türkçe ye varlık felsefesi olarak çevrilen kelime.
varlık nedir, var mıdır, nedeni nedir? benzeri sorular sorar ve cevap arar.
felsefi perspektiften varlık, bir yönü ya da bazı yönleri ile değil, genel ya da bütün olarak ele alınır.
26 aralık 2017 gecesi gördüğüm şey.
21 yaşındayım, 14 yaşındaki halimin de orada bulunduğu bir güreş salonuna gidiyorum. güreşçi çocuklar teker teker içeriye giriyorlar, bir yandan da düşünüyorum, ben 14 yaşında buradaydım, muhtemelen şimdi kapıdan o küçük halim girecek. uzunca bir süre bekledikten sonra görüyorum onu ! kendimi ! çilleri henüz kaybolmamış, saçları dökülmemiş, bilekleri gelişmemiş, zayıf, karşı takımın hafif sikletiyle güreşecek, kısa boylu bir çocuk, o kadar dalgın ki beni görmüyor ve önüne bakarak, salonun arka taraflarından bir sandalyeye oturuyor. hemen yanına gidiyorum, sakallı, saçları dökülmüş, biraz da kilo almış halimle. oturuyorum yanına ve elimi uzatarak,
-merhaba! evlat :)
o da uzatıyor elini ve merhaba diyor. bu faslı hemen geçip, beni tanıdın mı diyorum,
biraz çekingen bir tavırla, daha önce görmüş gibiyim diyor. ( aynada gördü sanırım. )
-ben senin büyüklüğünüm evlat, bu günden tam 7 yıl sonraki halin. garip ama hiç şaşırmıyor, hatta biraz üzgünmüş gibi, öyle mi ? diyor sakince. yanına daha fazla sokuluyorum ve ona nasihat etme zorunluluğu hissediyorum kendimde. bunu yapmaya hazırlanırken de, kedimin hiç nasihat dinlemeyen biri olduğumu düşünüyorum bir taraftan. fakat bu sefer nasihat veren benim, herhalde kendimi dinlerim diye düşünüyorum. ortamın gürültüsünden dolayı ağzımı kulaklarına biraz yakın tutarak ; kısa olduğun için üzülüyordun, bugünden sonra bu problem için üzülme, istediğin minimum boya çoktan ulaştın, eh, çillerin de kayboldu. vücudun kimi arkadaşların tarafından övgü bile almaya başladı, adamım tek sorunun saç oldu, bırakıp gittiler seni genç yaşında, ama sorun değil bir yerden aldık bir yerden verdik! :) şaşkınlığı yeni yeni gelmeye başlıyor sanırım, cevap vermiyor bana. bunu söyledikten sonra uzunca konuşuyoruz fakat fazla hatırlayamıyorum. bu uzun konuşmalar sırasında aklımda kalan tek şey sürekli saçlarıma bakıyor olmasıydı. ve, ben de onun saçlarına tabiki, öyle güzellerdiki ... tabi o saçlarımın çirkinliğine bakardı, her baktığında gözlerinde bir acıma duygusu oluşuyordu sanki ... neyse, çocukluğumu bulmuşum ben, felsefe yapmazsam olur mu hiç ? hatırladığım bir kaç sohbetten biri ; evlat, ben senin geçmişini ve geleceğini biliyorum. yaptığın ve yapacağın hataları da biliyorum. çok yanlış düşüncelere sahipsin ama ben bunları sana söylemeyeceğim. sana sadece anahtar bir cümle söyleyip kapatacağım konuyu. hiç birşeyi kulağınla duyduğun anda kabullenme olur mu ? sorgula, herşeyi sorgula. en güvendiğin şeyleri bile sorgula, neden ? nasıl ? sorularını her zaman sor. bunları yapmazsan, tipik bir ortadoğu insanının kafasından ileriye gidemezsin. neyi sorgulayacağım ? diyor bana. her şeyi evlat diye cevap veriyorum. susuyoruz. içimde bir istediğini alamamışlık duygusu hakim oluyor sonra. ulan 7 yıl sonraki halini görmüşsün, sorsana bana dünyanın sorularını, hiç mi merak etmiyorsun nerelerdesin, ekonomik özgürlüğünü kazandın mı, allah a şirk mi koştun bu tip ne, sor ulan sor bir şeyler sor. ama sormadı, hiç merak bile etmedi. o kadar toz pembeymiş ya da o kadar memnun gibi ki hayatından, içinde herhangi bir kaygı yok. sonra ismim anons ediliyor salon yetkilisi tarafından. güreş sırası gelmiş. tabi ismim anons edilince bir ikileme düşüyorum, ulan küçüklüğüm mü güreşecek ben mi ? niye buraya geldiğimi de bilmiyorum hem. ben bunları düşünürken benim junior kalkıyor ayağa, anlıyorum ki o güreşecek. görüşürüz diyerek hızlıca uzaklaştı yanımdan, bir kaç dakika sonra güreş başladı. sonra güreş esnasında avazım çıktığı kadar bağırıyorum ona, bazı taktikler veriyorum, -kafasını bastır! -ayağını tut! -çık oradan çizgi çok yakın! bir süre sonra güreş bitiyor, tabii ki de benimkisi kazanıyor. etrafa bakıyorum, zaferini kutlayan hiç kimseler yok. hemen koşuyorum ona doğru, alıyorum omuzlarıma, şampiyon! diye bağıra bağıra çıkıyoruz salondan dışarı. dışarıda onu yere indirip, iki elimle yanaklarını bastırıp, alnını dudaklarıma getiriyorum. bir öpücük konduruyorum ona ... seviyorum seni evlat diye fısıldıyorum. hafif bir tebessüm ediyor sonra bana. yemin ediyorum o his, ilk sevgilimi öpmekten daha fazlasını hissettirdi bana ... meğer ne \"ben\"cilmişim ...
21 yaşındayım, 14 yaşındaki halimin de orada bulunduğu bir güreş salonuna gidiyorum. güreşçi çocuklar teker teker içeriye giriyorlar, bir yandan da düşünüyorum, ben 14 yaşında buradaydım, muhtemelen şimdi kapıdan o küçük halim girecek. uzunca bir süre bekledikten sonra görüyorum onu ! kendimi ! çilleri henüz kaybolmamış, saçları dökülmemiş, bilekleri gelişmemiş, zayıf, karşı takımın hafif sikletiyle güreşecek, kısa boylu bir çocuk, o kadar dalgın ki beni görmüyor ve önüne bakarak, salonun arka taraflarından bir sandalyeye oturuyor. hemen yanına gidiyorum, sakallı, saçları dökülmüş, biraz da kilo almış halimle. oturuyorum yanına ve elimi uzatarak,
-merhaba! evlat :)
o da uzatıyor elini ve merhaba diyor. bu faslı hemen geçip, beni tanıdın mı diyorum,
biraz çekingen bir tavırla, daha önce görmüş gibiyim diyor. ( aynada gördü sanırım. )
-ben senin büyüklüğünüm evlat, bu günden tam 7 yıl sonraki halin. garip ama hiç şaşırmıyor, hatta biraz üzgünmüş gibi, öyle mi ? diyor sakince. yanına daha fazla sokuluyorum ve ona nasihat etme zorunluluğu hissediyorum kendimde. bunu yapmaya hazırlanırken de, kedimin hiç nasihat dinlemeyen biri olduğumu düşünüyorum bir taraftan. fakat bu sefer nasihat veren benim, herhalde kendimi dinlerim diye düşünüyorum. ortamın gürültüsünden dolayı ağzımı kulaklarına biraz yakın tutarak ; kısa olduğun için üzülüyordun, bugünden sonra bu problem için üzülme, istediğin minimum boya çoktan ulaştın, eh, çillerin de kayboldu. vücudun kimi arkadaşların tarafından övgü bile almaya başladı, adamım tek sorunun saç oldu, bırakıp gittiler seni genç yaşında, ama sorun değil bir yerden aldık bir yerden verdik! :) şaşkınlığı yeni yeni gelmeye başlıyor sanırım, cevap vermiyor bana. bunu söyledikten sonra uzunca konuşuyoruz fakat fazla hatırlayamıyorum. bu uzun konuşmalar sırasında aklımda kalan tek şey sürekli saçlarıma bakıyor olmasıydı. ve, ben de onun saçlarına tabiki, öyle güzellerdiki ... tabi o saçlarımın çirkinliğine bakardı, her baktığında gözlerinde bir acıma duygusu oluşuyordu sanki ... neyse, çocukluğumu bulmuşum ben, felsefe yapmazsam olur mu hiç ? hatırladığım bir kaç sohbetten biri ; evlat, ben senin geçmişini ve geleceğini biliyorum. yaptığın ve yapacağın hataları da biliyorum. çok yanlış düşüncelere sahipsin ama ben bunları sana söylemeyeceğim. sana sadece anahtar bir cümle söyleyip kapatacağım konuyu. hiç birşeyi kulağınla duyduğun anda kabullenme olur mu ? sorgula, herşeyi sorgula. en güvendiğin şeyleri bile sorgula, neden ? nasıl ? sorularını her zaman sor. bunları yapmazsan, tipik bir ortadoğu insanının kafasından ileriye gidemezsin. neyi sorgulayacağım ? diyor bana. her şeyi evlat diye cevap veriyorum. susuyoruz. içimde bir istediğini alamamışlık duygusu hakim oluyor sonra. ulan 7 yıl sonraki halini görmüşsün, sorsana bana dünyanın sorularını, hiç mi merak etmiyorsun nerelerdesin, ekonomik özgürlüğünü kazandın mı, allah a şirk mi koştun bu tip ne, sor ulan sor bir şeyler sor. ama sormadı, hiç merak bile etmedi. o kadar toz pembeymiş ya da o kadar memnun gibi ki hayatından, içinde herhangi bir kaygı yok. sonra ismim anons ediliyor salon yetkilisi tarafından. güreş sırası gelmiş. tabi ismim anons edilince bir ikileme düşüyorum, ulan küçüklüğüm mü güreşecek ben mi ? niye buraya geldiğimi de bilmiyorum hem. ben bunları düşünürken benim junior kalkıyor ayağa, anlıyorum ki o güreşecek. görüşürüz diyerek hızlıca uzaklaştı yanımdan, bir kaç dakika sonra güreş başladı. sonra güreş esnasında avazım çıktığı kadar bağırıyorum ona, bazı taktikler veriyorum, -kafasını bastır! -ayağını tut! -çık oradan çizgi çok yakın! bir süre sonra güreş bitiyor, tabii ki de benimkisi kazanıyor. etrafa bakıyorum, zaferini kutlayan hiç kimseler yok. hemen koşuyorum ona doğru, alıyorum omuzlarıma, şampiyon! diye bağıra bağıra çıkıyoruz salondan dışarı. dışarıda onu yere indirip, iki elimle yanaklarını bastırıp, alnını dudaklarıma getiriyorum. bir öpücük konduruyorum ona ... seviyorum seni evlat diye fısıldıyorum. hafif bir tebessüm ediyor sonra bana. yemin ediyorum o his, ilk sevgilimi öpmekten daha fazlasını hissettirdi bana ... meğer ne \"ben\"cilmişim ...
(gizli:kinyas ve kayra)
(gizli:incognito)
çapraz okuyorum evet.
(gizli:incognito)
çapraz okuyorum evet.
(gizli:Lüksemburg) dur. Gayri safi milli hasılası en yüksek ülke olmakla birlikte, Avrupa nın göbeğinde yer alır. Ortadoğulu göçmenler tarafından henüz istilaya maruz kalmamıştır. gül gibi yaşanıp, ölünecek yerdir benim için.
evrende meydana gelen olayların tamamının, fizik yasaları ile belirlenmiş, neden-sonuç zinciri içerisinde devam ettiğini ve gerçekleşen her şeyin, \"zorunlu\" olduğunu öne süren görüş ya da öğretidir.
ancak değişen fizik kanunları ile pabucu dama atılmıştır;
(bkz:kuantum)
ancak değişen fizik kanunları ile pabucu dama atılmıştır;
(bkz:kuantum)
türkiye de uygulanan internet servis sağlayıcı şirketleri sıçmığı.
tanım: adil kullanım kotası
tanım: adil kullanım kotası
Başta Hacettepe sözlük olmak üzere, her sözlükde olması gereken şey.
Bir çok yazar sözlük kurallarına hakim olsa da, gerçekten laf kalabalığından ve entry işgal etmekten başka bir işe yaramıyor çoğu platformda. Örnek olarak bir sözlükte \"Eyfel kulesi\" başlığında \"çok sevdiğim yer\", \"gitmek istediğim yer\", \"sevgilim ile gitmek istediğimiz yer, \"Fransa da bir yer\", \"eniştemin çıkarken düşüp bacağını kırdığı yer\" gibi bir sürü boş ve okuyucu için zaman kaybı bir ortam oluşmuş. Evet entryler formata uygun ama çöp kardeşim. Bu gibi çöplük ortamların Bu güzel sözlüğü talan etmemesi için Hacettepe sözlük yönetimine sesleniyorum;
Katı olun, kaliteyi daima koruyun. Az fakat öz kitle, gelecek vadeder.
Bir çok yazar sözlük kurallarına hakim olsa da, gerçekten laf kalabalığından ve entry işgal etmekten başka bir işe yaramıyor çoğu platformda. Örnek olarak bir sözlükte \"Eyfel kulesi\" başlığında \"çok sevdiğim yer\", \"gitmek istediğim yer\", \"sevgilim ile gitmek istediğimiz yer, \"Fransa da bir yer\", \"eniştemin çıkarken düşüp bacağını kırdığı yer\" gibi bir sürü boş ve okuyucu için zaman kaybı bir ortam oluşmuş. Evet entryler formata uygun ama çöp kardeşim. Bu gibi çöplük ortamların Bu güzel sözlüğü talan etmemesi için Hacettepe sözlük yönetimine sesleniyorum;
Katı olun, kaliteyi daima koruyun. Az fakat öz kitle, gelecek vadeder.
Entelektüel açıdan öğrenciyi en çok geliştiren bölümlerden bir tanesidir. Ancak bu tarz bölümler daima (gizli:iş bulmak) ile ters orantılıdır.
Oldukça hatalı yapıldığını düşündüğüm ayrımdır. Bu durumu biraz daha netleştirmeye çalışacağım;
Bilindiği üzere Evren de yer kaplayan, gözlemlenebilen, fiziksel ya da matematiksel karşılığı olan şeylere somut, bu nitelikleri taşımayan \"şey\"lere de soyut tanımı yapılır. Ancak bu durum gerçekten böyle midir? Fiziksel karşılıklarını bulduğumuz şeyleri soyut tanımından çıkarabilir miyiz? Biraz daha açalım;
Klasik bir edebiyat öğretmenine bir bilgisayar oyunundaki canavarın ne olduğunu sorarsanız soyut cevabını verecektir. Ancak o canavarı oluşturan yazılımlar, o yazılımın işlemesi için yapılmış işlemciler, ve işlemcilerin temeli 1 ve 0 kod dizilimleri, o dizilimleri de oluşturan elektrik yüklü parçacıklar gayet somut varlıklardır. Dolayısıyla oyundaki canavar, basit bir şekilde elektriğin gerçekliği ile somutlaşabilir. Şimdi daha zor bir kavramı ele alalım; mutluluk
Kesinlikle soyut bir kavram olduğu düşünülür ancak, az önce verilen örnekteki gibi mutluluk da beynin bir çeşit çalışma şekilleri sonucunda ortaya çıkan bir şey ise, ve mutluluk ilizyonunu ortaya çıkaran her bir madde fiziksel olarak tespit edilebiliyorsa, mutluluk da materyalist paradigma ile kolayca temellendirilip somutlanabilir. Dolayısıyla düşünce, maddenin bir formundan ibaretse, ürettiğimiz manevi değerlerin tamamı maddesel bir çöplüğe dönüşür. Yani sıçıp batırmakta özgürsünüz.
Bilindiği üzere Evren de yer kaplayan, gözlemlenebilen, fiziksel ya da matematiksel karşılığı olan şeylere somut, bu nitelikleri taşımayan \"şey\"lere de soyut tanımı yapılır. Ancak bu durum gerçekten böyle midir? Fiziksel karşılıklarını bulduğumuz şeyleri soyut tanımından çıkarabilir miyiz? Biraz daha açalım;
Klasik bir edebiyat öğretmenine bir bilgisayar oyunundaki canavarın ne olduğunu sorarsanız soyut cevabını verecektir. Ancak o canavarı oluşturan yazılımlar, o yazılımın işlemesi için yapılmış işlemciler, ve işlemcilerin temeli 1 ve 0 kod dizilimleri, o dizilimleri de oluşturan elektrik yüklü parçacıklar gayet somut varlıklardır. Dolayısıyla oyundaki canavar, basit bir şekilde elektriğin gerçekliği ile somutlaşabilir. Şimdi daha zor bir kavramı ele alalım; mutluluk
Kesinlikle soyut bir kavram olduğu düşünülür ancak, az önce verilen örnekteki gibi mutluluk da beynin bir çeşit çalışma şekilleri sonucunda ortaya çıkan bir şey ise, ve mutluluk ilizyonunu ortaya çıkaran her bir madde fiziksel olarak tespit edilebiliyorsa, mutluluk da materyalist paradigma ile kolayca temellendirilip somutlanabilir. Dolayısıyla düşünce, maddenin bir formundan ibaretse, ürettiğimiz manevi değerlerin tamamı maddesel bir çöplüğe dönüşür. Yani sıçıp batırmakta özgürsünüz.
Laik olduğunu iddia eden bir devletin, kendisi ile çeliştiğinin en büyük göstergesidir. Verdiği çağ dışı fetvaları ve devlet bütçesini sömürmesi bir yana, o kadar gereksiz bir kurumdur ki gerek ekonomik, gerek sosyolojik açıdan hiçbir faydası yoktur. Ayrıca günümüz hükümeti tarafından kontrol altına alınmış, milletin ödediği vergiler ile ideolojik propaganda yapmaktadır. Rezilliktir.
kanımca 20. yüzyılın en önemli filozofu olmakla birlikte, (gizli:dil felsefesi) alanında muhteşem çalışmalar yapmış avusturya doğumlu deha.
(bkz:ev yapımı bira)
artık hazır bira bile lüks haline gelmiş durumdadır. günde 2 adet bira içseniz aylık 480tl eder. ancak ev yapımı bira ile şişesini 2 tl ye üretebilirsiniz. ayrıca piyasada onlarca bira yapma kiti ve hazırlanışı ile ilgili kaynak bulunmakta.
artık hazır bira bile lüks haline gelmiş durumdadır. günde 2 adet bira içseniz aylık 480tl eder. ancak ev yapımı bira ile şişesini 2 tl ye üretebilirsiniz. ayrıca piyasada onlarca bira yapma kiti ve hazırlanışı ile ilgili kaynak bulunmakta.
bülbül gibi şakımakta olan sözde iş adamı.
ingiliz asıllı bir yazar. en bilinen eseri (gizli:bin dokuz yüz seksen dört) tür.
varlığın anlamı, kaynağı, nedeni üzerine düşünme, arayış.
evimin balkonudur.
saat tam 00:00 ı gösterdiğinde balkona çıkıp, yalnız geçirdiğim 26. yılbaşı şerefine köpek öldüren şarap ve tütün kombosunu tekrarlayacağım.
saat tam 00:00 ı gösterdiğinde balkona çıkıp, yalnız geçirdiğim 26. yılbaşı şerefine köpek öldüren şarap ve tütün kombosunu tekrarlayacağım.
rusça da çoğunluk anlamına gelen, fakat sonraları \"lenin in politik görüşlerini benimseyen kimse\" anlamına evrilmiş kelime.
görünüşte liberal olan fakat esas amacı kolay yoldan zengin olmayı hedefleyen, liberalizmi de amaçlarını gerçekleştirmek için araç olarak kullanan, ve bu yolda tüm değer yargılarını, vicdanını ve ahlakını yok sayan kimse.
İnsanı islam dan soyutlayan ayetlerdir.
ŞUARA Suresi 125.
“Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
Çeviri: Diyanet İşleri
Tanrı nın sözleri olduğu iddia edilen kitabın içerisinden, tamamen \"insan\" yazımı ayettir.
ŞUARA Suresi 125.
“Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
Çeviri: Diyanet İşleri
Tanrı nın sözleri olduğu iddia edilen kitabın içerisinden, tamamen \"insan\" yazımı ayettir.
refah ve mutluluk seviyemizin daima yukarıya ivmelendiği bir yıl olması dileğiyle.. tabi bunun için de çaba göstermemiz gerçeğini unutmadan.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?