confessions

yusuf

2. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 33
  2. takipçi 2
  3. puan 0

shems friedlander

yusuf


Mevlevilerle tanıştıktan sonra Mevlana'nın "gel" çağrısına uyarak 45 yıl önce Müslüman olan Yahudi kökenli Amerikalı yazar Shems Friedlander, yaşadıklarını anlattı.
İslami Araştırmalar Enstitüsü tarafından 2012 yılının en etkili 500 Müslümanı arasında gösterilen ve "Hayatım aramakla geçti" diyen Shems Friedlander, bu süreçleri sevenlerine aktardı
1940 yılında Rus Yahudisi bir ailenin çocuğu olarak New York'ta doğduğunu söyledi. "1960'ların başında Doğu'dan Batıya doğru gelen çok sayıda ruhani akıntılar vardı" diyen Friedlander, bu sırada kendisinin de Allah'ı araştırdığını, farklı dinlerin öğretilerini incelediğini belirtti.
Mevlevilerle New York'ta tanıştı, üniversiteden mezun olduktan sonra New York'ta grafiker olarak çalışmaya başladığını ve 1972 yılında Brooklyn Müzik Akademisi'ne sema gösterisi yapmak üzere gelen Mevlevilerle tanıştığını anlatan Friedlander, şöyle devam etti: "10 gün boyunca orada sema gösterisi yaptılar ve ben de gittim onları seyrettim. İlk kez semayı orada izledim ve benim için çok heyecan vericiydi. İnsanda meditasyon etkisi yapan ruhani bir şeydi. İlk programdan sonra kulise gittim ve gelenlerle tanıştım. Daha sonra onlarla ömür boyu arkadaş olduk. Onları akşam evime davet ettim ve sabah gün ağarana kadar oturduk, sohbet ettik. O gün 2 saatlik uykuyla işe gittim. Buna 10 gün boyunca devam ettik."

KONYA'YA DAVET EDİLDİ: Friedlander, tanıştığı Mevleviler tarafından Konya'ya davet edildiğini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "O dönemde hayatı keşfediyordum, Hinduizme bakıyordum, Budizmi araştırıyordum, Tanrı'yı araştırıyordum. Herhangi bir dini pratiğim yoktu. Hayatım aramakla geçti. İlk kez 1972 yılında Konya'ya, Mevlana'ya geldim ve her şey o zaman aydınlanmaya başladı. Bunlar benim ilk adımlarımdı, yolun başlangıcıydı."
HAYATIMDA HASAT HEP KIŞ MEVSİMİNDE OLDU: Türkiye'de Mevlevilerin önde gelen temsilcileriyle tanıştığını ifade eden Friedlander, "Pek çok şeyi bu dönemde okumaya başladım. Her yıl kış aylarında Türkiye'ye gelmeye başladım. 'Kış Hasadı' kitabımın adı buradan geliyor. Aşağı yukarı 80 yaşındayım ve hayatımda hasat, hep kış mevsiminde oldu." diye konuştu.

İSTANBUL'A YERLEŞTİ: Friedlander, 70'lerin başında Müslüman olduğuna, ibadetlerini yerine getirme konusunda büyük gayret gösterdiğine işaret ederek, kendisine Müslüman diyen herkesin İslam'ın şartlarını uygulaması gerektiğine dikkati çekti. "Mevlana ile tarihi bir figür olarak ilgilenmiyorum" Kahire'de bir üniversitede 20 yıl profesör olarak görev yaptıktan sonra 2014 yılında İstanbul'a yerleştİ.
RUS YAHUDİSİ ANNE VE BABASI SAYGI GÖSTERDİ: Her yıl özellikle Şebiarus törenleri döneminde Konya'da bulunduğunu anlatan Friedlander, hayatının değiştiği süreçte, Rus Yahudisi anne ve babasının kendisinin dini tercihine saygı gösterdiğini ve onlardan herhangi bir tepki görmediğini vurguladı.
MEVLANA İLE TARİHİ BİR FİGÜR OLARAK İLGİLENMİYORUM: Friedlander, Mevleviliğin kendisini derinden etkilediğinin altını çizerek, şöyle konuştu: "Sema zikirdir. Ben Mevlana ile tarihi bir figür olarak ilgilenmiyorum. Ben onun mesajıyla, ne dediğiyle ilgileniyorum. Mevlana neler söyledi, ondan nasıl faydalanabilirim, bununla ilgileniyorum. Onun yazdıklarını hayatıma nasıl yansıtabilirim diye bakıyorum. Dünyanın bugünkü sorunu bu. Büyük bir azizdi, büyük bir liderdi, bu değil, bunlara takılmamamız lazım. Bizim nefsimize değil, Allah'a yönelmemiz lazım. İslam hayatın her yerinde olmalı. Bu yüzden bütün hayatımı İslam'a entegre ettim. İslam bir hayat tarzıdır. İslam'ı hayatınızdan ayrıştıramazsınız. İslam sadece cuma günleri namaza gitmek değildir. İnsanlar bana soruyorlar, 'Nerede, ne zaman, neden Müslüman oldun?' Bakın, Hazreti Ebubekir Sıddık neden Müslüman olduysa ben de o yüzden Müslüman oldum."

İNSANI KORUYAN DA ALLAH ZİKRİDİR: İnsanın aradığı her şeyi Kur-an'da bulabileceğine dikkati çeken Friedlander, "Allah, yarattığı her şeye bir koruma vermiştir. Aslan güçlü, hızlıdır. Kirpinin dikenleri vardır ve kendini korur. Bukalemun bunu renk değiştirerek yapar. İnsanı koruyan da Allah zikridir. Bizi zorluklardan ve tehlikelerden ancak zikir korur." değerlendirmesinde bulundu.
ÖDÜLLÜ TASARIMCI, RESSAM, ŞAİR, YAPIMCI: Friedlander, vefatından sonra Konya'da Mevlana dergahının yanı başındaki mezarlığa defnedilmeyi vasiyet ettiğini sözlerine ekledi. Shems Friedlander kimdir? New York City'de doğan Shems Friedlander, ödüllü bir grafik tasarımcısı, usta bir fotoğrafçı, ressam, şair, film yapımcısı.
Tasavvuf hakkında kitapları olan yazarın, ikisi Hazreti Mevlana ve semazenler hakkında olmak üzere yayımlanmış dokuz kitabı bulunuyor. Tabloları New York ve Kahire'de sergilenen, çizim ve fotoğrafları muhtelif özel koleksiyonlarda yer alan Friedlander'ın, Türk dervişleriyle ilgili fotoğrafları New York, Kahire, İskenderiye ve Dubai'de sergilendi.
EN ETKİLİ 500 MÜSLÜMAN" LİSTESİNDE: Kraliyet İslami Araştırmalar Enstitüsü tarafından sanat ve kültür alanında 2012'nin "En Etkili 500 Müslümanı"ndan biri seçilen, 20 yıl Kahire Amerikan Üniversitesi'nde profesör olarak görev yaptıktan sonra 1994'de emekli olan Friedlander, 2014 yılında İstanbul'a yerleşti. Eşi Türk olan yazarın bir çocuğu var.

kış hasadı

yusuf

Amerika'da yaşayan, zamanla kendini bulmaya çabalayan bir kişidir Shems Friendlander. Kitap ise Shems'in tasavvuf serüvenini anlatıyor. Bana göre tasavvufa ilgi duymayan veya tasavvuf hakkında müspet fikirler beslemeyen kişileri cezbetmeyecek bir kitap. İçerikteki bazı olaylar sahneler onlar için tepki niteliğinde olabilir. Ama ilgilileri için araştırılması gereken merak uyandırıcı bir kitap. Benim için farklı olan kısım ise Batı dünyasında ki tasavvufi durumun bu kitaptaki izahı. Shems'in her aşamasını geçtiği ve benim de ilk kez bilgi sahibi olduğum tasavvufi oluşumlar ve merhaleler. Anladığım şu ki elbette Batı dünyasındaki tasavvuf uygulamaları; misal uçma meditasyonları vs gibi Shems'e yetmemiş ve en sonunda İslâm dünyasının tasavvuf hayatında kendisini bulmuş. Amerika-İstanbul-Konya-Kutsal topraklar-Kahire bu yerlerde yaşadığı tecrübeler ve anıları. Yazarın diğer kitabı olan Toynak sesini duyunca zebra gelsin aklına kitabını da okumayı düşünüyorum. Keyifli Okumalar.

balıklı göl

yusuf
Şanlıurfa'da bulunan Balıklı Göl, İslam dininde son derece önemli bir yere sahiptir. Rivayete göre, kötü kalpli kral Nemrut İbrahim peygamberin ölmesi için, alevi çok yükseklere ulaşan bir ateş yaktırmıştır. Yüce Allah ise, İbrahim peygamberin imdadına yetişerek, ateşin içindeki odunları birer balığa, ateşi de gül bahçesine dönüştürmüştür.

ığdır

yusuf

Iğdır'ın kuzey ve kuzeydoğu sınırını, Aras Nehri ve bu nehrin oluşturduğu Türkiye-Ermenistan sınırı oluşturmaktadır. Doğusunda Türkiye-Azerbaycan'ın Nahçıvan zerk Cumhuriyeti sınırı ve güneydoğusunda Türkiye-İran sınırı yer almaktadır. Güneyinde Ağrı ili (Doğubeyazıt ve Taşlıçay ilçeleri) bulunmaktadır. Bu sınır kabaca doğu-batı doğrultusunda uzanan ve Doğu Torosların doğudaki uzantısı olan Karasu-Aras sıradağlarından oluşmaktadır. Bu dağlar doğuya doğru uzanırken aynı zamanda Yukarı Murat-Van Bölümü ile Erzurum-Kars Bölümü arasında sınır oluşmaktadır. Bu dağların doğuya, Ağrı volkanına kadar devam eden uzantısı üzerinde sırasıyla “Kızılcaziyaret Dağı” (2887 m.), “Durak Dağı” (2811 m.), “Zor Dağı” (3196 m), “Pamuk Dağı” (2639 m.) bulunmakta ve en doğu uçta ise Büyük Ağrı (5137 m.) ve “Küçük Ağrı” (3896 m.) volkanik dağları bulunmaktadır. Durak Dağları üzerinde Balık Gölü (2250 m.) bulunmaktadır.[2] Iğdır'ın batısında Aras Irmağı'na katılan Gaziler Deresi'nin batı bölümü, Kars ili, Kağızman ilçesi ile olan sınırını oluştururken kuzeybatısında da yine Kars ilinin Digor ilçesi bulunmaktadır.
Iğdır ili tamamen Aras Nehri'nin havzası içerisinde bulunmaktadır. İl sınırları içerisinde Aras Nehri'ne katılan önemli akarsular batıda Gaziler Çayı, Buruksu Çayı, doğuda ise Aşağı ve Orta Karasu çaylarıdır. Tuzluca çevresinde Bazaltik ve kahverengi topraklar geniş yayılış alanına sahipken, Iğdır Ovası'nda alüvyal topraklar, Doğu Iğdır Ovası ve Dil Ovası'nda tuzlu topraklar hâkimdir.[3]
İklim
İKLİMİ Iğdır Ovası ve çevresi, Türkiye ve Doğu Anadolu ölçüsünde kendine özgü iklim özellikleriyle “yöresel klima” alanı içine girmektedir. Iğdır Rasat İstasyonu'nun 40 yıllık ölçümlerine göre, bu merkezde yıllık sıcaklık ortalaması 11.6 C0, yıllık ortalama sıcaklık farkı ise 29.2 C0 kadardır. En yüksek sıcaklık değerlerine ağustos 41.8 C0, en düşük sıcaklık değerlerine de aralık ayında -30.3 C0 rastlanmaktadır. Don olayının oluştuğu gün sayısı 112.5 gün, yıllık ortalama yağış tutarı 257.6 mm. kadar olup, yağışların yarıdan fazlası 154.6 mm ile ilkbahar ve yaz mevsimlerine isabet etmektedir. En az yağış ise 47.8 mm ile kış mevsiminde düşmektedir.

Bitki Örtüsü


Yeni Doğan
Flora
Zengin bir bitki örtüsüne sahip olan ülkemizin en güzel yerlerinden birisi de, kütlesinin büyük bir bölümü IĞDIR ili sınırları içerisinde yer alan Ağrı Dağı'dır. Florasının zenginliği nedeniyle, bütün dünyanın ilgi odağı olan Ağrı Dağının incelenmesi; gerek bitki örtüsünün gerekse de zengin hayvan türlerinin ülkemizin eko-turizmine kazandırılması önem arz etmektedir. Ağrı Dağı; mikroorganizmaların yanında mantar, ilkel ve çiçekli bitkiler, omurgasız ve omurgalı hayvan türleri yönünden oldukça zengindir. 54 familyaya ait 325 otsu, 57 odunsu (ağaç ve çalı) takson olmak üzere toplam 382 bitki türü tespiti yapılmıştır. Ağrı Dağı'nda 1000'in üzerinde de bitki türü mevcuttur. 44 endemik tür tespiti yapılmıştır. Tespiti yapılan türlerden üç adedi bilim dünyası için yeni türler olup, bu türler şunlardır; 1. Jurinella moschus (Habl.) ssp pinnatisecta (Boiss.) Danina & Davis var.agridagensis Y.Z .- Ağrıdağı Kazan Kulpu, 2. Astragalus vesicaris L. subsp.agridagensis Y.Z.- Ağrı Dağı Geveni, 3. Linaria genistifolia L. subsp. agridagensis Y.Z. – Ağrı Dağı Katırtırnağımsı Nevruz Otu.

Fauna
Iğdır ve Aras Vadisi kuşların göç yolu üzerindedir. 227 tür kuş gözlenmiş olup Şube Müdürlüğümüz ve Kuzey Doğa Derneği İşbirliği ile 2006 yılından itibaren 164 türden yaklaşık 53,000 kuş ( 2013 İlkbahar göç yollarıda izlenerek 1500 kuş daha halkalanmıştır) toplam 54500 kuş halkalanmış ve kayıt altına alınmıştır. Türkiye'nin önemli kuş göç yollarından bir tanesinin Aras vadisi üzerinde ( Iğdır ili Tuzluca ilçesi Yukarı Çıyrıklı Köyünden) geçer. İl, Doğu Anadolu'da görülen Şiddetli kara ikliminin aksine, ovalık olması ve etrafının dağlarla çevrili olmasından dolayı, mikroklima bir iklime sahiptir. Doğal yaşam gerek sıcaklık bakımından, gerekse besin zincirinin oluşmasında yaban hayatı açısından sürekliliğe sahiptir. Halkalama çalışmaları neticesinde, Rusya, Litvanya, Estonya, Ukrayna, Finlandiya, Polonya, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Belerus gibi ülkelerden gruplar halinde yavrularıyla birlikte gelen kuşların geçiş yeridir.

Ekonomik Yapı
Iğdır ilinin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanır. Sanâyi ve turizm sektörü fazla gelişmemiştir. Tarım: Aras Nehrinin suladığı Iğdır Ovası, önemli tarım alanıdır. İklimin uygun olması sebebiyle, ovada pamuktan şeftaliye kadar çeşitli bitki ve meyve yetiştirilir. Başlıca tarım ürünleri şeker pancarı, buğday, arpa, patates ve pamuktur. Hayvancılık: Geniş yaylalara sâhib olan Iğdır'da hayvancılık önemli gelir kaynağıdır. En çok koyun yetiştirilir ve canlı hayvan ticâreti yapılır. Hayvanlardan elde edilen sütten kaşar peyniri, tereyağı gibi ürünler üretilir. Sanayi: İlde sanayi tesisleri, genel olarak tarımsal üretimden sağlanan hammadde kaynaklarına dayanılarak kurulmuştur. Un, bisküvi, çikolata,tuz ve yem fabrikası ile tuğla fabrikası bulunmaktadır. Genelde bu tesisler, küçük sanayi iş yerlerinden oluşan ve çalıştırdığı işgücü sayısı 5-10 civarında olan ve hammaddenin bol olduğu aylara göre faaliyetlerini devam ettiren tesislerdir. Üretim, çoğunlukla mevsimlik işçilerle sağlanır. İldeki Bisküvi ve Çikolata Fabrikaları'nda çalışan kişi sayısı 155'tir. İlde 150 kişiden daha az personel istihdam eden küçük ve orta ölçekli işletmelerin sektörlere göre dağılımı incelendiğinde; çalışan sayısı bakımından en yoğun sektörlerin inşaat malzemeleri ve gıda sanayi olduğu görülmektedir.


Karasu
Iğdır İlçeleri
Aralık : Eski adı Başköy'dur. Aralık ilçesi, Iğdır'ın ve ülkemizin en doğu uç noktasını teşkil eder. Türkiye'nin üç ülkeyle komşu ve müşterek sınırlarının bulunduğu tek kavşak noktası durumundadır. İlçenin doğusunda 49 km lik sınırı ile İran yer almaktadır. Kuzeyinde 10 km.lik sınırı ile Azerbaycan'a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile 56 km. lik sınırı ile Ermenistan bulunmaktadır. Yüz ölçümü 611 km²'dir
Karakoyunlu : İlçe toprakları Ağrı Dağı'nın uzantıları, Kire denilen taşlık ve kayalık yükseltiler ve Ağrı Dağı'nın eteğindeki Korhan Yaylası''ndan oluşmaktadır. Karakoyunlu ilçesi Iğdır il Merkezi'ne 15 km, uzaklıktadır. Yüzölçümü 194 km² olup, toplam nüfusu 14.597'dir. Fatih ve Ergenekon Mahallesi olmak üzere 2 mahallesi vardır. Ayrıca 14 köyü bulunmaktadır. İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır.
Tuzluca : Eski adı Kulp'tur. Tuzluca, ilin batısında yer almaktadır. Yer yüzü şekilleri bakımında dağlar çoğunluktadır. Suyunun bol ve lezzetli olması, her türlü sebze ve meyvenin yetişebilmesi bölgeye ayrı bir önem katmaktadır. Yaklaşık 1,254 km²'lik bir alana sahip ilçe, Iğdır ili topraklarının (3,539 km²) yaklaşık % 35,4'ünü oluşturmaktadır. Bilinen ilk ismi Kulp olan daha sonradan Tuzluca'ya ismini veren, kaya tuzu madenleridir. Bu maddenin yıllarca işlenmesinden sonra oluşan tuz mağaralarında astım hastalarına hizmet veren şifa merkezi mevcuttur. İlçeye bağlı 81 köy bulunmaktadır. Ekonomi tarımdan çok hayvancılık, madencilik ve yaylacılığa dayanmaktadır.

Tuzluca Tuz Mağaraları
Iğdır Ulaşımı
Havayolu : Iğdır merkez Küllük Köyünde bulunan Iğdır Hava limanı 13 Temmuz 2012'de açılarak iç hat uçuşlarına hizmet etmektedir. Iğdır hava alanından her gün İstanbul ve Ankara ya Türk hava Yolları ve Anadolu jet tarafından uçuşlar yapılmaktadır. Ayrıca atlas jet ger gün İstanbul Sabiha Gökçene uçuş hizmeti vermektedir.
Karayolu : Iğdır'da çevre il, ilçe ve komşu ülkeler ile bağlantısı kara yoluyla sağlanmaktadır. Bölge kara yolu bağlantısı şehirler arası ve şehir içi olmak üzere ikiye ayrılır. Şehirler arası yollar Erzurum, Kars ve Doğubayazıt'tan gelerek Iğdır'ın şehir merkezinde tek bir istikamette birleşir ve Dil Ovasını takip ederek Dilucu Sınır Kapısından Nahçıvan'a doğru uzanır. Şehir içi yollar ise Dil ucu Sınır Kapısından Tuzluca ilçesinin Kars ve Erzurum'la olan sınırına kadar uzanır. Şehirde kara yolu haricinde Kars Tren İstasyonu veya Kars Hava alanı aracılığı ile Kars'a oradan da kara yolu ile Iğdır'a ulaşılır. Iğdır Hava limanı 13 Temmuz 2012'de açılarak iç hat uçuşlarına hizmet etmektedir.

Karakoyun
Iğdır Yeryüzü Şekilleri ve Bilgileri
Ağrı Dağı : [Dağ] , Türkiye'nin en yüksek doruğu olan Ağrı Dağı ( 5137 metre ) yüksekliği olan sönmüş bir volkandır. Doğu Anadolu Volkan dizisi üzerinde yükselen bu dağ Türk, İran ve Ermenistan sınır kavşağında yer alır
Aras Nehri : [Nehir] , Aras nehri, kaynağını Bingöl dağlarından alarak, Tekman, Pasinler, Horasan ve Kağızman çöküntülerini geçtikten sonra ovanın batısındaki Karakale dolaylarındaki bir vadiden geçerek Iğdır ovasına girer.
Iğdır Ovası : [Ova] ,

Karakale
Iğdır tarihçesi
IĞDIR'IN TARİHÇESİ
Türkiye'nin doğusundaki sınır şehirlerinden biri olan Iğdır ve çevresinin insanlık tarihinin çok eski devirlerinden beri yerleşim yeri olarak kullanıldığı ve tarih boyunca birçok kavimin egemenliğine girerek, bu kavimlerin medeniyet ve kültürlerine ev sahipliği yaptığı bilinmektedir.
“Iğdır” Adının
Kaynağı :
Iğdır'ın adı; 24 Oğuz
boyundan 21.si sayılan İç-Oğuzlar Üç-Ok
koluna mensup Oğuz Han'ın altı oğlundan biri olan Cengiz ALP'ın en büyük
oğlu “Iğdır Beğ” den gelmektedir. Bu boyun ilk başbuğu Iğdır Beğ'dir. Iğdır,
kelime olarak “iyi, büyük, ulu, ünlü,
yiğit başkan ve bahadır” gibi manalara gelmektedir.
Iğdır Beğ, dört kardeşin
en büyüğüdür. Kabilesi Aras havzası ve Azerbaycan bölgelerine yerleşmiştir.
Bunun en büyük delili, Yıldırım Beyazıt'ın 1402 'de yapılan Ankara Savaşında
Timur'a yenilmesine sevinen Hiristiyan aleminin, tebrik için Timur'a bir çok elçi
göndermeleridir. Bu elçilerden biri olan İspanyol Klaviyo'nun anlattığı gibi
Iğdır Korganı bugün Ağrı Dağı eteklerinde halen harabe halinde bulunmaktadır.
Klaviyo, buraya “kayalık üzerinde duran bir kal'a” diyerek, adının da “Iğdır”
olduğunu belirtir.
Bölgede ilk yerleşimin Paleolitik ve Mezolitik devirlerden günümüze sürdüğü, yapılan arkeolojik araştırmalarla tespit edilmiştir.[1] Yörenin ilk yerleşik kavminin Hurriler olduğu tahmin edilmektedir. Çevrede yapılan yüzey araştırmalarında Erken Hurri Kültürü'ne ait birçok ize rastlanılmıştır.[2] Ağrı Dağı eteklerinde Orta Tunç Çağından başlayarak Orta Demir Çağına kadar kullanılmış olan nekropoller oldukça yoğundur.
Bu alanlarda sivil mimarî özellikleri gösteren ya da geniş yerleşimlere ait kalıntılara rastlanılmamasının nedeni, Iğdır Ovası dışında coğrafi özellikleri nedeniyle bölgede hâkim olan hayvancılık ve onun getirdiği pastoral yaşam olmalıdır. Tüm bölgede ilk Tunç Çağından sonra kesintiye uğrayan yerleşik yaşam Urartu Krallığı dönemine değin tekrar kurulamamış görünür. [3] Iğdır'da Urartulardan kalma çok sayıda kale ve eski yerleşim alanı bulunmaktadır. Bu yerleşimlerin başında tescilli olan Ağrı Dağı eteğindeki Korhan yaylası,[4] Merkez Asma Köyünde, Asma Köy Eski Yerleşim Alanı,[5] Melekli Beldesindeki Kültepe Höyüğü ve Yerleşim Alanı[6] ile Karakoyun İlçesindeki Karakoyun Kalesi ve Yerleşim Alanı[7] I.derecede arkeolojik sit alanı olarak koruma altındadır. Urartu Kralı Menua (M.Ö. 810-786) döneminde Karakoyunlu kalesi ve yerleşim alanı olan Luhiune şehrini alarak burada Menuahinili adında askeri ve ekonomik yönetim merkezi kurmuştur. Bu dönemde Aşağı ve Yukarı Karakoyun Kaleleri ile Kasımtığı Kalesi'nde sivil yerleşim oldukça geniş alanlara yayılmaktadır. [8]
Iğdır'a 5 km uzaklıkta Melekli Beldesinde bulunan Kültepe Höyüğü ve yerleşim alanı ise bölgede kazısı yapılan en önemli Urartu merkezidir.[9] Bölgenin, eski çağlarda Urartular'dan sonra, Kimmerler, Persler, Helenler, Selevkoslar, İskitler, Arsaklılar ve Romalılar tarafından iskân edildiği bilinir.[10]
VII-XIV. yüzyılları arsında bölge, İslam tarihçileri ve coğrafyacıları tarafında Ermeniye (İrminye) olarak adlandırılmaktadır. Müslümanların bölgeye akınları İkinci halife Ömer B. Hattab zamanında başlamıştır.[11] Bölge Abbasiler döneminde Erminiyye valileri tarafından yönetilmiştir. 862'de Ermeni Aşot b. Sinbad'ın bölgeye emir tayin edilmesiyle 1045'e kadar Ani merkezli Bagratuni Hanedanlığı kurulmuş oldu. Bizans İmparatoru Konstantin IX,1045'de Aniyi ele geçirerek Bagratuni Hanedanlığına son vermiştir. 1064'te Selçuklu hâkimiyetine giren bölgede Türk beylikleri kurulması, 1071'de Sultan Alparslan'ın Bizans zaferinden sonradır.[12]
Erminiyye eyaletinde kurulan ilk Türk beyliği Sökmen el-Kutbi tarafından 1100 de kurulmuş olan Ahlatşahlar veya Ermenşahlar'dır. Sökmenliler de denilen bu hanedanın Bölgedeki hâkimiyeti 1185'te son buldu ve 1210'da bölgeye Eyyübiler hükmetmeye başladı.[13] XI. yüzyıldan itibaren bölge (Pasiniler aşağısındaki bütün Aras boyu ile Kağızman Deresi, Sürmeli Çukuru ve Aras solundaki Serdarabat Ovası'na kadar yayılan alan) yönetim merkezi Eyyübilere tabi Sürmeli Emiri Şerafeddin Ejder ile oğlu Hüsameddin Hızır idaresindeki Karakale idi.[14] Bu dönem ipek yolu güzergâhında yaptırıldığı bilinen Harmandöven Köyündeki Iğdır Kervansarayı, XIII. yüzyılın sonlarında Anadolu Selçuklu Devletinin yaptırmış olduğu son abidevi eserlerinden biridir. Iğdır Kervansarayı plan olarak aynı tarihlerde yapılan Elazığ Çemişgezek yakınlarındaki İbrahim Şah Hanı'na benzemektedir.[15]
Iğdır Ovası'nın içinde bulunduğu Sa'd Çukur'u ve çevresi 1238-1256 yılları arasında Çingizliler'in, 1256-1355 yılları arasında İlhanlılar'ın elinde bulunmuş, 1357 yılında Celayirliler'in ve 1379'da Karakoyunlular'ın yönetimine geçmiştir.[16]
Bu dönem yerleşimlerinden, Ağrı Dağı eteklerindeki Korhan'da bulunan Iğdır Kalesi önemli bir yerleşim merkezi olarak görülmektedir. 1394 yılında Timur, bu kaleyi alarak, kalenin bütün kapılarını yıktırmış ve bu kaleye bir daha kapı yapılmamasını emretmiştir.[17]
Iğdır'ın ilk kasaba (şehir) olarak kuruluşu Karakoyunlular çağındadır. En parlak ve bol gelirli dönemi ise 1469'da Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan dönemidir. Bu dönemde büyük kanallar, bağ ve bahçeliklerle Iğdır mamur hale gelmiştir.[18]
1501'de Safavi yönetimine geçen Iğdır'ın Osmanlı İmparatorluğu ile ilgisi 1514'te Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran Savaşıyla başlar. 1534'te Kanuni Sultan Süleyman'ın İran seferiyle Osmanlı egemenliğine giren Iğdır, bu dönemden sonra İran ve Osmanlı arasında sık sık el değiştirmiştir. 1639'da Kasr-ı Şirin Antlaşması'yla Sahat Çukuru'nda bulunan Revan ve çevresi Safavi hâkimiyetine girdi. Osmanlı İmparatorluğu 1718–1730 yılları arasında Lale Devri'ni yaşarken İran'da mezhep çatışmaları yaşanıyordu. Bu kargaşadan faydalanıp Revan'ı ele geçirmek isteyen Osmanlılar, 1724'te Revan ve çevresini yeniden egemenliği altına aldı. Kendini toparlayan Safavi Devleti Osmanlı'ya savaş açarak 1746'da Iğdır ve çevresini İstanbul Antlaşması'yla topraklarına geri kattı. Bu barıştan 1 sene sonra Nadir Şah'ın öldürülmesiyle Aras boylarında bağımsız hanlıklar kuruldu.[19]
Iğdır Erivan hanlığına bağlı olarak İran'ın elinde iken 1826-28 İran-Rus savaşı sonucunda imzalanan Türkmençay Antlaşmasıyla Rusya'ya verilmişti ve önce Ermeni Oblastı'na, 1849'dan beri de Erivan guberniyasına dahil idi.[20] Rus imparatorluğunda askeri valilerin yönettiği illere (vilayetlere) 'oblast', öteki normal vilayetler ise 'gubreniya' denirdi.[21]
1919-20'de Ermenilerin eline geçen Iğdır ile Kulp'un (Tuzluca), Kars'ın iki ilçesi haline getirilmesi Ermenilerle yapılan 1920'deki Gümrü Antlaşmasından sonradır.[22]
Ermeniler, bölgede bir Ermenistan Devleti kurmak için akla gelmedik işkence ve katliam yaparak bölgedeki Türk nüfusunu yok etmeye başlamışlardır. Bu katliamlardan günümüze birçok toplu mezar kalmıştır. 1986 yılında Prof.Dr. Enver KONUKÇU başkanlığındaki bir ekip merkez ilçeye bağlı Oba Köyü'nde bulunan bir toplu mezarı açarak Türk ve Dünya kamuoyuna göstermiştir. Daha sonraları Hakmehmet Köyü ile Gedikli Köylerindeki toplu mezarlar da açılmış, yetkililer tarafından tescil edilerek kamuoyuna sunulmuştur.
Oba köyü'nde olduğu gibi Küllük, Hakmehmet, Kadıkışlak gibi köylerde de toplu mezarların olduğu olayların canlı şahitleri tarafından yıllardan beridir anlatılmaktadır. Nihayet, 14 Kasım 1920 tarihinde 15. Kolordu Komutanı Kazım KARABEKİR komutasındaki kahraman Türk ordusunca, Ermenilerin Aras Nehrinin kuzeyine püskürtülmesiyle Iğdır ve çevresi kesin olarak Türkiye topraklarının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
1924 yılında ülke yönetimi yeniden yapılandırılırken, Beyazıt Vilayeti'ne bağlı bir nahiye, 1934 yılında Kars'a bağlı bir ilçe olan Iğdır, 1992 yılında Kars'tan ayrılarak İl olmuştur. Nitekim bölgede 14 Kasım tarihleri İlin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü olarak her yıl törenlerle kutlanmaktadır.

selda bağcan

yusuf


Ad Soyad: Selda Bağcan Doğum Tarihi: 1948 Nereli: Menteşe, Muğla Meslekler: besteci, şarkıcı
Selda Bağcan kimdir, Şarkıcı, besteci ve politik aktivisttir.
Selda Bağcan, 1948 yılında Muğla'nın merkez ilçesi Menteşe'de doğmuştur. Annesi öğretmen, babası veteriner hekimdir. Daha bir yaşına gelmeden anne babası van'a tayin oldu. Erkek kardeşi vardır.Öğrencilik yılları Ankara'da geçti. 10 yaşında gitar çalmayı öğrendi.

Ankara Üniversitesi Fen Fakültesinde Fizik Mühendisliği bölümünden 1971 yılında mezun oldu.

Üniversite son sınıfta iken amatörce müzik yapmaya başladı. Erkan Özerman sayesinde O yıl yaptığı ilk iki 45'lik plağı iyi iş yapınca profesyonel olarak müzik hayatına başladı. O tarihten itibaren yurt içi ve yurt dışında sayısız konserler verdi.
1972 yılında Dış İşleri Bakanlığının görevlendirmesiyle Bulgaristan'daki ALTIN ORFE (Golden Orfeus) festivalinde Türkiye'yi temsil etti.
İlk defa 1973 yılında batı Avrupa turnesini gerçekleştiren Selda Bağcan, 17 adet 45'lik plak çıkardı.
1979 ve 1980 yıllarında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)nin yurt dışı Demokratik kitle örgütü olan HDF (Halkçı – Devrimci Federasyonu) ile dayanışma içindeki SPD (Alman Sosyal Demokrat Parti) nin katkılarıyla Batı Avrupada çeşitli festivallere katıldı.

1980 ve 1987 yılları arasında pasaport verilmeyen sanatçı 1981 ve 1984 yılları arasında şarkılarından dolayı üç kez Metris Askeri Ceza ve Tutukevinde hapse girdi.
1986 yılında Peter Gabriel'in desteklediği The Womad Foundation (Word Of Music And Dance) Festivalinden davet aldığında pasaportu olmadığı için gidemedi. Fakat festival komitesi Selda Bağcan'nın bir şarkısına festival plağında yer verdi. Tüm dünya radyolarında çalınan festival plağındaki türküsünün beğenilmesiyle birçok ülkeden konser davetleri aldı.
1987 yılında Womad Vakfı'nın ısrarlarıyla pasaport alabildi. Ardından o yıl 13 Haziran Rotterdam Sanat Festivali (Poetry), 19 Haziran Womad ve Glastonbury Festivali, 20 Haziran Jubile Gardens (London), 25 Haziran Eurls Court (London), 26 Haziran Capital Radio Festivali konserlerini yaptı. 1988 de dört ay süren Batı Avrupa turnesinden sonra, 1989 ve 1990'lı yıllarda Belediyelerin kültür ve sanat hizmetlerinin davetlisi olarak kent festivallerinin yüzbin kişilik seyirci kitlesine hitap etti. Bu konserlerin en büyük özelliği biletlerinin ücretsiz ve halka açık olmasıydı.

1990 yılında Hollanda'dan Rasa Organition (Interkultureel Centrum)'un davetlisi olarak Utrech, Nijmegen, Tilburg şehirlerinde ve Yugoslavya'daki Prizren ve Priştine şehirlerinde konserler verdi. Aynı yıl dört kez İsrail'e giden şarkıcı Acco Festivalinde “Khan-el Umdan” adlı Osmanlı kalesinde ve Ehal Hatarbut konser salonunda iki ayrı konser ve iki ayrı televizyon programı yaptı. Ve Danimarka'nın Argus şehrindeki esintiler isimli festivale katıldı.
2000 yılında KÖLN ARENA'da AABF'nın (Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu) gerçekleştirdiği konserde yer aldı. Bu konser aynı anda aynı sahnede 2167 sanatçı olması nedeni ile GUİNESS rekorlar kitabına girdi. 2002 yılında Kudüs festivaline katıldı.
1976 yılında seslendirdiği ANADOLU FOLK ROCK tarzındaki türküleri ihtiva eden Türkülerimiz II adlı LP si Londra merkezli bir yapım firması tarafından Lp ve CD olarak tüm dünyada satışa çıktı.

Tarz olarak protest müziği benimseyen Selda Bağcan, kendi bestelediği şarkıları söylemeyi tercih ederken, bin yıllık anonim halk türkülerini çağdaş bir üslupla yorumlamasıyla da tanınıyor. Kendisini Türk insanının acılı sesi olarak nitelendiren sanatçı, halen İstanbul'da ikamet etmekte ve sahibi olduğu MAJÖR MÜZİK YAPIM şirketinin yöneticiliğini yapmaktadır.
1992 yılında çıkan “Ziller ve İpler” albümündeki “Ziller ve İpler” şarkısının sözleri Aysel Gürel'e aittir:
Selda Bağcan, 2000 yılında konser vermek üzere Antakya'ya giderken trafik kazası geçirerek ağır yaralandı ve uzun süre tedavi gördü. Bedeninin birçok yerinde kırıklar oluşan Selda Bağcan, uzun süre çelik iskelet yardımıyla yürümek zorunda kaldı.
2012 yılında Londra Olimpiyatları kapsamında düzenlenen Meltdown Festivali'nde sahneye çıktı.
1971 yılında “Adaletin Bu Mu Dünya” adlı sinema filminde Önder Somer, Süheyl Eğriboz ile oynarken Selda Bağcan'ı Jeyan Mahfi Tözüm seslendirmiştir.
1972 yılında “Afacan Harika Çocuk” adlı sinema filminde Sadri Alışık, Menderes Utku, Zeynep Aksu, Nubar Terziyan, Murat Soydan, Nedret Güvenç, Hulusi Kentmen, Aliye Rona, Feridun Çölgeçen, Mürüvvet Sim, Kayhan Yıldızoğlu ile beraber rol aldı.
1992 yılında Aytaç Arman, Halil Ergün, Levent Ülgen, Şerif Sezer'in oynadığı “Kurşun Adres Sormaz” sinema filminin müziklerini yapmıştır.

Filmleri :
1972 – Afacan Harika Çocuk (Selda) (Sinema Filmi)
1971 – Adaletin Bu Mu Dünya (Selda) (Sinema Filmi)
Müziklerini yaptığı Film:
1992 – Kurşun Adres Sormaz (Sinema Filmi)
45'lik Plakları :
1971 – Katip Arzuhalim Yaz Yare Böyle / Mapusanede Mermerden Direk
1971 – Tatlı Dillim Güler Yüzlüm / Mapusanelere Güneş Doğmuyor
1971 – Çemberimde Gül Oya / Toprak Olunca
1971 – Adaletin Bu Mu Dünya / Dane Dane Benleri
1971 – Seher Vakti / Uzun İnce Bir Yoldayım
1972 – Yalan Dünya / Kalenin Dibinde
1972 – Eyvah Gönül Sana Eyvah / Zalim Sevgililer Bu Sözüm Size
1973 – Bölemedim Felek İle Kozumu / Bülbül
1973 – Gesi Bağları / Altın Kafes
1974 – Nem Kaldı / Rabbim Neydim Ne Oldum
1974 – Aşkın Bir Ateş / O Günler
1974 – Anayasso / Bad-ı Sabah
1975 – Dostum Dostum / Yuh Yuh
1975 – Kaldı Kaldı Dünya / İzin İze Benzemiyor
1976 – Görüş Günü / Şaka Maka
1976 – Almanya Acı Vatan / Kıymayın Efendiler
1976 – Aldırma Gönül Aldırma / Suç Bizim
Albümleri:
1974 – Türkülerimiz 1 (yeniden yayımlanışı: 1995)
1975 – Türkülerimiz 2 (yeniden yayımlanışı: 1996)
1976 – Türkülerimiz 3 (yeniden yayımlanışı: 1998)
1977 – Türkülerimiz 4 (yeniden yayımlanışı: 1999)
1978 – Türkülerimiz 5 (yeniden yayımlanışı: 2001)
1979 – Türkülerimiz 6 (yeniden yayımlanışı: 2006)
1980 – Türkülerimiz 7
1982 – Türkülerimiz 8
1983 – Türkülerimiz 9
1985 – Türkülerimiz 10
1986 – Dost Merhaba
1987 – Yürüyorum Dikenlerin Üstünde
1988 – Özgürlük ve Demokrasiyi Çizmek
1989 – Felek Beni Adım Adım Kovaladı
1990 – Anadolu Konserleri: Müzikteki 20 Yılım (1 ve 2)
1992 – Ziller ve İpler – Akdeniz Şarkıları 1
1993 – Uğur'lar Olsun
1994 – Koçero (Ahmet Kaya ile birlikte)
1997 – Çifte Çiftetelli – Akdeniz Şarkıları 2
2002 – Ben Geldim
2004 – Denizlerin Dalgasıyım
2009 – Güvercinleri de Vururlar
2011 – Halkım

babil asma bahçeleri

yusuf
Milattan önceki dönemlerde yapılan, rivayete göre Suriye-Güneydoğu Anadolu bölgesindeki Mezopotamya'da yer alan Babil'in Asma Bahçeleri dünyanın yedi harikasından biridir. Asur Kraliçesi Semiramis tarafından inşa ettirildi

malabadi köprüsü

yusuf
Hem tasarım yönünden hem de mimari açıdan bir örneği daha bulunmayan Malabadi Köprüsü ziyaretçilerini kendisine hayran bıraktıracak bir görüntüye sahiptir. Uzun yıllar boyunca hayatta kalan başka bir deyimle tarihin eskitemediği köprü UNESCO'nun geçici miras listesinde bulunmaktadır.

ışık hadisesi

yusuf

UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne 2015 yılında dahil edilen ve Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin hocası İsmail Fakirullah'ın vefatı üzerine "Hocamın başucuna doğmayan güneşi neyleyim" diyerek 255 yıl önce türbesinde yaptırdığı ışık düzeneği

tuz gölü

yusuf
Tuz gölü, günümüzde ülkemizin tuz ihtiyacının %40'ının sağlandığı bölgedir. Göl bu sebep ile turistik ve ticari açıdan son derece önemli bir göl olarak bilinmektedir. Yüz ölçümü olarak Türkiye'nin en büyük ikinci gölü burasıdır. Göl, tektonik bir çukurluğun en derin bölgesinde yer alır ve etrafında platolar bulunur.

botan vadisi milli parkı

yusuf


Siirt'te yer alan ve doğal güzellikleri barındıran Botan Vadisi'nin Türkiye'nin 45'inci milli parkı ilan edilmesi, kentte sevinçle karşılandı.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzaladığı, Resmi Gazete'nin 15 Ağustos tarihli sayısında yayımlanan kararla "milli park" ilan edilen Botan Vadisi, Siirt merkez, Tillo ve Eruh ilçeleri sınırlarındaki yaklaşık 120 bin dönümden ve 29 kilometrelik güzergahtan oluşuyor.

Tarihi İpek Yolu'nun bir kısmının da bulunduğu Botan Vadisi Milli Parkı'nda, Yerlibahçe, Kayaboğaz, Kalender ve Koçlu köylerindeki kiliseler, Deyr mevkisindeki manastır ile 6'ncı yüzyılda inşa edilen Münzevi Mar Yakub Manastırı da yer alıyor.


Her mevsim ziyaretçilerine ayrı güzellik sunan, yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken yaklaşık 350 metre yükseklikteki Rasıl Hacar Tepesi'nden (Delikli Taş) izlenen milli park, Botan Çayı manzarası, doğal güzellikleri ve dinlenme alanlarıyla doğa tutkunlarının vazgeçilmez adresleri arasında bulunuyor.

Doğa Koruma ve Milli Parklar Siirt Şube Müdürü Nevzat Amcalar, yaptığı açıklamada, Botan Vadisi'nin "milli park" ilan edilmesinin, kentin kültürel varlıklarının turizme kazandırılması açısından önemli olduğunu söyledi.

Parkın kent merkezinden 3 kilometre uzakta bulunduğuna dikkati çeken Amcalar, "Milli parkın kent merkezine yakın olması, buradaki turizm potansiyelini daha da artıracaktır" dedi.

TARİHİ AKABE YOLU DA VADİDEN GEÇİYOR
Botan Çayı güzergahında uzayan kanyonun, Mezopotamya kültürünün kalıntılarını barındırdığını dile getiren Amcalar, "Asurlular 3 bin 500 yıl önce buradan geçen ve 'Akabe' dedikleri yolu, ticaret güzergahı olarak kullanmış" dedi.

Bölgenin mağara ve vadileriyle jeomorfolojik açıdan çok güzel yapıya sahip olduğunu anlatan Amcalar, şöyle konuştu:

"Vadideki Rasıl Hacar'ın kapsadığı doğal güzellik, Arizona'daki kanyonlardan çok daha ihtişamlı duruyor. Ayrıca Botan Vadisi, yaban hayatı ve endemik bitki çeşitlerinin var olduğu bir örtüye sahip. Botan, kültürel ve doğal güzellikleri barındırıyor. Su sporlarının yapılabileceği alanlar mevcut. Yamaç paraşütü, rafting ve doğa yürüyüşünün yapılabileceği çok güzel yerlerimiz var"

Herkesi ülkenin doğal güzelliği vadiyi görmeye davet eden Amcalar, "Botan Vadisi Milli Parkı uzun vadeli bir gelişim planıyla Siirt'e önemli ölçüde turizm getirisi kazandıracak. Doğanın tekrardan tahrip edilmeyeceği şekilde burayı koruma altına alacağız ve bundan sonraki çalışmalarımızla insanları buraya çekeceğiz" ifadelerini kullandı.



Tillo Belediye Başkanı İdham Aydın da bölgenin "milli park" ilan edilmesinin ilçeleri için de önemli bir gelişme olduğunu söyledi.

Bundan 4-5 yıl önce yaptıkları çalışmalarla, milli parkın altyapısının Tillo'da başlatıldığını belirten Aydın, "Türkiye'de 45 milli park mevcut. Bazı milli parkların pek çoğu işlev görmüyor. Çocukluğumda bu bölgenin her tarafı ormanlıktı. Tillo, hayvan ve insan baskısından orman vasfını yitirdi, çıplak bir toprak haline geldi. Milli park ilan edilen yerlerin ağaçlandırılması, yürüyüş yollarının düzenlenmesi, mağaraların işlevsel hale gelmesi için çalışmalıyız" diye konuştu.

Ilısu Barajı'nın su tutmasıyla büyük bir göl oluşacağına işaret eden Aydın, "Tillo kıyısında, milli park çerçevesinde bir vapur iskelesinin kurulmasını planlıyoruz" dedi.

Siirt'i Geliştirme ve Kalkındırma Derneği Başkanı Yusuf Eldemir, 4 yıldır doğa turizmi ve vadiye ilişkin çeşitli projeler üzerinde çalıştıklarını, bu kapsamda Botan'daki doğa yürüyüş yollarını haritalandırarak dijital ortama aktardıklarını belirtti.

Bölgenin doğaseverler için önemli bir yer olduğuna dikkati çeken Eldemir, şu ifadeleri kullandı:

"Vadi, Siirt ve bölge için önemli bir potansiyel ancak önümüzdeki süreç için bir tehlike arz ediyordu. Bu da beton ve yapılaşma riskiydi. Fakat milli park kararıyla yapılaşma riski ortadan kalktı. Kentte doğa turizminin önünü açan ve ilimizin geleceğini kurtaran bir karar oldu. Vadinin mili park ilan edilmesi çalışmasına katkı sunan yetkililere teşekkür ediyorum"

"SİİRT TURİZMLE ANILACAK"
Vatandaşlardan Zeki Eren ise kentin her köşesinin birbirinden değerli doğal güzelliklerle dolu olduğunu vurguladı.

Botan Vadisi'nin de önemli doğal güzelliklerin başında geldiğini anlatan Eren, şunları kaydetti:

"Vadinin milli park olması gerçekten şehrimize ayrı bir heyecan getirdi. Rasıl Hacar'ın fotoğraflarını sosyal medyada görenler, gelip buraları gezmek için can atıyor. Çünkü burada ayrı bir doğa güzelliği var. Buranın milli park ilan edilmesi sayesinde daha fazla ziyaretçi gelecek, turizm canlanacak, istihdam artacak, Siirt terör yerine turizmle anılacak. Şehrimize bu milli parkı kazandıranlara teşekkür ediyoruz"

Mehmet Tanrıyatapan da ender görülebilecek manzaraya sahip vadinin milli park ilan edilmesini memnuniyetle karşıladıklarını belirtti.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol