olmadan önce var değildim ve nasıl olur da ben olan ben, bir zaman sonra ben olmayacağım…
çocuk daha henüz çocukken ıspanağı, bezelyeyi, sütlacı ve karnabaharı ağzında geveleyip dururdu,
ama şimdi hepsini yiyor, üstelik mecburiyetten değil.
çocuk henüz çocukken bir keresinde yabancı bir yatakta uyandı.
şimdi tekrar tekrar uyanıyor.
bütün insanlar güzel görünürdü, şimdi ise sadece bazıları.
cenneti gözünün önüne getirebiliyordu, şimdi ise tahmin ediyor.
hiçliği düşünmezdi, bugün ondan ürküyor.
çocuk henüz çocukken hevesle oyun oynardı,
şimdi ise ancak yaptığı işle heyecanlanıyor.
çocuk daha henüz çocukken elma ve ekmek yemek yeterliydi.
bu bugün de böyle.
dutlar ellerini doldururdu, bugün ki gibi
taze cevizler buruşuk bir tat bırakırdı ağzında, hala bırakıyor.
çocuk henüz çocukken bir dağın doruğuna vardığında biraz daha yükseğini arzululardı hep,
büyük bir şehir gördüğünde daha büyüğünü isterdi, bugün de böyle bu.
coşkuyla ağaçların dallarına tırmanırdı tepedeki kirazları toplamak için, bugün de böyle bu.
kızarırdı yüzü yabancıların gözü üstündeyken, bugün de bu değişmedi.
sabırsızca ilk düşen karı beklerdi,
bugün de yaptığı gibi.
çocuk daha henüz çocukken
zıpkın gibi bir çomak fırlattı ağaca
bugün hala titrer çomak o ağaçta.
Rahmetli dedemden gelsin.
Tek gözün kör, tek kulağın sağır olacak. Dilin kısalacak.
Tek gözün kör, tek kulağın sağır olacak. Dilin kısalacak.
(bkz:Walter bishop) (bkz:fringe)
Neden bu sticker yapıştırılır net olarak bilmiyorum. Ama şunlar olabilir;
Arabada bebek var, kimse ile yarışamam.
Arabada bebek var, dikkatli sürün.
Arabada bebek var, her an ıslak mendil ya da bez ihtiyacımız olabilir.
Arabada bebek var, uyuyor olabilir kornaya basmayın.
Bir de arabada prens / prenses var stickerları görüyorum, eyvah eyvah.
Keşke bu stickerı yapıştırmak yerine oto koltuğu alıp, bebeği ona koysanız. Başlık bu değil ama bu konuda da bir iki şey yazmak istiyorum. Yapılan araştırmalara göre, bebek oto koltuğu kullanımını zorunlu kılan ülkelerde trafik kazalarında çocuk ölümleri %3 civarındayken, diğer ülkelerde bu oran %46'ya kadar çıkabiliyor. Ayrıca çocuk oto koltuğu kullanımı yaralanmaları %80 oranında azaltıyor.
Arabada bebek var, kimse ile yarışamam.
Arabada bebek var, dikkatli sürün.
Arabada bebek var, her an ıslak mendil ya da bez ihtiyacımız olabilir.
Arabada bebek var, uyuyor olabilir kornaya basmayın.
Bir de arabada prens / prenses var stickerları görüyorum, eyvah eyvah.
Keşke bu stickerı yapıştırmak yerine oto koltuğu alıp, bebeği ona koysanız. Başlık bu değil ama bu konuda da bir iki şey yazmak istiyorum. Yapılan araştırmalara göre, bebek oto koltuğu kullanımını zorunlu kılan ülkelerde trafik kazalarında çocuk ölümleri %3 civarındayken, diğer ülkelerde bu oran %46'ya kadar çıkabiliyor. Ayrıca çocuk oto koltuğu kullanımı yaralanmaları %80 oranında azaltıyor.
Evde kaybolan eşyaların sorumlusu olduğunu düşündüğüm küçük canavarlar. Bazılarının görevi eşyaların yerini değiştirmek, bazılarının görevi ise aranılan eşyayı ortadan kaldırmak. Aralarında nadir olsa da merhametli olanları mevcut ki bunların görevi umulmayan anda aranılan eşyayı ortaya çıkarmak. Unutkanlığımı, dağınıklığımı başka şekilde kapatamam sjsjs. İspatlamamı kimse beklemesin.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?
şaka maka orta doğu ve balkanların en koca gözlü anası oldun yav gözümün önünde.
doğum günü kutlamak. kulağa hoş geliyor. bebeyi enişteye kitleyip dandik barlarda bol sulu fıçı bira içmeli isterim. haberin olsun.