hürriyet, eşitlik, kardeşlik;
işte budur cumhuriyet.
her milleti kurtardı,
başındaki tirandan.
kadınlara tecavüz edilirken,
ingiliz asteğmen, türk paşasına
"sağa dön!" diye emir verirken,
neredeydi sevr'i imzalayanlar?
yuvasına sinip,
kaçmadı mı işgalcilerle?
madem kurtuluşa hizmet etti,
öyleyse korkusu neydi?
romence'de "mağazalar" anlamına gelen kelime.
tekili de "magazin" oluyor.
tekili de "magazin" oluyor.
nadir sözlü kaki king parçalarından birisi.
hasta hasta söylemeye çalışırken
kayıt aşaması:
hasta hasta söylemeye çalışırken
kayıt aşaması:
aşmış bir kaki king parçası.
şarap gibi bir lareine şarkısı. yıllar içinde kamijo mu iyileşti yoksa 20. yıl konserine çok mu iyi hazırlandı bilemem ama ilk halinden fersah fersah ileride kesinlikle.
hangi birini paylaşayım ki?
kamijo cover'ı da güzel bunun.
onegai navigation
bu da benim mini cover'ım:
rhapsody of the darkness
philia
gardenia
Shiroi hada ni kuruu ai to kanashimi no rondo
şimdilik aklıma gelenler bunlar.
kamijo cover'ı da güzel bunun.
onegai navigation
bu da benim mini cover'ım:
rhapsody of the darkness
philia
gardenia
Shiroi hada ni kuruu ai to kanashimi no rondo
şimdilik aklıma gelenler bunlar.
gitar kesinlike.
-kleopatra-
belki marcus antonius değilim,
ya da julius caesar,
olamam da zaten.
ama yine de, keşke,
bana gelen hediye,
sen olsaydın eğer,
çok güzel olmaz mıydı?
ne güzel hayal aslında,
seninle beraber başbaşa,
tüm nil'i baştan aşağıya,
gezmek, kaygısızca.
belki marcus antonius değilim,
ya da julius caesar,
olamam da zaten.
ama yine de, keşke,
bana gelen hediye,
sen olsaydın eğer,
çok güzel olmaz mıydı?
ne güzel hayal aslında,
seninle beraber başbaşa,
tüm nil'i baştan aşağıya,
gezmek, kaygısızca.
bir adet marcus antonius Editi rica ediyorum :)
aah karışmış )):
16. yüzyıldan kalma bir parça.
film sessiz olsa da, oyuncuların mimikleri sayesinde bu açığını kapatan film.
bir de jeanne d'arc'ın uyduruk tacının "aman canım çer çöp işte" deyip süpürülmesi ve jeanne d'arc'ın buna verdiği tepki çok dramatiktir. izleyin ve görün.
tabii gerçek jeane d'arc hikayesiyle tek alakası sadece jeanne d'arc'ın yargılanmasından ibaret. filme belgesel değil de kurgu gözüyle bakmanız yerinde olacaktır.
bir de jeanne d'arc'ın uyduruk tacının "aman canım çer çöp işte" deyip süpürülmesi ve jeanne d'arc'ın buna verdiği tepki çok dramatiktir. izleyin ve görün.
tabii gerçek jeane d'arc hikayesiyle tek alakası sadece jeanne d'arc'ın yargılanmasından ibaret. filme belgesel değil de kurgu gözüyle bakmanız yerinde olacaktır.
şu aralar iş aradığım ve belki diğer yazarlara da faydası olur diye başlattığım proje.
ingilizce ve japonca konusunda freelance olarak çeviri yapmaktayım ve özel ders vermekteyim. ankara'da ilgilenen olursa bir mesaj kadar uzağınızdayım.
ingilizce ve japonca konusunda freelance olarak çeviri yapmaktayım ve özel ders vermekteyim. ankara'da ilgilenen olursa bir mesaj kadar uzağınızdayım.
bence, insanı hayvanlardan ayıran "diğer insanlar tarafından beğenilme" duygusudur.
bu duygu hegel'e göre insanlar ve hayvanlar arasındaki temel farkmış. ama nedense bana çok hastalıklı geliyor.
bir düşünün insanlar size hayran kalsın diye altınıza ferrari çekiyorsunuz, evinizi döşüyorsunuz, insanların hayran olduğunu kadınlarla çıkmaya başlıyorsunuz...
ama gelgelelim tek bir mısra şiir yazmamışsınız, bir filozofun kitabını açıp okumamışsınız "ne diyor lan bu sokrates?" diye. ne bir operaya gitmişsiniz, ne mozart'tan bir nota dinlemişsiniz.
neyse biraz konuyla ilgisiz oldu gibi.
noblesse oblige gözetmeyen tüm duygular ve eylemler gözümde hastalıklıdır.
bu duygu hegel'e göre insanlar ve hayvanlar arasındaki temel farkmış. ama nedense bana çok hastalıklı geliyor.
bir düşünün insanlar size hayran kalsın diye altınıza ferrari çekiyorsunuz, evinizi döşüyorsunuz, insanların hayran olduğunu kadınlarla çıkmaya başlıyorsunuz...
ama gelgelelim tek bir mısra şiir yazmamışsınız, bir filozofun kitabını açıp okumamışsınız "ne diyor lan bu sokrates?" diye. ne bir operaya gitmişsiniz, ne mozart'tan bir nota dinlemişsiniz.
neyse biraz konuyla ilgisiz oldu gibi.
noblesse oblige gözetmeyen tüm duygular ve eylemler gözümde hastalıklıdır.
ismi, üniversite ders ismi gibi duran marketler zinciri.
esasında saçaklı olan rütbe işareti. apoletin esasında ilk çıkış noktası şu olsa da zamanla günümüzdeki sade halini almıştır.
türkçe'ye fransızcadan girmiş bir kelimedir. fransızlar buna épaulette derler. fransızca épaule (omuz) kelimesinden türetilmiş olup, omuzcuk gibi bir anlama gelir.
ilk olarak 17. yüzyılın sonuna doğru kullanılmaya başlanmıştır. mesela xiv. louis amcamız kral olduğundan olsa gerek epey gösterişli apoletlere sahiptir.
ilginç olan noktalardan birisi de bazı rütbelerin sadece tek apolet takması.
mesela şöyle:
tabii sonra "lan böyle çok asimetrik oluyor" deyip her iki omza da takmışlar apoleti.
bir de sanırım artık çok fazla kullanılmıyor.
çoğu ülke artık apolet yerine rütbeyi göğüste göstermeyi tercih ediyor kamuflajlarda. sebebini merak etmiyor değilim.
tabii resmi kıyafette, tören kıyafetlerinde falan hala kullanılıyor o ayrı.
türkçe'ye fransızcadan girmiş bir kelimedir. fransızlar buna épaulette derler. fransızca épaule (omuz) kelimesinden türetilmiş olup, omuzcuk gibi bir anlama gelir.
ilk olarak 17. yüzyılın sonuna doğru kullanılmaya başlanmıştır. mesela xiv. louis amcamız kral olduğundan olsa gerek epey gösterişli apoletlere sahiptir.
ilginç olan noktalardan birisi de bazı rütbelerin sadece tek apolet takması.
mesela şöyle:
tabii sonra "lan böyle çok asimetrik oluyor" deyip her iki omza da takmışlar apoleti.
bir de sanırım artık çok fazla kullanılmıyor.
çoğu ülke artık apolet yerine rütbeyi göğüste göstermeyi tercih ediyor kamuflajlarda. sebebini merak etmiyor değilim.
tabii resmi kıyafette, tören kıyafetlerinde falan hala kullanılıyor o ayrı.
internette bile dürüst olduğum için herkesi benim gibi sanmışım.
ancak ve ancak insanların doğuştan iyi olmasıyla gerçekleşecek olan toplum türü. sadece hayvani doğasından arınmış insanlarla mümkündür.
haliyle tam anlamıyla bir ütopyadır. zira insanlar kötüdür. çok iyi olduğunu düşünen insanlar bile içlerinde kötülük barındırırlar.
haliyle tam anlamıyla bir ütopyadır. zira insanlar kötüdür. çok iyi olduğunu düşünen insanlar bile içlerinde kötülük barındırırlar.
ünlü sitar icaracısı ravi shankar bir konserinin başında enstrümanını akort etmeyi bitirdikten sonra seyirciler onu ve grubunu alkışlıyordu. ravi de "eğer akort etme işlemini sevdiyseniz, konserin geri kalanını daha çok seveceksiniz" tarzı bir şey söylüyordu.
hah, buldum videoyu:
geçen gün bir yorum aldım instagram'da "gitar çalışın çok güzel" şeklinde. ama bugüne kadar hiç parça çalışmadım. bugün ilk defa bir parça çalışmaya başladım gözüm kapalı olarak.
şimdi açıkçası sadece alıştırmalarım bile insanlara güzel geldiyse sanırım bundan sonrasını daha çok seveceklermiş gibi bir his var içimde. ama bir yandan da gitarist olamayacakmışım gibi bir his var... zira konservatuar okumuyorum ve japon dili okuyorum. haliyle gitara ayırdığım süre çok kısıtlı.
neyse, zaman göstersin bakalım ne olacağını. nasılsa tanrı'nın iradesi dışında bir şey gerçekleşmez.
hah, buldum videoyu:
geçen gün bir yorum aldım instagram'da "gitar çalışın çok güzel" şeklinde. ama bugüne kadar hiç parça çalışmadım. bugün ilk defa bir parça çalışmaya başladım gözüm kapalı olarak.
şimdi açıkçası sadece alıştırmalarım bile insanlara güzel geldiyse sanırım bundan sonrasını daha çok seveceklermiş gibi bir his var içimde. ama bir yandan da gitarist olamayacakmışım gibi bir his var... zira konservatuar okumuyorum ve japon dili okuyorum. haliyle gitara ayırdığım süre çok kısıtlı.
neyse, zaman göstersin bakalım ne olacağını. nasılsa tanrı'nın iradesi dışında bir şey gerçekleşmez.
asla pes etmemen lazım. ben de grafik tasarım okudum ancak müzisyen tarafım daha ağır basıyor. en sevdiğin ne ise ona ağırlık vermelisin.
kolay gelsin ikimize de o halde ((:
gözüm kapalı klasik gitar çalabiliyorum.
aslında tamamen tesadüf eseri keşfettim. klasik gitar çalmayı öğrendiğim kitapta "sağ elinize bakmayın çalarken" diyordu. ben de "lan o zaman ben de bir değişiklik yapayım, iki elime de bakmayayım?" dedim.
şimdilik yavaş ilerliyorum bu konuda ama bence ilerleyen günlerde (1 yıl içinde falan) tamamen oturur gibi.
bugün yaptığım ufak alıştırma:
aslında tamamen tesadüf eseri keşfettim. klasik gitar çalmayı öğrendiğim kitapta "sağ elinize bakmayın çalarken" diyordu. ben de "lan o zaman ben de bir değişiklik yapayım, iki elime de bakmayayım?" dedim.
şimdilik yavaş ilerliyorum bu konuda ama bence ilerleyen günlerde (1 yıl içinde falan) tamamen oturur gibi.
bugün yaptığım ufak alıştırma:
24 ocak 1712 - 17 ağustos 1786 tarihleri arasında yaşamış olan prusya kralı.
gençliğinde zevke ve sefaya düşkünlüğü sebebiyle babası pek bir nefret etmiş kendisinden. üstüne bir de babasına "ben matematik sevmiyorum" deyince babası iyice sinirlenmiş ve "bu çocuk cidden benim mi lan?!" diye düşünmüştür.
18 yaşına geldiğinde hans hermann von katte ile aşk yaşamış ve bu sebeple hapse atılmıştır. babası da "bu hıyara ne ceza verilecekse 10 katı ceza verilsin" diye tembihlemiş mahkemeyi. haliyle ii. frederick 18 yaşındayken az daha vatana ihanetten asılacakmış. ama babası ilişkisinden vazgeçmesi ve frederick'in tüm rütbelerinin sökülmesi karşılığında kraliyet fermanı ile frederick'i affetmiş. ama katte idam edilmiş o ayrı.
kendisi matematikten nefret etse de prusya'ya devrin en iyi matematikçilerini getirtmiş ve matematikte prusya ekolünün oluşmasını sağlamıştır.
ayrıca subay okuluna sadece soyluların değil orta halli ailelerin de girebilmesini sağlamış.
en çok dikkat çeken eylemlerinden birisi ise, savaş masraflarını halka yüklememesi. zira avrupa devletleri savaş masraflarını hep halktan aldığı vergilerle karşılıyordu. frederick ise savaşları halkın sırtına yüklememiş, devletin zenginleşmesini sağlamıştır. böylece savaşlardan ekonomik olarak etkilenmeyen halk da prusya'yı çok sevmiş ve prusya git gide "devleti olan ordu" moduna geçmiş.
gençliğinde zevke ve sefaya düşkünlüğü sebebiyle babası pek bir nefret etmiş kendisinden. üstüne bir de babasına "ben matematik sevmiyorum" deyince babası iyice sinirlenmiş ve "bu çocuk cidden benim mi lan?!" diye düşünmüştür.
18 yaşına geldiğinde hans hermann von katte ile aşk yaşamış ve bu sebeple hapse atılmıştır. babası da "bu hıyara ne ceza verilecekse 10 katı ceza verilsin" diye tembihlemiş mahkemeyi. haliyle ii. frederick 18 yaşındayken az daha vatana ihanetten asılacakmış. ama babası ilişkisinden vazgeçmesi ve frederick'in tüm rütbelerinin sökülmesi karşılığında kraliyet fermanı ile frederick'i affetmiş. ama katte idam edilmiş o ayrı.
kendisi matematikten nefret etse de prusya'ya devrin en iyi matematikçilerini getirtmiş ve matematikte prusya ekolünün oluşmasını sağlamıştır.
ayrıca subay okuluna sadece soyluların değil orta halli ailelerin de girebilmesini sağlamış.
en çok dikkat çeken eylemlerinden birisi ise, savaş masraflarını halka yüklememesi. zira avrupa devletleri savaş masraflarını hep halktan aldığı vergilerle karşılıyordu. frederick ise savaşları halkın sırtına yüklememiş, devletin zenginleşmesini sağlamıştır. böylece savaşlardan ekonomik olarak etkilenmeyen halk da prusya'yı çok sevmiş ve prusya git gide "devleti olan ordu" moduna geçmiş.
ay ve dünya.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?