confessions

mavi portakal

1. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 7
  2. takipçi 5
  3. puan 0

bana ne yaptın

scissorhands
cem adrian'ın kayıp çocuk masalları albümünde yer alan parça.

sessiz, yorgun, ağır, göz kapaklarım kapanıyor yine… yine…
yıkık, dökük, bu şehrin duvarları birer birer üstüme yıkılıyor yine…yine…
kuş sürüleri terk ederken bu şehri, ardında yoksul ve kimsesiz çocuk gibi bırakıyor yine… yine…
ve sonbahar sinsice yaklaşarak peşinde köpek gibi bir yalnızlığı üstüme sürüklüyor yine… yine…
sözler hep yalan! yeminleri unut!
bir veda bir sebepsiz tokat gibi çarpıyor yine… yüzüme…
şarkılar yalan! duyduklarını unut!
bir hikaye rüzgarın ellerinde savruluyor yine… yine...
kestim! akıttım! damarlarımdaki kanımda akan o kirli siyah yalanları... olmadı!
sildim! çıkardım! yüzümden kazıdım yüzüme çizdiğin o siyah, derin yazıları... olmadı!
kustum! tükürdüm! içimde senden kalan o keskin o acıtan hatıraları... olmadı!
söktün! defalarca diktim! o küçük ellerinle açtığın ve sızlayan bütün yaralarımı... olmadı!
bana ne yaptın? ne yaptın? ne yaptın? ne yaptın çocuk!
niye yaptın? niye yaptın? niye yaptın çocuk!
göremiyorum, duyamıyorum, artık dokunamıyorum çocuk.
anlatamıyorum, anlatamıyorum, artık ağlayamıyorum çocuk.
inanmıyorum, inanmıyorum, artık inanamıyorum çocuk.
bilmiyorum, bilmiyorum, artık sevemiyorum çocuk.
ne yağmur, ne kar, ne yüzüme vuran rüzgar, canımı yakan, acıtan sonbahar, daha dinmedi çocuk!
seni silmedi çocuk!
alev alev yanan, kirpiklerinden saçılan kıvılcımlarınla başlayan
bu yangın daha sönmedi çocuk!
sönemedi çocuk!
bu viran şehirde, bu viran hikaye henüz bitmedi! bitmedi, bitmedi, bitmedi çocuk! bitemedi çocuk!
bu aciz şarkılar, bu aciz dualar, seni geri... getirmedi, getirmedi, getirmedi çocuk... dönmedin çocuk!
bana ne yaptın? ne yaptın? ne yaptın? ne yaptın çocuk!
bunu niye yaptın? niye yaptın? niye yaptın? niye yaptın çocuk!

leylim leylim

scissorhands
ahmet arif'in leyla erbil'e olan taparcasına sevgisini ilmek ilmek işlediği mektuplar.

"ve biz, milyarlarca, aşkın, yalanın, alçaklığın, kahramanlığın; kapıları, kapakları, kuş uçurmaz uzaklıkları ve ayrılıklarıyla, kahrolası yasaklarıyla, bu acayip kaos karanlığında, biz ikimiz! iki müthiş hasret, iki parça can... ve canımda o ölüm namussuzu... bütün bunları, abstrait şiir haysiyetine halel getirmeden işleyebiliyorum. bana bu kudreti verdiğin, beni ben ettiğin için sana teşekkür etmek, galiba pek resmi kaçar. hatta ben, züppelik diyorum buna. ben, senin için, ancak her şeyimi, bütün mevcut kıymet hükümlerini ve canımı feda etmekle belki biraz hafiflemiş olurum. yine de ödemiş, karşılık vermiş olamam... bu, hem çok acı, hem de şaheser bir ruh hali. kimselere mecbur olmadım, olmam da. yiğitliğim ve rivayet olunan erkekliğim bundandır... ama senin mecburun olmak, beni hiç mi hiç küçültmüyor. aksine yüceltiyorsun, insan ediyorsun, yaşatıyorsun..."

kazım baran yılmaz

hippizibidi
Şu an Türk edebiyatının (bkz:alper gencer) ile birlikte en yetenekli genç şairi.

Bir şiiri;

Karşımda oturuyorsun işte, bütün dünya karşımda oturuyor. Sana kimlik kazandıran şeyler, sana dahiller, senden hariçler, üzerinden açıklanabilecekler ve üzerinden açıklanabildiklerin.

Hepsi karşımda oturuyor. Yalnız yüzün yok.

Büyük kayıpların yankısı da büyük olur. Derin yaraların tedavisi uzun sürer. Ağır sözleri taşımak beden gücünü aşan olağanüstü dirayet gerektirir.

Karşımda oturuyorsun bu, güneş tutulmasından sonraki en seyirlik vaka. Hiddetin karşımda oturuyor, zafer sarhoşluğun, acizane galibiyetin, geldiğin son noktan. Yalnız şevkatin yok.

Yedi milyarda bir ihtimal gerçekleşiyor, beni sen defnediyorsun. Oysa her şey ne kadar da mümkün görünüyor, bakış açını biraz değiştirdiğin zaman. Senin hiç bilmediğin bir coğrafyada, daha önce hiç gitmediğin bir şehirde, adını bile duymadığın bir ırka mensup doğar, hayat bulur ve sona erebilirdim. Senden önceki herhangi bir yüzyıla yayılabilir veya senden sonraki herhangi bir yüzyılda bulunabilirdim. Belki de denk gelmekti kusur, aynı zamana, aynı coğrafyaya, aynı şehre ve aynı masaya.

Karşımda oturuyorsun, bir mucizenin alışılagelmiş bu hali belki sadece beni şaşırtıyor. Bir ben tanıklık ediyorum dünyanın bu akıl almaz ihtimaller döngüsüne. Silik şaşkınlığın, önemini yitirmiş esefin, hatırlanmayan hayretin de karşımda oturuyor. Yalnız itimadın yok.

Bir şey söylemek güç, göstermek imkansız. Algının hüküm sürdüğü bu evrende kimse yettiği kadar değil, dilediği kadar bilge. Her şeyin son bulacağı o makus günü düşün. Bir sabah uyandığına gövdene kıyafetlerinin yerine toprak ve nemli kili giyineceğin o geri dönüşüm haddini. Yaşamı herhangi bir şey uğruna heba etmenin uzunca bir meseleyi anlatmanın en kısa yolu olduğunu. Bazen aradaki bir masa boyu mesafenin dünyanın en uzun mesafesi olabileceğini ve onu yalnızca kelimelerin aşabileceğini.

Karşımda oturuyorsun bu adaletsiz müsabakanın galibi çoktan belli. Ölçü birimlerinin hiçbir önemi yok, istatistiklerinde. Sebebine ilişkin izlenim ve sonuna sadık değerlendirmelerinde.

Çünkü insan bedeni her nerede ikamet ederse etsin, asıl adresi beyninin içinde kendini yerleştirdiği yerde.

Karşımda oturuyorsun ve bu yalnızca bana göre öyle…

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol