kadınların damızlık olarak kullanıldığı erkek egemen bir sistemi konu alan, 1985 tarihli margaret atwood'un distopik romanı.
aynı zamanda 3. sezonu beklenen uyarlama dizisi de mevcuttur.
-kabul edeceksin.
+neyi?
-mecnun'un leyla'yı görüp "bana artık sen lazım değilsin" demesi gibi, onu onsuz sevmeyi kabul edeceksin. özlemenin en büyük hediye olduğunu kabul edeceksin.
+beni hiç bilmeyecek mi? hiç mi?
-hiç.
(bkz:şubat)
+neyi?
-mecnun'un leyla'yı görüp "bana artık sen lazım değilsin" demesi gibi, onu onsuz sevmeyi kabul edeceksin. özlemenin en büyük hediye olduğunu kabul edeceksin.
+beni hiç bilmeyecek mi? hiç mi?
-hiç.
(bkz:şubat)
son raddesine gelince, turgut uyar'ın, “bir kez yolda karşılaşalım onunla da avunacağım. adımı sesince duymaktan vazgeçtim, sesini duysam susacağım” diyişindeki çaresizliği anlayabiliyorsunuz.
o kadar çok özledim ki, gözlerimin önünde bir başkasını sevmesine bile razıyım. yalnız onu görmek bana yetecek.
o kadar çok özledim ki, gözlerimin önünde bir başkasını sevmesine bile razıyım. yalnız onu görmek bana yetecek.
yakamoz, kum gibi, şafak türküsü, söyle ve daha pek çok şarkısıyla akıllara kazınan sanatçı.
beşiktaşlı futbolcuların ortaya koyduğu oyunla gözümüzü kanattığı maçtır. taraftar o kadar haklı ki... söylesene bize hoca, takım niye oynamıyor?
ben takımda bir hoca göremiyorum artık...
iş sadece hocayla bitiyor olsa yine iyi.
en zor kısmı tatil dönüşü sanırım. üçüncü senemdeyim ancak hala daha dudağım uçuklamadan evden ayrılamıyorum.
Bir an Red şarkı paylaştı sandım :(
maalesef.
ahmet arif'in leyla erbil'e olan taparcasına sevgisini ilmek ilmek işlediği mektuplar.
"ve biz, milyarlarca, aşkın, yalanın, alçaklığın, kahramanlığın; kapıları, kapakları, kuş uçurmaz uzaklıkları ve ayrılıklarıyla, kahrolası yasaklarıyla, bu acayip kaos karanlığında, biz ikimiz! iki müthiş hasret, iki parça can... ve canımda o ölüm namussuzu... bütün bunları, abstrait şiir haysiyetine halel getirmeden işleyebiliyorum. bana bu kudreti verdiğin, beni ben ettiğin için sana teşekkür etmek, galiba pek resmi kaçar. hatta ben, züppelik diyorum buna. ben, senin için, ancak her şeyimi, bütün mevcut kıymet hükümlerini ve canımı feda etmekle belki biraz hafiflemiş olurum. yine de ödemiş, karşılık vermiş olamam... bu, hem çok acı, hem de şaheser bir ruh hali. kimselere mecbur olmadım, olmam da. yiğitliğim ve rivayet olunan erkekliğim bundandır... ama senin mecburun olmak, beni hiç mi hiç küçültmüyor. aksine yüceltiyorsun, insan ediyorsun, yaşatıyorsun..."
"ve biz, milyarlarca, aşkın, yalanın, alçaklığın, kahramanlığın; kapıları, kapakları, kuş uçurmaz uzaklıkları ve ayrılıklarıyla, kahrolası yasaklarıyla, bu acayip kaos karanlığında, biz ikimiz! iki müthiş hasret, iki parça can... ve canımda o ölüm namussuzu... bütün bunları, abstrait şiir haysiyetine halel getirmeden işleyebiliyorum. bana bu kudreti verdiğin, beni ben ettiğin için sana teşekkür etmek, galiba pek resmi kaçar. hatta ben, züppelik diyorum buna. ben, senin için, ancak her şeyimi, bütün mevcut kıymet hükümlerini ve canımı feda etmekle belki biraz hafiflemiş olurum. yine de ödemiş, karşılık vermiş olamam... bu, hem çok acı, hem de şaheser bir ruh hali. kimselere mecbur olmadım, olmam da. yiğitliğim ve rivayet olunan erkekliğim bundandır... ama senin mecburun olmak, beni hiç mi hiç küçültmüyor. aksine yüceltiyorsun, insan ediyorsun, yaşatıyorsun..."
stefan zweig'ın, tek taraflı bir aşkı ustalıkla anlattığı kitabı.
"sana, beni asla tanımamış olan sana" diye başlayan mektubun her bir satırına sinmiş acı öyle etkili ki, hala daha kitabı elime alıp altı çizili cümleleri okudukça içim acıyor.
"sana, beni asla tanımamış olan sana" diye başlayan mektubun her bir satırına sinmiş acı öyle etkili ki, hala daha kitabı elime alıp altı çizili cümleleri okudukça içim acıyor.
cem adrian'ın kayıp çocuk masalları albümünde yer alan parça.
sessiz, yorgun, ağır, göz kapaklarım kapanıyor yine… yine…
yıkık, dökük, bu şehrin duvarları birer birer üstüme yıkılıyor yine…yine…
kuş sürüleri terk ederken bu şehri, ardında yoksul ve kimsesiz çocuk gibi bırakıyor yine… yine…
ve sonbahar sinsice yaklaşarak peşinde köpek gibi bir yalnızlığı üstüme sürüklüyor yine… yine…
sözler hep yalan! yeminleri unut!
bir veda bir sebepsiz tokat gibi çarpıyor yine… yüzüme…
şarkılar yalan! duyduklarını unut!
bir hikaye rüzgarın ellerinde savruluyor yine… yine...
kestim! akıttım! damarlarımdaki kanımda akan o kirli siyah yalanları... olmadı!
sildim! çıkardım! yüzümden kazıdım yüzüme çizdiğin o siyah, derin yazıları... olmadı!
kustum! tükürdüm! içimde senden kalan o keskin o acıtan hatıraları... olmadı!
söktün! defalarca diktim! o küçük ellerinle açtığın ve sızlayan bütün yaralarımı... olmadı!
bana ne yaptın? ne yaptın? ne yaptın? ne yaptın çocuk!
niye yaptın? niye yaptın? niye yaptın çocuk!
göremiyorum, duyamıyorum, artık dokunamıyorum çocuk.
anlatamıyorum, anlatamıyorum, artık ağlayamıyorum çocuk.
inanmıyorum, inanmıyorum, artık inanamıyorum çocuk.
bilmiyorum, bilmiyorum, artık sevemiyorum çocuk.
ne yağmur, ne kar, ne yüzüme vuran rüzgar, canımı yakan, acıtan sonbahar, daha dinmedi çocuk!
seni silmedi çocuk!
alev alev yanan, kirpiklerinden saçılan kıvılcımlarınla başlayan
bu yangın daha sönmedi çocuk!
sönemedi çocuk!
bu viran şehirde, bu viran hikaye henüz bitmedi! bitmedi, bitmedi, bitmedi çocuk! bitemedi çocuk!
bu aciz şarkılar, bu aciz dualar, seni geri... getirmedi, getirmedi, getirmedi çocuk... dönmedin çocuk!
bana ne yaptın? ne yaptın? ne yaptın? ne yaptın çocuk!
bunu niye yaptın? niye yaptın? niye yaptın? niye yaptın çocuk!
sessiz, yorgun, ağır, göz kapaklarım kapanıyor yine… yine…
yıkık, dökük, bu şehrin duvarları birer birer üstüme yıkılıyor yine…yine…
kuş sürüleri terk ederken bu şehri, ardında yoksul ve kimsesiz çocuk gibi bırakıyor yine… yine…
ve sonbahar sinsice yaklaşarak peşinde köpek gibi bir yalnızlığı üstüme sürüklüyor yine… yine…
sözler hep yalan! yeminleri unut!
bir veda bir sebepsiz tokat gibi çarpıyor yine… yüzüme…
şarkılar yalan! duyduklarını unut!
bir hikaye rüzgarın ellerinde savruluyor yine… yine...
kestim! akıttım! damarlarımdaki kanımda akan o kirli siyah yalanları... olmadı!
sildim! çıkardım! yüzümden kazıdım yüzüme çizdiğin o siyah, derin yazıları... olmadı!
kustum! tükürdüm! içimde senden kalan o keskin o acıtan hatıraları... olmadı!
söktün! defalarca diktim! o küçük ellerinle açtığın ve sızlayan bütün yaralarımı... olmadı!
bana ne yaptın? ne yaptın? ne yaptın? ne yaptın çocuk!
niye yaptın? niye yaptın? niye yaptın çocuk!
göremiyorum, duyamıyorum, artık dokunamıyorum çocuk.
anlatamıyorum, anlatamıyorum, artık ağlayamıyorum çocuk.
inanmıyorum, inanmıyorum, artık inanamıyorum çocuk.
bilmiyorum, bilmiyorum, artık sevemiyorum çocuk.
ne yağmur, ne kar, ne yüzüme vuran rüzgar, canımı yakan, acıtan sonbahar, daha dinmedi çocuk!
seni silmedi çocuk!
alev alev yanan, kirpiklerinden saçılan kıvılcımlarınla başlayan
bu yangın daha sönmedi çocuk!
sönemedi çocuk!
bu viran şehirde, bu viran hikaye henüz bitmedi! bitmedi, bitmedi, bitmedi çocuk! bitemedi çocuk!
bu aciz şarkılar, bu aciz dualar, seni geri... getirmedi, getirmedi, getirmedi çocuk... dönmedin çocuk!
bana ne yaptın? ne yaptın? ne yaptın? ne yaptın çocuk!
bunu niye yaptın? niye yaptın? niye yaptın? niye yaptın çocuk!
yaklaşık bir yıldır severek kullandığım uygulama. hazırladıkları çalma listeleri ve haftalık keşifteki hoş parçalarla yeni ses ve tarzlara olan ön yargımı yıktılar, sağ olsunlar.
başrollerini johhny depp ve winona ryder'ın paylaştığı tim burton filmi.
aynı zamanda; (bkz:sözlük yazarlarının nicklerinin anlamı)
aynı zamanda; (bkz:sözlük yazarlarının nicklerinin anlamı)
daha öncesinde herkesçe bilinen birkaç parçasıyla sınırlı kaldığım şebnem ferah'ı, bana sevdiren albümdür.
(bkz:koridor)
(bkz:küllerinden)
(bkz:vicdan)
(bkz:son tango)
(bkz:koridor)
(bkz:küllerinden)
(bkz:vicdan)
(bkz:son tango)
her dizesinde, her satırında kendimi bulduğum eşsiz şair. sahibini arayan mektuplar ile gönlümde taht kurmuştur.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?