haber alma ve yayma özgürlüğünün en etkili aracı olan basın, demokratik hayatımızın vazgeçilmez unsurlarından birisidir. toplumsal değerlere saygılı, sorumluluk bilinci içinde tarafsız bir anlayışla görevini yerine getiren özgür basın, demokratik toplum düzeninin korunmasının en büyük güvencesidir.
bu duygu ve düşüncelerle bölgemizde faaliyet gösteren yerel gazete , televizyon, radyo, dergi, internet gazeteleri ve haber ajanslarının temsilcileri olmak üzere bıkmadan, usanmadan, zor koşullarda, büyük bir özveriyle görevlerini yerine getiren tüm değerli basın çalışanlarımızın 24 temmuz gazeteciler ve basın bayramını kutlar; sağlık, başarı ve esenlikler dilerim.
100 yıl önce dadaşlar diyarından dünyaya böyle ilan edildi. “Milli Sınırlar İçinde, Vatan Bir Bütündür Parçalanamaz.”
#ErzurumKongresi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmetle ve minnetle anıyorum.
#ErzurumKongresi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmetle ve minnetle anıyorum.
cemil Meriç, 12 Aralık 1916 tarihinde, Reyhanlı, Hatay'da dünyaya geldi. Balkan Savaşları sırasında Dimetoka'dan göçmüş bir ailenin çocuğu idi. Babası, Dimetoka'da hakimlik yapan Mahmut Niyazi Bey, annesi Zeynep Ziynet Hanım'dır. Babası Mahmut Niyazi Bey Antakya'da Ziraat Bankası Müdürlüğü ve mahkeme reisliği yapmıştır. Yedi yaşına kadar Antakya'da yaşayan Cemil Meriç, babasının memuriyetten ayrılması üzerine ailesi ile birlikte Reyhanlı'ya döndü.
İlk ve orta dereceli öğrenimini Hatay'da tamamlamasının ardından İstanbul'da bulunan Pertevniyal Lisesi'ni okuyan Meriç, bu sırada Nazım Hikmet ve Kerim Sadi başta olmak üzere dönemin solcu aydınlarıyla tanıştı. Bu okulu bitirmesinin ardından İstanbul Üniversitesi'nde Felsefe eğitimi aldı.
Geçim sıkıntısı nedeniyle 1937'de İskenderun'a döndü. iskenderun'da bir süre öğretmenlik ve Tercüme Kalemi'nde reislik görevlerinde bulundu. Türk Hava Kurumu'nda sekreterlik, belediyede kâtiplik gibi geçici işlerde çalışan Meriç, 1939 Nisan ayında Hatay hükümetini devirmek iddiasıyla tutuklanıp Antakya'ya götürüldü; idam talebiyle yargılandı; iki ay sonra beraat etti. 1940 yılında tekrar okumaya dönerek İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü bitiren Meriç, 1942-1945 yılları arasında Elazığ'da, 1952-1954 yılları arasında ise İstanbul'da Fransızca öğretmenliği görevinde bulundu.
1940'ta İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu'na burslu olarak kabul edildi, iki yıl bu kurumda öğrenim gördü. 1941'den başlayarak İnsan, Yücel, Gün, Ayın Bibliyografyası dergilerinde yazıları yayımlamaya başladı.
1983'te eşi Fevziye Hanım'ı kaybeden Meriç, aynı yıl Ağustos ayında beyin kanaması geçirdi ve sol tarafına felç indi. Sağlığında basılan son eserleri Işık Doğudan Gelir (1984) ile Kültürden İrfana (1985) oldu. 13 Haziran 1987'de hayatını kaybetti. Cenazesi, Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir.
2004 yılında Üsküdar Belediyesi'nin açtığı kültür merkezine, 2012 yılında Hatay'daki il kütüphanesine adı verilmiştir. Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde doğduğu ev müzeye dönüştürülmüştür. 2013'te İzmir'de bir ortaokula ismi verildi.
YOLCU
Bugün son sinek de soğuktan öldü
Son gül soldu,son yaprak döküldü
Ay bulutların içine gömüldü
Son ahbap da diyar-ı ahirete göçtü
Bir bu heyhula kaldı buracıkta
O da ölümünü bekliyor küçük bir odacıkta
Bir damla su misali küçük bir kovacıkta
Bir mezardır istediği kdüz bir ovacıkta
Halini soran yok mu bu kimsesize
Sorarlar bir gün bunun hesabını size
Muhtaç bu garip bir çift söze
Basar bağrını küçük bir köze
İlk ve orta dereceli öğrenimini Hatay'da tamamlamasının ardından İstanbul'da bulunan Pertevniyal Lisesi'ni okuyan Meriç, bu sırada Nazım Hikmet ve Kerim Sadi başta olmak üzere dönemin solcu aydınlarıyla tanıştı. Bu okulu bitirmesinin ardından İstanbul Üniversitesi'nde Felsefe eğitimi aldı.
Geçim sıkıntısı nedeniyle 1937'de İskenderun'a döndü. iskenderun'da bir süre öğretmenlik ve Tercüme Kalemi'nde reislik görevlerinde bulundu. Türk Hava Kurumu'nda sekreterlik, belediyede kâtiplik gibi geçici işlerde çalışan Meriç, 1939 Nisan ayında Hatay hükümetini devirmek iddiasıyla tutuklanıp Antakya'ya götürüldü; idam talebiyle yargılandı; iki ay sonra beraat etti. 1940 yılında tekrar okumaya dönerek İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü bitiren Meriç, 1942-1945 yılları arasında Elazığ'da, 1952-1954 yılları arasında ise İstanbul'da Fransızca öğretmenliği görevinde bulundu.
1940'ta İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu'na burslu olarak kabul edildi, iki yıl bu kurumda öğrenim gördü. 1941'den başlayarak İnsan, Yücel, Gün, Ayın Bibliyografyası dergilerinde yazıları yayımlamaya başladı.
1983'te eşi Fevziye Hanım'ı kaybeden Meriç, aynı yıl Ağustos ayında beyin kanaması geçirdi ve sol tarafına felç indi. Sağlığında basılan son eserleri Işık Doğudan Gelir (1984) ile Kültürden İrfana (1985) oldu. 13 Haziran 1987'de hayatını kaybetti. Cenazesi, Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir.
2004 yılında Üsküdar Belediyesi'nin açtığı kültür merkezine, 2012 yılında Hatay'daki il kütüphanesine adı verilmiştir. Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde doğduğu ev müzeye dönüştürülmüştür. 2013'te İzmir'de bir ortaokula ismi verildi.
YOLCU
Bugün son sinek de soğuktan öldü
Son gül soldu,son yaprak döküldü
Ay bulutların içine gömüldü
Son ahbap da diyar-ı ahirete göçtü
Bir bu heyhula kaldı buracıkta
O da ölümünü bekliyor küçük bir odacıkta
Bir damla su misali küçük bir kovacıkta
Bir mezardır istediği kdüz bir ovacıkta
Halini soran yok mu bu kimsesize
Sorarlar bir gün bunun hesabını size
Muhtaç bu garip bir çift söze
Basar bağrını küçük bir köze
Ülkemizde ve dünyanın dört bir yanında zor zamanlarda insanlara umut olan, ihtiyaç sahiplerine yardım eli uzatan Türk Kızılay'ının 151. kuruluş yıl dönümünü kutluyorum.
1844'te açılan 1971'de kapatılan 127 yılda 1000 mezun veren, ortodoksların din adamı yetiştirdiği heybeliada ruhban okulu.
bizdede dinini yaşamak isteyen müslümana çomar, hristiyana ise yenilikçi devrimci denir.
Üstadın talebesi, ince düşüncenin şairi Cahit Zarifoğlu'nu vefatının yıl dönümünde saygı ve rahmetle anıyoruz…
Birçok Tür Bir Tek Gezegen, Bir Tek Gelecek
Birleşmiş Milletler, 2010 yılını Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Yılı ilan etti. Dünya üzerindeki biyoçeşitliliğin korunmasının önemine dikkat çekmek üzere 2010 yılı Dünya Çevre Günü'nün ana konusu
“Birçok Tür, Bir Tek Gezegen, Bir Tek Gelecek” olarak belirlendi.
Birleşmiş Milletler Örgütü 1972 yılında İsveç'in başkenti Stockholm'de 133 ülkenin katılımı ile düzenlediği zirvede, 5 Haziran tarihinin “Dünya Çevre Günü” olmasını oybirliği ile kabul etti. O tarihten bu yana çevre sorunlarına kamuoyunun dikkatini çekmek, halkın katılımını geliştirmek ve politik ilgiyi arttırmak üzere dünya genelinde çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.
Dünya üzerinde 5 ile 100 milyon arasında tür olduğu varsayılmaktadır. Günümüze kadar sadece 2 milyon türün keşfedildiği düşünülürse üzerinde yaşadığımız Gezegen ve diğer türler hakkındaki bilgilerimizin yetersiz olduğu ortaya çıkmaktadır. Bilinen 17.291 bitki ve hayvan türü azalarak nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya iken, sayıları artan birkaç türden biri de insanoğludur.
Bu tükenişin sorumlusu insandır. Çeşitli gerekçelerle ormanlar, tarım alanları, meralar, sulak alanlar, tahrip edilmekte, balık stokları azalmakta, Dünyanın ısınmasına neden olan gazlar atmosfere karışmaktadır. Bunların sonucunda da, türler doğal hızlarından 1.000 kat daha hızlı bir şekilde yok olmaktadır. Dünya üzerindeki tür çeşitliliği bize gıda, ilaç, giysi, yakıt gibi çok sayıda fayda sağlamaktadır. Bahçemizdeki böcekten, yol kenarındaki çimene kadar her türlü canlının birbiriyle bağlantısı vardır. Bu nedenle Birleşmiş Milletler 2010 Yılını Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Yılı, 2010 Yılı Dünya Çevre Günü'nün ana konusunu “Birçok Tür, Bir Tek Gezegen, Bir Tek Gelecek” olarak belirledi.
Bizler de TEMA Vakfı olarak gönüllülerimizin desteğiyle, 2010 Yılı Dünya Çevre Günü'nünde Türkiye'nin dikkatini biyoçeşitliliğin önemine çekmeyi hedefliyoruz.
Dünya Çevre Günü'nü Kutlarken, Herkes Alması Gereken Önlemleri Düşünmeli Çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miraslardan biri kuşkusuz temiz, sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre olması dileğiyle Dünya çevre günü kutlu olsun.
Birleşmiş Milletler, 2010 yılını Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Yılı ilan etti. Dünya üzerindeki biyoçeşitliliğin korunmasının önemine dikkat çekmek üzere 2010 yılı Dünya Çevre Günü'nün ana konusu
“Birçok Tür, Bir Tek Gezegen, Bir Tek Gelecek” olarak belirlendi.
Birleşmiş Milletler Örgütü 1972 yılında İsveç'in başkenti Stockholm'de 133 ülkenin katılımı ile düzenlediği zirvede, 5 Haziran tarihinin “Dünya Çevre Günü” olmasını oybirliği ile kabul etti. O tarihten bu yana çevre sorunlarına kamuoyunun dikkatini çekmek, halkın katılımını geliştirmek ve politik ilgiyi arttırmak üzere dünya genelinde çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.
Dünya üzerinde 5 ile 100 milyon arasında tür olduğu varsayılmaktadır. Günümüze kadar sadece 2 milyon türün keşfedildiği düşünülürse üzerinde yaşadığımız Gezegen ve diğer türler hakkındaki bilgilerimizin yetersiz olduğu ortaya çıkmaktadır. Bilinen 17.291 bitki ve hayvan türü azalarak nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya iken, sayıları artan birkaç türden biri de insanoğludur.
Bu tükenişin sorumlusu insandır. Çeşitli gerekçelerle ormanlar, tarım alanları, meralar, sulak alanlar, tahrip edilmekte, balık stokları azalmakta, Dünyanın ısınmasına neden olan gazlar atmosfere karışmaktadır. Bunların sonucunda da, türler doğal hızlarından 1.000 kat daha hızlı bir şekilde yok olmaktadır. Dünya üzerindeki tür çeşitliliği bize gıda, ilaç, giysi, yakıt gibi çok sayıda fayda sağlamaktadır. Bahçemizdeki böcekten, yol kenarındaki çimene kadar her türlü canlının birbiriyle bağlantısı vardır. Bu nedenle Birleşmiş Milletler 2010 Yılını Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Yılı, 2010 Yılı Dünya Çevre Günü'nün ana konusunu “Birçok Tür, Bir Tek Gezegen, Bir Tek Gelecek” olarak belirledi.
Bizler de TEMA Vakfı olarak gönüllülerimizin desteğiyle, 2010 Yılı Dünya Çevre Günü'nünde Türkiye'nin dikkatini biyoçeşitliliğin önemine çekmeyi hedefliyoruz.
Dünya Çevre Günü'nü Kutlarken, Herkes Alması Gereken Önlemleri Düşünmeli Çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miraslardan biri kuşkusuz temiz, sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre olması dileğiyle Dünya çevre günü kutlu olsun.
İstanbul'un Fethi'nin 566. yıl dönümünü kutluyor, Fatih Sultan Mehmet Han ve bize bu toprakları vatan kılan bütün ecdadımızı rahmet ve saygıyla anıyorum. 29 Mayıs 1453
Millet iradesinin yok sayıldığı 27 Mayıs 1960 darbesini kınıyor, demokrasi şehitlerimiz Merhum Başbakan Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'yu rahmetle anıyorum. Milletimizin bir daha böylesi kara günler yaşamamasını temenni ediyorum.
eserleri ve mücadelesi ile türk gençliğine nesillerdir şuur ve ilham veren mukaddes emanetin fikir bekçisi üstad necip fazıl kısakürek'i vefatının sene-i devriyesinde rahmet ve minnetle yad ediyorum.
Yüzyıldan fazla bir geçmişi olan Türk müzeciliği ilk zamanlar yalnız İstanbul'da ve belirli bir kesime seslenirken sonradan yurt düzeyine yayılmıştır. Bugün çağdaş batılı müzelerle boy ölçüşecek düzeye erişmiştir. Uzun bir süre camilerde, medreselerde, yıkık binalarda çeşitli zorluklarla müzeciliğimizi sürdüren Anadolu'nun müzecilerine bugün çok şey borçlu olduğu-muzu belirtmeliyiz.
Eski ve yıpranmış müzelerimizin yerine kültür birikiminin zengin olduğu il ve ilçelerde yapılan yeni modern müzelerimiz o kadar çoğalmıştır ki ülkemizi ziyaret eden yabancı turistler bile bu gelişmeyi şaşkınlıkla karşılamaktadırlar. Bu çoğalma Türkiye'de turizmin gelişmesine bağlanabilir.. Ya da kalkınma harekelerinin normal sonucu olarak kabul edilebilir.
Devletin bunca katkı ve ilgisine rağmen halkımızın müzelere olan ilgisi üzülerek belirtelim ki aynı oranda olmamıştır. Özellikle büyük müzelerimizde yerli ziyaretçi sayısı yabancılardan çok az olmuştur. Bunun nedenleri arasında on beş, yirmi yıl öncesine kadar özellikle Anadolu müzelerinin elverişsiz yapılarda ve tamamen bir depo görünümünde olmaları ve bu durumun insan üzerinde yarattığı kötü iz olabilir. Durum şimdi öyle değildir.
Müzeler artık geçmişle aramızda kültür köprüsü kurulan eğitim yerleri olmuştur. Günümüzden yüzlerce yıl önce yaşamış insanların kültürleri, yaşayış biçimleri hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Müzeler yalnız geçmişteki kültür varlıklarının sergilendiği yer değil, aynı zamanda Etnografya, fen, doğa ve folklor müzelerinde yakın geçmişin sanat ve zeka ürünlerinin ortaya konduğu yerlerdir.
Müzelerimizin görevlerinden biri kültürel varlıkları korumak ise diğeri eğitimdir.
Polonya'daki bir müzenin önündeki şu yazı müzenin önemini çok güzel açıklıyor «Geçmiş, gelecek içindir»
Eski ve yıpranmış müzelerimizin yerine kültür birikiminin zengin olduğu il ve ilçelerde yapılan yeni modern müzelerimiz o kadar çoğalmıştır ki ülkemizi ziyaret eden yabancı turistler bile bu gelişmeyi şaşkınlıkla karşılamaktadırlar. Bu çoğalma Türkiye'de turizmin gelişmesine bağlanabilir.. Ya da kalkınma harekelerinin normal sonucu olarak kabul edilebilir.
Devletin bunca katkı ve ilgisine rağmen halkımızın müzelere olan ilgisi üzülerek belirtelim ki aynı oranda olmamıştır. Özellikle büyük müzelerimizde yerli ziyaretçi sayısı yabancılardan çok az olmuştur. Bunun nedenleri arasında on beş, yirmi yıl öncesine kadar özellikle Anadolu müzelerinin elverişsiz yapılarda ve tamamen bir depo görünümünde olmaları ve bu durumun insan üzerinde yarattığı kötü iz olabilir. Durum şimdi öyle değildir.
Müzeler artık geçmişle aramızda kültür köprüsü kurulan eğitim yerleri olmuştur. Günümüzden yüzlerce yıl önce yaşamış insanların kültürleri, yaşayış biçimleri hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Müzeler yalnız geçmişteki kültür varlıklarının sergilendiği yer değil, aynı zamanda Etnografya, fen, doğa ve folklor müzelerinde yakın geçmişin sanat ve zeka ürünlerinin ortaya konduğu yerlerdir.
Müzelerimizin görevlerinden biri kültürel varlıkları korumak ise diğeri eğitimdir.
Polonya'daki bir müzenin önündeki şu yazı müzenin önemini çok güzel açıklıyor «Geçmiş, gelecek içindir»
(bkz:daha güzel olacak)
Bütün ümidim gençliktedir. Her kafanın anlamaktan aciz olduğu yüksek bir varlıktır Gençlik, Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.
Tarlasında, bahçesinde, gece gündüz demeden çalışarak ailesine, evine ve ülkemize üretimle destek veren kıymetli çiftçilerimizin dünya çiftçiler günü kutlu olsun.
Hayatı Bizler için daha Sağlıklı Kılmak için Mesleğini Fedakarca ifa Eden Ebe, Hemşire ve Sağlık Çalışanlarımıza Minnettarız.
Şanlı tarihimizin kutlu zaferi Kut'ül Amare Zaferi'nin 103. yıl dönümünü kutluyor, kahraman şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle yâd ediyorum.
23 Nisan 1920, milli iradeyi her türlü gücün üstünde tutan milletimiz için, milli iradenin dışında ve üstünde hiçbir gücün, hiçbir yönetimin, hiçbir vesayetin tanınmayacağının ve tam bağımsızlık yolunda ilerleyişimizin ilanıdır. Kurtuluş Savaşı'nda kahramanlık destanı yazan aziz milletimiz, Cumhuriyet'in kuruluşunun ardından her alanda hızla gelişmeyi ve ilerlemeyi ilke edinmiş; Türkiye bugün, dünyanın saygın ve örnek ülkelerinden bir durumuna gelmiştir. Milli egemenliğimizin temelleri atılırken, aziz milletimiz her yaştan ferdiyle zafere ve Cumhuriyetimizin kuruluşuna uzanan yolda birlik ve beraberlik içinde yılmadan mücadele vermiştir. 'Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. İstiklal Harbimizin Başkomutanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ilk Başkanı, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal ile tüm şehit ve gazilerimizi rahmetle, minnetle yad ediyorum. Tüm çocuklarımızın, tüm dünya çocuklarının bu müstesna bayramını gönülden tebrik ediyorum.
Vatanımızın bağımsızlığı ve milletimizin bütünlüğü uğruna mücadele ederek şehadet şerbeti içen Aziz Şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. 14 Nisan şehitler haftası
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?