Günlerdir nöbete, nöbetten çıkıp uyumak arasında mekik dokuyorum. Babasına emanet ettiğim için tam yerinde bir karikatür olmuş. Gülümsettiniz beni. Teşekkür ederim <3
İlkokuldayken öğretmenler odasında ne konuşulduğunu merak ederdim. İçeri girmenin yasak olduğu o oda, benim için ülkeyle ilgili en önemli kararların alındığı cumhurbaşkanlığı ofisinden farksızdı. Ortaokuldayken "nöbetçi öğrenci" sıfatınının bana verdiği yetkiyi kullanarak odaya giriş yaptığımda, beni hızlı hızlı dışarı çıkarmaya çalışmaları merakımı iyice körüklerdi.
Nihayet bir gün daha büyük bir sıfatla o odaya girecektim: Stajyer öğretmen. Yıllardır beklediğim o an gelmişti sonunda. Kafamın içinde çalan UEFA Şampiyonlar Ligi Müziği eşliğinde odaya giriş yaptım ve boş bulduğum bir sandalyeye oturup etrafı incelemeye başladım. Odada benim haricimde 5 kişi vardı. Benim gelmemle ortam bir anda sessizleşmişti. Kim olduğumu sordular, cevap verince pek önemsemeyip kaldıkları yerden devam ettiler sohbete:
- Ee, akşama misafir gelecek demiştim. Tatlı olarak ne yapayım sence? Kek mi iyi gider kurabiye mi? - Kek yap bence. Güzel bir tarif var. Atarım onu sana. - İyi bari. Çocukları okuldan almaya vakit kalmayacak. Murat'ı arayayım da işten gelirken o alsın.
Türk dizilerindeki olmazsa olmaz zenginlik alameti. Dizideki zengin karakter eve ayakkabıyla girmek zorundadır, aksi hâlde karakterin maddî durumu seyirci tarafından anlaşılmaz. Kahramanımızın eve ayakkabısını çıkararak girdiği gün iflas ettiği gündür.
Kan, açık yara görünce eş zamanlı yaşanan tansiyon düşmesi, bulantı ve baş dönmesi durumudur. İlkyardım konusunda kendisini geliştirmek isteyip öte yandan elini kesse ağlamaklı hâlde en yakınındakine koşan bireyler için çok tanıdık gelebilir.
Başarısızlıktan, hayal kırıklığına uğramaktan, risk almaktan korktukları için her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüp plânlamaya çalışan, çoğunlukla da o ayrıntılarda boğulup istedikleri şeyi tam anlamıyla ortaya çıkaramayan ve nihâyetinde korktukları her şeyi bir bir yaşayan kişilerdir. Dışarıdan bakıldığında suratı beş karış asık, korkak, memnuniyetsiz, negatif insan izlenimi verirler. Öyledirler de. Böyle olmak onların tercihi gibi görünebilir amma lâkin ki öyle değildir. Eyyorlamam bu kadar.
Kitapların hepsini okuduğum için katılmayı içime sindiremediğim çekiliştir. Kazanan arkadaşı şimdiden tebrik ediyor, kendisine keyifli okumalar diliyorum.
Karantina sürecinde evde en çok vakit geçirdiğim yer. Önceden ayda bir kez düzenli olarak doğradığım parmaklarımı şimdi iki haftada bir doğruyorum. Canımdan da geçtim artık işin maddi boyutundayım. Özel günlerde oksijenli su, yara bandı gibi hediyelere açığım.
Bana Shakespeare'in "İnsan bu dünyaya ağlayarak gelir, yeterince ağladıktan sonra da ölüp gider." sözünü hatırlatan başlık. Ölmek için mi doğuyoruz? yoksa ağlamak için mi? Ya da her gün ölüp yeniden dirilmek için mi? Kafamda deli sorular...