confessions

nushirevan

1. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 1686
  2. takipçi 16
  3. puan 0

ayasofya’nın ibadete açılması

nushirevan
• Türkiye'nin Nato'dan çıkması
• Nato üslerinin kamulaştırılması
• Hilafet Meclisi'nin kurulması
• Büyük Türkistan'ın kurulması
• Musul ve Kerkük'ün referandum ile Türkiye'ye katılması
• Kıbrıs'ta Rum varlığının sona ermesi
• 12 adaların Türk topraklarına katılması
• Apo'nun asılması
• Fethullah Gülen'in getirilip itirafçı yapılması
gibi olması herkesin içinde ukde olup, gerçekleşmesi için konjönktürün uygun olması beklenildiği idealdir

diplomasi

nushirevan
taraflar arasında anlaşmazlığın, karşılıklı taviz veya algı oyunlarıyla şiddetten uzak çözümlenmesi yöntemidir.

Bir örnek:

Bir gün küçük bir köpeğin yolu, afrikanın balta girmemiş ormanına düşer. Minik köpek ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark eder. Ne yapacağını düşünürken bir de bakar ki; karşıdan bir leopar gelmektedir ve belli ki günlük yiyeceğini aramaktadır. ''şimdi başım dertte'' diye düşünür minik köpek. Hızlıca etrafına bakar ve yerde kemik parçalar görür. Hemen arkasını leoparın geldiği yöne çevirerek kemikleri kemirmeye başlar. Bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışır. Leopar daha önce hiç görmediği bu yaratığa saldırı hazırlığında yaklaşmaktadır.

Tam saldıracakken minik köpek kendi kendine konuşur: ''hımmm ne kadar lezzetli bir leoparmış. acaba etrafta bundan bir tane daha var mı?'' Bunu duyan leopar bir anda donar kalır. ''riske girmemek gerek'' diye düşünür ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanır. ''Tam zamanında kurtardım postu yoksa bu yaratığa yem olacaktım'' diye düşünür leopar.

Bütün bunlar olup biterken, bir başka ağacın üstündeki bir maymun olanları izlemektedir. Köpeğin yaptığı oyunu bildiği için, bunu eğer leopara anlatırsa bundan sonra ondan kurtulabileceğini düşünür. Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatır.

Leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenir ve maymuna: ''atla sırtıma, gidip şunu yakalayalım'' der.

Ancak minik köpeğin kulakları iyi duymaktadır. Neler olduğunu duymuştur ve leoparın sırtında maymunla birlikte süratle kendisine yaklaştığını bilmektedir. ''şimdi ne yapacağım?'' diye düşünürken, kaçmaya teşebbüs etmez. Bunun yerine yeniden arkasını leoparın geldiği yöne dönerek, kemikleri kemirmeye devam eder.

Tam leopar saldıracakken yine kendi kendine konuşmaya başlar:
-bu aptal maymun da nerede kaldı? yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok!

Bunun üzerine leopar sırtındaki maymunu parçalayıp hızlıca uzaklaşır.

Diploması böyle birşey işte.. Hızlı düşün, sakin kal, güçlü görün..

fuat avni

nushirevan
Hükümet ve fetö mücadelesinde, hükümet aleyhinde propaganda yapan kimliği belirsiz twitter fenomeni.

Kim veya kaç kişi olduğu hakkında sayısız teori mevcut ama ben bu terör yanlısı hesabın neden bu adı kullandığına değineceğim:

Bu isimleri art arda yakın tarihe baktığımızda sadece bir yerde görebilirsiniz: Mit Müsteşarlığı..

Ama resmi daha iyi görmek için bir adım geriye gitmek gerek:

27 Ağustos 1964 yazında Türkiye Cumhuriyeti'nde bir ilk gerçekleşti. Bir grup protestocu genç cumhuriyetin ilk amerikan karşıtı protestosunu Ankara'da gerçekleştirildi. Kıbrıs meselesi yüzünden ABD karşıtlığı sokaklarda yankılanmaya başladı. Ellerinde “Amerika hür inanışın temsilcisi olamaz!”, “Amerika gururumuzla oynama!”, “Dolarınızla bizi satın alamazsınız!” pankartlarıyla Kızılay meydanını dolduran bir grup genç, Türk bayrakları ve Atatürk'ün resmiyle Amerikan Büyükelçiliği'ne yürümek istediler. Gençler, polisin pek de başarılı olmayan müdahaleleriyle dağıtılsa da, ertesi gün daha güçlenmiş olarak yeniden bir araya geldiler. Bu kez Yunan Büyükelçiliği binasını taşlayarak tahrip eden 20-25 bin kişilik grup, saatler süren olaylar esnasında İsmet İnönü'nün evinin önüne de geldi; hatta bazıları evin bahçesine girmeye çalıştı. Göstericiler, ancak Muhafız Alayı'ndan getirilen askeri birlik ve polisler sayesinde dizginlenebildi.



Tesadüfe bakın ki aynı gün (69 'da Genel Kurmay Başkanı olacak) Memduh Tağmaç orgeneralliğe yükseldi. Birileri Tağmaç 'ı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde meydana gelen emir-komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askeri darbe eylemine ve yeni badirelere hazırlıyordu. Bürokrasiden siyasete, askeriyeden iş adamlarına kadar yeni bir amerikan modeli hazırdı. Elbette Mit teşkilatı da değişecekti. 65 yılında selefi yaş haddinden emekli olunca, yerine askeriyede yurtdışı görevlerini başarıyla tamamlayan ''Avni Kantan'' vekaleten geldi ve 1965-1966 yılları arasında Milli Emniyet Hizmeti Reisliği yaptı. Amerika öncülüğündeki batı, kendisine gereken istihbarat yapısını oluşturmayı aklına koymuştu. 1952 'de üye olarak NATO 'ya kabul edilen genç Türkiye'nin şekillendirilmesi gerekiyordu.

Aktörler hazırdı ama sistemin taşları yerine oturmamıştı. Başbakan İsmet İnönü önderliğinde Devlet Araştırma Kütüphanesi, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, Ankara Antlaşması ve takip eden sene Ortak Pazar üyeliği, Milli İstihbarat Teşkilatı yasası ve düzenlemesi, Milli Güvenlik Kurulu'nun başlangıç ve geliştirilmesi, Türk ordusunun modernizasyonu; Avrupa ve Orta Asya memleketlerini bağlayan mikrodalga radyo iletişim ağı kurulması, Basın Yayın Yüksek Okulu gibi önemli değişiklikler gerçekleştirildi. 13 Şubat 1965 kışı bütçe oylamasında ret oyu fazla çıkınca yılların devlet adamı istifa ediverdi. Yerine Londra, Washington gibi stratejik bölgelerde büyükelçilik görevini yapmış olan Suat Hayri Ürgüplü geldi.

Bu sırada teşkilata vekaleten reislik eden ''Avni'' Kantan, kendisine verilen görevi layıki ile tamamladı. Onun yerine de daha önce Milli Emniyet Hizmetleri Reisliği 'ni kısa süre yapmış olan, Nazi almanyasının istihbarat efsanesi Reinhard Gehlen 'in öğrencilerinden, Mehmet ''Fuat'' Doğu getirildi.

Ürgüplü Hükümeti ve Mehmet Fuat Doğu, 6 Temmuz 1965 'te Milli İstihbarat Teşkilatı kanununu birlikte çıkararak kritik bir karara imza attılar.

1964-65 yılları arasında anti-amerikan söylemlere karşılık yapılan hamleler dikkat çekicidir. 2 yıl zarfında 2 cumhurbaşkanı, 2 başbakan, 3 istihbarat reisi değişmiştir. Bu değişiklikler arasında, istihbarat alanında yaşanan devrim ''Avni'' Kantan ile başlayıp Mehmet ''Fuat'' Doğu ile tamamlanmıştır. Bu tarihten sonrasının Türkiyesi, siyaset ve istihbarat alanında muazzam yanlışlara imza atmışlardır.

Fuat Avni isminin, istihbarat alanında yaşanan devrimin, yani dost ve müttefik amerika imajının yerleşmesinde baş aktörlerinin isimlerinden oluşan bir kod isim olması muhtemel.

almazbek atambayev

nushirevan
Tam adı "Almazbek Şarşenoviç Atambayev" olan Kırgız siyasetçi. 2011-2017 yılları arasında Kırgızistan Cumhurbaşkanı olarak görev yapmıştır.

Kırgızistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti..
Evet, 1991 'de SSCB'nin dağılmadan önceki adı buydu Kırgızların. O zamandan bu yana dek, değişen tek şey devletin resmi ismi. Örneğin halen yönetimde görev yapanların çoğunun soyadı ''-ev,-eva,-ov,-ova'' gibi slav köklerinden oluşuyor ve hiç kimse bu sözde müstakil devletin bunlar hakkında bir değişiklik yapılması gerektiğinden bahsetmiyor.

İşte anlatacağım kişi de bunlardan biri: Almazbek Atambayev

Türkiye'ye gelince Türkçü-Turancı, Rusya'ya gidince Rus Avrasyacısı kesilen Türk liderlerini çok gördük ama her defasında bu orta oyununu alkışlarken bulduk kendimizi. Türkçe konuşan, Türki devletlerin, sempatik cumhur, başbakanları olarak akıllarımıza kazındı. Mutluyduk çünkü ''bilmemek mutluluktu''

Bakın son seçimlerde batı, Atambayev'in seçim başarısını nasıl manşetlere taşımış:

Pro-Russian Parties Win Krygyzstan Polls

Pro-Russian Partiler.. Yani ''Rus Yanlısı''

Batı biliyor çünkü Kırgızistan'ın, Özbekistan'ın geçmişini ve bugününü. Bizlerse hep ''aynı dili konuşan ayrı devletler'' temasıyla ayakta uyutulduk.

Atambayev'e geleceğiz ama önce çoğumuzun pek de bilmediği Kırgızistan devrimine odaklanalım. 2010 yılında yaşanan Arap Baharı'nın ön provası, Mart 2005'te Kırgızistan'da denenmişti. O tarihten bu yana yaşanan seçimlerde anayasa ihlalleri, hileler veya yolsuzluklar nedeniyle Kırgızlar ayaklanmış ve ''Lale Devrimi''olarak adlandırılan -neredeyse iç savaşa dönüşebilecek- ayaklanmalar yaşandı. Olaylarda bir çok insan hayatını kaybederken, binlerce kişi de yaralandı.

Peki Lale Devrimi neden yaşandı?

Gayri safi milli hasılası 7,2 milyar dolar olan Kırgızistan'ın altın madeninden sonra ikinci büyük kaynağını Manas Askeri üssünden sağladığı kira geliri oluşturuyor. Yani 2001 yılında ABD'nin Afganistan operasyonları sırasında geçiş sahası olması için düşünülen Kırgız topraklarındaki Manas üssü, jeopolitik öneminin yanında iktisadi bir kaynaktı. Ancak üs, ABD'nin orta asyadaki askeri varlığını kendisine tehdit olarak gören Rusya için huzursuzluk kaynağı oldu. Nihayet 2009 yılında Rusya, dönemin Kırgız yönetimine, üssü kapatması durumunda 300 milyon dolarlık düşük faizli kredi ve 150 milyon dolarlık hibe teklif etti. Üstüne üstük Moskova, Kırgızistan'ın 180 milyon dolarlık borcunu da silmeyi taahhüt ediyordu.

Sadece 1 yıl sonra Manas üssünün kapatılması iddiaları gündeme geldi. ABD üsse ödediği kira bedelini yıllık 17.4 milyon dolardan 60 milyon dolara yükselttiğini açıkladı. Ancak Manas'a sağlanacak yakıt ile alakalı sözleşmeler halk tarafından öğrenildiğinde zaten fakirlik sınırında yaşayan halkın ayaklanmasına ve iktidarı devirmesine temel teşkil etti. Çünkü yakıt temin eden firmalar Kırgızistan yönetiminden birilerine ait olduğu iddiaları halkı daha da öfkelendirdi.

Yıllar süren olaylar ve siyasi kaosun ardından seçilen Atambayev, ilk ziyaretini Türkiye'ye gerçekleştirdi. Bu hareket Atambayev'in Rusya güdümlü olmadığı imajı vermek içindi. Oysa durum bambaşkaydı. Rusya, Kırgızistan topraklarındaki Kant askeri hava üssünün varlığının 2032 yılına kadar sürmesi için Atambayev'le anlaştı. Kırgızistan'a 500 milyon dolarlık düşük faizli kredi imkanı da sunan ve çoktan 1.1 milyar dolarlık askeri savunma paketini devreye sokan Rusya, ABD'den boşalan yeri de doldurmaya kararlı olduğunu gösterdi.

Peki bütün bu yaşananları duydunuz mu o tarihlerde? Hayır. Çünkü daha çok Deniz Baykal'ın donunu giyerkenki kasedinden bahsediyordunuz o sıralarda muhtemelen. Veya Kılıçdaroğlu adlı yeni siyasi aktörü tanımaya çalışıyor, Mavi Marmara ile sarsılıyor, Anayasa referandumunda evet'e basıyor veya Manga grubunun eurovision'dan 2.dönmesini gururla seyrediyordunuz.

Oysa aynı anlarda kardeş ülke Kırgızistan'da yaşanan siyasi kaosta geçici hükümete atanan Atambayev dünya kamuoyuna ülkesinin Rusya etrafında oluşturulacak gümrük birliğine katılmayı arzu ettiğini açıklıyordu.

Atambayev: “Rusya ve Kazakistan ile ortak bir tarihi paylaşıyoruz; ortak bir ekonomik ve gümrük alanında bizim geleceğimiz açıkça onlarında yanında olacaktır” diyordu. Ancak daha şaşırtıcı olan, Kırgızistan'da meydana gelen siyasi olaylarda Rusya'nın herhangi bir sorumluluğu olmadığını açıkladığı anlardı:
“Rusya ve Kazakistan herhangi bir komploya karışmamışlardır. Onlar yalnızca Kırgızistan'a yardım sunmayı istiyorlar.''
2006 yılında Kırgızistan meclis başkanı, kendilerini ziyarete gelen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti meclis heyetine:

''İki kardeş ülke arasındaki sıcak ve tarihi bağlarımıza rağmen, KKTC'yi resmen tanıma konusunda teminat veremiyoruz ne yazıkki'' diyordu.

Daha sonraları Kırgızistan, Birleşmiş Milletler tarafından ''tarafsız ülke'' olarak tanınmak istese dahi, Rusya'nın çıkarlarına ters düşecek en ufak bir hareketten kaçındığını ve hatta bu uğurda inanılmaz tavizler verdiğini de tecrübe ediyoruz.

Kırgızlar 7 Aralık'ta ülkenin en büyük kubbeli yapısı olan Osmanlı Camii'sini açarken Türklere göz kırparken, Türkiye-Rusya arasındaki jet krizinin ardından ''Türkiye Rusya'dan özür dilemelidir'' çıkışıyla da gönül bağını alenen ifade etmiş oluyor.

İktidarını Rusya'nın sayesinde kazanan Kırgız cumhurbaşkanı bağlı olduğu prangaların sahibini de üzmek niyetinde değil. ''Rusya'nın Kırgızistan'daki enerji yatırımları dondurulabilir'' diyerek de, Putin'e ''bak biz senden yanayız, ona vur, bize vurma'' endişesini taşıdığını beyan ediyor.

Atambayev'i daha iyi tanımak için size doğrulamamızın mümkün olmadığı ama gerçekliğine inandığımız/bildiğimiz bir hikaye anlatalım:

Çin zulmünün Doğu Türkistan'da yoğunlaştığı zamanlarda, Ocak 2014'te Kırgızistan-Çin sınırındaki gümrük bölgesine yakın bır kasabada katliam yaşandı. Kasabada çok sayıda Uygur ve Kırgız Türkü yaşıyordu. Atambayev başbakanken yaşanan katliamın ardından bu kasaba, Çinlilere 1 milyar dolar karşılığında satıldı.

Çoğunluğu birbirini tanıyan Doğu Türkistan'dan kaçmakta olan 11 kişilik grup Kırgızistan'ın köylerinden birine kadar ulaşmışlardır. Köyde tek silahlı olan Rus bir avcı onları teslim almak ister.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulduğunu anlayan Uygurlar, kendilerini teslim almak isteyen tek Rus'u bıçakla ağır yaralayarak kurtulurlar. Ancak Rus'un bıçaklanması hadisesi çabuk yayılır. Rus sevici kırgızların ihbarı üzerine 10 kişilik Kırgızistan askeri gelir ve Uygurların saklandığı evi kuşatır. Önce teslim ol çağrısı yaparlar. Kırgızlara teslim olanların, Çine geri iade edildiğini defalarca tecrübe etmiş olan Doğu Türkistanlılar teslim olmazlar. Olayın büyümesini istemeyen Kırgız askerler, uzun namlulu silahlarla Uygurların saklandığı eve girer ve sadece bıçak taşıdığı bilinen 11 soy kardeşini katleder.
Bu tam bir katliamdır ama Rusya ve Çin, toplumsal algıyı rahatlıkla yönetebilecek maddi imkan ve beceriye sahiptir. Olay televizyonlara ''kimliği belirsiz silahlı teröristler'' olarak yansır. Atambayev olayı öyle bir kahramanlıkla anlatır ki hiç kimse 10 askere karşı 11 ''silahlı terörist''in neden tek kurşun atmadan katledildiğini sorgulamaz.

Özgür basın olayı biraz deştiğinde ölenlerin ''uygur türkleri'' olduğu ortaya çıkar. Kırgız güvenlik güçleri köşeye sıkıştığında ''onlar bölücü uygurlardı'' deme gafletine düşer. Bu kişilerin naaşları Kırgızistan tarafından Çin'e iade edildiğinden olaydaki gerçek perdesi asla aralanamamıştır.

Tacikistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Rusya'nın da dahil olduğu ''Şangay İşbirliği Örgütü'' sayesinde Doğu Türkistan bağımsızlık hareketini kontrol altında tutan Çin, Doğu Türkistan'daki zulmü garanti altına alıyor. Çünkü bölgeden kaçan ve komşu ülkelere sığınmaya çalışan uygurlar da böylece Çin'e iade ediliyor ve aynı gün idam ediliyorlar.



İşte hani Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan'a

''Tayyip abim..Bizim senden başka kimimiz var?'' diyen Atambayev'in, aslında kimleri olduğunu hepimiz bilelim istiyorum.

fetö

nushirevan
1950-1960 yılları arasında Türkiye'de yerleşik düzene geçmiş; islami görünüm altında yeni bir ortak din arayışında, ılımlı islam modeli olarak bilinen cia'nın ortadoğu halklarını yönetiminde kolaylık sağlayan görüşe hizmet eden hain ve omurgasız bir terör örgütüdür. Türkiye'de o yıllardan itibaren bütün iktidarlar, cia geri planı nedeniyle bu yapının açıktan veya gizliden desteğini almak zorunda kalmışlardır. Bediüzzaman Said Nursi çizgisinde olduklarını iddia etseler de, Risalelerin sadeleştirilmesinden laik düzeni desteklemelerine, Atatürk hayranlığından darbeleri haklı görmelerine kadar esas Risale takipçileri olan Nur cemaatinden ayrılmışlardır. Zamanla örgüt Fethullah Gülen denen şarlatanla özdeşleşerek, muhafazakarlaşan sosyal mobiliteyi fırsat bilerek holdingleşme yoluna gitmiş, aleni bir taşerona dönüşmüştür. Recep Tayyip Erdoğan döneminde zirve gücüne ulaşan örgüt, yine aynı kişi tarafından yok edilme safhasına gelmiştir. Belli ki Erdoğan, 2002'deki devalüasyonun ardından ülkeyi düze çıkarmak için, tıpkı Mustafa Kemal'in ingilizlerle yaptığı iddia edildiği gibi düşmanla işbirliği içinde olmuş, daha sonra zincirlerini kırarak daha müreffeh bir Türkiye inşa etmiştir.

türkiyede muhalefet

nushirevan
iktidarın yaptığı, yapacağı her icraatın karşısında olmaktır. icraatin kendi projeksiyonları ile uyumu, tabanın isteği hatta milli menfaatler bile bu karşıtlığı durduramaz efendim. çünkü gelişmemiş demokratik bilinç "o yanlış dersem beni seçerler" bozuk mantığına sahiptir. bu karşıtlık bir (bkz:domino etkisi) yaratır ve önce itham edilen hükümete sirayet eder. hükümet, bu defa muhalefetten gelecek her teklifi yine aynı saiklere uysun uymasın, "madem o benim herşeyime karşı o zaman ben de karşıyım" diye trip atarak reddeder. ortada birbirinin hiç bir görüşünü benimsemeyen iki farklı fraksiyon doğunca, seçmen kitlesi de ayrışır. siyasi parti oylaması, önceleri vatandaşın pragmatist yaklaşımı ile şekillenirken, şimdilerde adeta bir futbol klübü taraftarlığının verdiği kör inada dönüşür. beyazlar ve siyahlar ayrışır ve ortada "gri de var beyler" diyen objektivitesini kaybetmemiş seçmen kategorize edilmeye zorlanır. "ya şucusun, ya bucu" enfeksiyonu yavaş yavaş tüm seçmen kitlesine yayılır. Örneğin; Kemal Kılıçdaroğlu "özel yetkili mahkemeler hukuk dışıdır" dediğinde buna katılırsan CHP'lisindir. Yıllar sonra AKP bunu kaldırdığında buna katılırsan AKP'lisindir. Doğru tektir oysa. Doğruyu hükümet partisi de yapabilir, muhalefet de vaad edebilir. Hangisi işime geliyorsa vatandaş olarak ona oy vermem gerekir. Hatırlıyorum, doksanlarda babalarımız ideolojik olarak birbirinden ayrı partilere oy veriyordu. Bunun sebebi partilerin vatandaşın farklı ihtiyaçlarına hitap etmesiydi. Yıllar sonra politize olduk ve bu faydacı yaklaşımı tamamen kaybettik. "O yapıyorsa haklıdır, o söylüyorsa doğrudur"a evrilen sabit fikir kronikleştikçe, Türkiye'de hükümet ve muhalefet ayrımı bambaşka bir savaşa dönüştü. Bugün kim "doları 1 lira yapacağız, asgari ücret 3000 TL olacak, terörü şöyle bitireceğiz, memleketi böyle kalkındıracağız" derse ona oy veririm. Neden onun ideolojik yaklaşımı beni ilgilendirsin ki? Ha, baktım vaadlerini yaptı ama bana veya ülkeme zararı dokundu.. Bir daha da oy vermem, siyaset arenasından silinir gider. Seçmen böyle olursa kandırılmayız.

yazarların başına gelen ilginç olaylar

nushirevan
Tamam hepimiz realist düşünen, mantıklı bir adam resmi çizmek istiyoruz ve "uzaylı" kelimesini ciddi ciddi konuşamıyoruz. Ben meteoroloğum. Bırakın gök cismini, havadaki partiküllerin ışın kırılmalarına kadar hakimim.

Parliament Pazar Gecesi sinemasını ailecek izlediğimiz günlerdi. Film bittikten sonra taze kavrulmuş çekirdek almak üzere sokağa fırladık. İstemsizce, belki de filmden etkilemişiz, akşam saatleri gökyüzüne bakma ihtiyacı hissettim. Tam üstümden daire şeklinde, mavi ve sarı ışıklarıyla bir cisim geçti. Aramızdaki mesafe maksimum 200 metre.. O kadar net seçtim ki, oturup resmini dahi çizebilirim. İlk şoku atlatınca izlediğim ufo filminin etkisinde kaldığımı düşündüm. Ancak sokağa baktığımda bir kaç kişinin daha aynı cisme hayretle baktığını, bazılarının yere kapaklanmış ağladığını gördüm. Cisim yavaşca dönük olduğum yöne doğru hareket ettiğinden, kaybolana kadar çıplak gözle (tabi o zamanlar böyle akıllı telefonlar yok) gözlemleme şansı buldum. Cisim dünya ile yatay düzeyde hareket ettiği halde sanki bir elbisenin yırtığı gibi gökyüzünde havanın içinde kayboldu. Tam güneş batmak üzere olduğundan bulutlar seçilebiliyordu. Cisim bulutsuz bir havada, adeta boyut değiştirdi. Sonra aynı tecrübeyi yaşadığımız insanlara fikirlerini sordum. Kimisi korkudan konuşamadı, kimisi heyecandan dili tutuldu, kimi gördüğünü inkar ederek ortamdaki en mantıklı insan olduğunu kanıtlama çabasındaydı. Bu olaydan sonra "toplu halüsinasyon" dedikleri naneyi de araştırdım ama öyle birşey değildi. Bu hikayeden bir kaç ders çıkardım: İlk olarak, bu uzaylılar dediğimiz her ne ise 'ki kendimi gizli kalmış insan teknolojilerinin olduğuna inandırmaya çalışıyorum' bir şekilde beyin dalgalarımızla iletişim halindeler. Bir grup insanın aynı anda gökyüzüne bakma ihtiyacı kendiliğinden oluşmuş olamazdı. İkinci olarak bu araçlar bir şekilde ışık teknolojisi kullanıyorlar. Bu garip foton gemilerinin gözle görülememesinin sebebi de bu olabilir. Çünkü nesneleri üzerinden yansıdığı ışık sayesinde görürüz. Son olarak, "gelişmiş teknoloji" dediğimiz üstünlükler, bu yabancıların bizden daha zeki olduğunu veya bizden daha akıllı olduğunu göstermez. Bir balık, suyun üstündeki bir sineği avlarken sudaki kırılmayı hesaplayabilir. İnsanda böyle bir özellik olmadığı için balık insandan üstün teknolojiye sahiptir ama daha üstün, daha akıllı değildir. Uzaylılara inanıyor muyum? Hayır.. ama ufolara inanıyorum

ego

nushirevan
Marvel çizgi romanlarında yer alan; üstün güçlere sahip, yaşayan bir gezegenin adıdır. Sinematik evrende Galaksinin Koruyucuları ekibinden Star Lord'un biyolojik babasıdır.

kuran-ı kerim

nushirevan
"Bütün kitaplar aslında tek bir kitabı anlamak içindir" sözünün içindeki yüce kitap. Her ne kadar adı kitap olsa da, aslında bir sözlü anlatıma sahiptir. Nitekim "yaz bakalım Allah bana şöyle söyledi" şeklinde değil de "De ki..." gibi bir anlatım şekli, vahyin doğrudan, yorumsuz anlatıldığına bir kanıt olarak görülebilir. Bir kitap mantığı ile değil, (bkz:teşbihte hata olmaz) bir konferans notları gibi düşünürseniz, okuduğunuzda anlatılmak isteneni daha farklı anlayabileceğinizi düşünüyorum. Çünkü birbirinden farklı mealler arasında "Hangi Kuran?" sorusunu doğuracak bir buhran iklimindeyiz. Bu minvalde küçük bir kıssa paylaşayım:

Zamanın birinde bir gayrimüslim, "Kuranda herşeyi bulabilirsiniz" diyen imamı rezil etmek için yanına yaklaşır.

-İmam efendi! Kuranda herşeyi bulabilirsiniz diyorsun ama öyle şeyler var ki Kuran'da bence yok!
+ Ne mesela efendi?
- Örneğin.. Ne bileyim.. Mesela bir çuval undan kaç ekmek çıkacağı yazmıyor mesela..

İmam adamın kolundan tutup "Gel benimle!" der ve camiden çıkıp pazara doğru giderler. Fırıncının yanına geldiklerinde İmam sorar:

- Ustam bir çuval undan kaç ekmek çıkar?
+ Takribi 200 ekmek hocam.. der fırıncı

İmam adama dönüp "200 ekmek çıkarmış gördün mü?" der. Gayrimüslim adam şaşkındır:
- İyi de hocam, biz bunu Kuran'dan değil ustadan öğrendik?!

İmam gülümseyip cevap verir:
+ Efendi, bizi buraya Kuran getirdi. Yüce Allah Nahl Suresi 43.ayette der ki "Bilmediğinizi gidin, ehline sorun.."
83 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol