tekinsiztip

vurduğunuz gol olsun.

zonguldak'ın ilçesi. haritalarda ya da karayollarının tabelalarında "karadeniz veya kdz" ifadelerini göremiyor olsanız da, kaymakamlık ve belediye gibi resmi kurumlar isim ve logolarında bu ifadeyi kullanırlar.

ismi mitolojik kaynaklardaki herkül efsanesinden gelmektedir. herkül'e verilen 12 görevin sonuncusu ve en zoru hades'in ölüler ülkesinin bekçiliğini yapan kerberos'u yeryüzüne çıkarmasıydı. kerberos 3 başlı bir köpekti. herkül'ün başarıyla tamamladığı bu görev, ereğli'de bulunan cehennemağzı mağaralarında meydana gelmiştir. yani kaynaklar öyle diyor. ereğli'nin ismi de ülkemizdeki diğer ereğli'ler gibi kral heracles'ten değil herkül'ün kendisinden gelmektedir. zira yaşandığı söylenen bu olay sonrası adı "herakleia pontika" olmuştur.

zonguldak bölgesinde çıkarılmakta olan taş kömürü ilk olarak ereğli sınırları içerisinde bulunmuştur. ereğli'ye bağlı kandilli beldesinde hala kömür çıkarılmaktadır.

ülkemiz demir çelik sanayiinin en önemli şirketlerinden erdemir, şehrin bugünkü gelişmiş duruma gelmesinde büyük pay sahibidir.

osmanlı çileği, ereğli'nin simgesidir. diğer çileklere nazaran küçük ama aynı zamanda tatlı olmasıyla ünlü bir çilek çeşididir.

milli mücadele döneminin denizde yaşanmış yegane savaşı, ereğli kıyılarında meydana gelmiştir. o savaşın kahramanlarından alemdar gemisi de, aslına uygun olarak yapılarak sahil bandında sergilenmektedir.

ayrıca ereğli, deniz kuvvetleri açısından ülkemizin önemli noktalarından bir tanesidir.

doğal ve tarihi güzellikleri içerisinde barındıran güzel bir şehirdir.

ama işte en fazla ziyaret edilir, yaşayınca sıkılmanız olası. mesela ben sıkılıyorum şu an.

allahım siteye giriyorum ve adımı görüyorum, diyorum acaba kötü bir şey mi yaptım. neden? çünkü sessiz sedasız geçirdiğim lise yıllarımda bir defa ismimle idareye çağırıldım. onda da okuldan atılıyordum. travmatik hadise.

neyse tabi başlığı açınca hoş oluyorum. güzel bir sözlük ortamına girdiğimi hissediyorum sayenizde.

ne demişler;
"vergi devletin direği
bu direk milletin emeği!
söyle bu sözler doğru mu?
kutsal vergi memuru!"

zorladım, evet ama sana şiir yazarak teşekkür etmek istedim (bkz:kutsal vergi memuru).

gençliğe hitabe denildiğinde akla ilk gelen şüphesiz mustafa kemal atatürk'ün 20 ekim 1927'de türk gençliğine öğütler içeren konuşmasıdır.

nutuk'u mecliste yaklaşık 36 saatlik (6 güne yayarak) bir sürede okuyan gazi, bitirişi gençliğe hitabe ile yapmıştır.

“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir..." diye başlayan hitabe "Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asîl kanda, mevcuttur!" cümlesiyle sona ermiştir.

ismiyle beni benden almış olan yazar.

ancak sizleri olası bir yanlış anlaşılmadan kurtarmak isterim.
profil fotoğrafında bulunan taş orhun kitabelerinden gibi görünse de bu sadece bir benzerlikten ibarettir. aslında o taş, beyaz zenci'nin bu zamana kadar sözlükte açtığı başlıkların sıralı listesinden başka bir şey değildir. her günün şafağında yeni başlıkları bizzat kendisi eklemektedir.

bakın başlık diyorum, girilerinden bahsetmiyorum bile. o çünkü ayrı bir konu, kozmik bir mesele.

maşallah diyor, sevgilerimi iletiyorum.

başlığını görmek bile başıma ufak bir ağrı girmesine, sıkılmama sebep oluyor. umarım zamanla azaralak biter bu etkileri. binbir zorlukla aldığım fotoğraf makinemi ve bilgisayarımı çaldılar. üstelik arabanın bagajından, hem de ankara'nın göbeğinde. yazarken bile küfürler ediyorum içimden, amma mal sevdalısıymışsın demiyorsunuzdur umarım. giden bir sürü anı, emek... bir afet, kaza vs olsa da elimden gitse böyle bir üzüntü yaşamayacağımı biliyorum. birinin gelip haksız şekilde size ait bir şeyleri alması, maddi ve manevi açıdan kıymetli şeyleri hem de. hayallerimi erteledim ve ne zamana kadar ertelendi bilemiyorum. henüz kapatabilmeye yaklaşamadım bile o kayıpları. inanılmaz ağırıma gidiyor, polisin hiç bir şey yapmaması, formaliteden hareketleri; yakaladıklarımızı bile bir daha yapma deyip salıyoruz zaten demesi... çileden çıkaracak o kadar çok şey var ki konuyla alakalı. ünlü olsam veya tanıdıklarım olsa o eşyaların bulunacağını bilmek daha da üzüyor beni. konuyu hala açmaya çalışan densiz arkadaşlarımın olması da ayrı bir sıkıcı durum.

neyse, ahiret inancı olan insanım. ihmali olanlardan, çalanlardan hakkımı soracağıma inanıyorum. burada nasip olur mu bilmem ama orada.

tanımdan ziyade dert yanma oldu, dayanamadım bir an. sevgiler.

çernobilden 30 sene önce Çelyabinsk'te nükleer santral yakıtı üreten bir tesiste yine kaza meydana gelmiş ancak sovyetler bunu yıllarca dünya kamuoyundan saklamayı başarmışlardı.
çernobil kazası sonrası radyasyon yüklü bulutlar diğer ülkelere doğru yayılınca olayı saklamayı başaramadılar.
çelyabinsk'teki şirket mersin'de nükleer santral yapıyor şimdi.

çernobil sonrası gazetelerde öyle haritalar yer aldı ki, nükleer bulutlar tam da bizim sınırımıza kadar geliyorlar ve orada duruyorlardı. zamanla biraz daha gerçekçi haberler yapılmaya başlandı. bulutların trakya üzerinde olması ve yağmur yağması sebebiyle edirne'de sokağa çıkma yasağı uygulandı. ortaya pek çok iddia atıldı, edirne belediye başkanı "bizi yıpratmak istiyorlar." dedi.

çernobil, bir yaradır. devletin vatandaşını düşünmediğinin, önlem alma konusunda ne kadar umursamaz olduğumuzun ve yalan söylemenin bazı vicdanlara dokunmadığının bir kanıtıdır aynı zamanda.

aslanlı kapı zili. 90'ların sonunda görür olmuştum.

adalet belli bir standart dahilinde işlese böyle örnekler karşısında sinirlenmeyeceğiz sanıyorum. yoksa meyve suyu çalmak da suç. ancak milyonları çalmak, bir cep telefonu çalmak, insanların canını almak gibi suçlara nazaran oldukça masum durduğunu kabul ediyorum.

fakat meyve suyu çaldığı için polisin onları alıp adliyeye götürmesine tepki verilmesi bana pek doğru gelmiyor. çalmak, insana zamanla cesaret kazandıran ve kendine çeken bir eylem. meyve suyuyla başlayıp pahaca daha büyük şeyler çalmaya doğru gidebilir eylem.
meyve suyunun değerinin düşük olması gençleri haklı çıkarmıyor malesef. olayın sosyolojik boyutları, vatandaşının neden bu yönteme başvurduğu konusunda devletin gerekli çalışmaları yapıp önlemleri alması lazım. suçluyu topluma kazandırmak da devletin bir başka görevi.

Çoğunlukla tropik bölgelerde, göl ve deniz kenarlarında yaşayan bir kuş türüdür. Yerel adının çapkın olmasının nedeni, durup etrafı izlemeleridir.

Kaynak: https://www.kuslar.gen.tr/yali-capkini.html

şahanedir, her fark edeni şaşırtmayı başaran logodur. İhap Hulusi Görey tarafından tasarlanmıştır.

keşke bireysel konkordato da olsa, mesela 20 bin liralık kyk borcum için uygulamak isterim. çalışmıyorum zaten bu aralar, devletciğim yapsan ya şöyle şeyler. ben de eşe dosta üzüntüyle ilan etsem facebooktan falan.

bundan 10 sene önce falan babamın diş fırçasını kırdım yanlışlıkla. taşırken mi oldu artık neydi hatırlamıyorum. ancak çok üzüldüm ve babamın kızacağını düşündüm; kırılan bir yadigardı çünkü. zaten kırılmasının sebebi de sapının artık esnekliğini yitirmesiydi, gerçi bir on yıl öncesinde yitirmiş olabilir o esnekliği.

ingilizce öğretmeniyse ve siz de 14 yaşındaysanız, olur öyle şeyler.

ağız şapırdatmak, bu konuda büyük bir rahatsızlık çekiyorum hem de. gözüm dönüyor, sinirleniyorum; bu sebepten ötürü yemeklerimi tek yerim genelde.

ayrıca matkap ve elektrik süpürgesi sesi. bu ikisinden rahatsız olmamamın tek yolu işi benim yapmam.

öncelikle selamûn aleyküm arkadaşlar... (bkz:dj dikkat)

kelimeleri israf ediyoruz.

need for speed: porsche unleashed (2000)
şu oyunda korna çala çala giderdim, yaş daha 9 tabi. hızlı delikanlılardık.

gidişinin ardından zico'lu fenerbahçe sezona istenen coşkuyla başlayamamıştı ve "ruhunu gönder tuncay" pankartı tribünde yer bulmuştu. tuncay = coşku demekti. sadece fenerbahçe için değil, milli takım için de durum böyleydi.

2008 avrupa şampiyonası'nda çek cumhuriyeti maçında yardımcı hakemin bayrağının değişmesi için attığı depar unutulmazdır. maç sonu futbolculardan bazıları tuncay'ın orada koşmasının takımı ateşlediğini söylemişlerdi.


50.saniyeden sonra o koşuyu görebilirsiniz.

insan ne ile yaşar - tolstoy. açıkçası benim gibi 20lerinin sonuna gelmişseniz almayın derim. ufuk açıcı olmaktan ziyade sonunu tahmin edebileceğiniz, ders almanızı isteyen hikayelerden oluşan ince bir kitap. ben 7 yaşından beri sır kapısı, sırlar dünyası falan izlemiş adamım; hikayenin ibretini başında çözüyorum zaten.