dumlupınar denizaltısı

mavikaranlik
4 Nisan 1953 tarihinde çanakkale boğazı açıklarında, 96 mürettebatı ile birlikte batan, 81 mürettabatının şehit olduğu denizaltımızdır.

İligli tarihti denizaltımız İsveç bandıralı bir gemi ile çarpışmıştır. O tarihte hava şartları çok zorlu idi, sis ve yağmur tüm yardım imkanlarını sıfırlayacak seviyede yoğundu. Çarpışma sırasında 22 kişi hariç tüm mürettebat hayatını kaybetmişti. Asıl trajik olaylarda bundan sonra başlıyor olacaktı. torpidoda sıkışarak bekleyen 22 kişi yüzeye bir şamandıra fırlatarak içerisindeki telefon kablosu aracılığıyla merkezle iletişime geçtiler.

Merkezden kendilerini şu şekilde bir uyarı yapıldı:

"Gerekmedikçe konuşmayın, türkü söylemeyin ve sigara içmeyin"

Merkez bu şekilde uyarı yapmış olsa da aslında bir gerçek vardı, o zamanın teknoloji ise sıkışarak bekleyen bu 22 askerimizi kurtarmanın bir imkanı yoktu. vakit geçtikçe askerlerin umudu tükenmişti. O ara merkezden tekrar bir mesaj daha aldılar:

"Rahatça konuşabilirsiniz, türkü söyleyebilirsiniz, sigara içebilirsiniz"

İşte o zaman askerlerimizde durumu anlamıştı. 22 kahraman askerimizin son sözleri "herşey buraya kadarmış kumandan, birer cigara yakalım mı?" oldu.

Her ne kadar tüm ülke seferber olsa da maalesef kurtarılamayacak oldukları belli idi. Kurtarma gemisi olaydan 12 saat sonra olay yerine gelmiş, 25 saat sonra ise anca sabitlenebilmişlerdi. O ara telefon kablosu ile iletişim imkanları da kablonun kopması nedeniyle kesildi. Dumlupınar batığı 100 metre kadar bir derinlikteydi, dalgıçlar batığa ulaşmayı denedilerse de nafile idi. Havanın kötü olması, su altı dalgalarının yoğunluğu sebebiyle dalgıçlar savruluyordu.

Tam olarak 11 dalış denemesi yapıldı, sadece 1 tane dalgıç 80m kadar aşağıya inmeyi başardı fakat basınç nedeniyle şuurunu kaybetti.

Artık 3 gün süren çalışmalar sonucunda Milli Savunma Bakanlığı artık kurtarma çalışmalarını durdurduğunu ve umutların kesildiğini bildirdi.

22 asker ölüme terkedilmişti.



Kazadan sonra geriye askerlerimiz ile merkez arasında kayıtlara geçen şu konuşma kaldı:

- Alo... Dumlu?

- Evet... Dumlu.

- Efendim hava biraz fenalaştı.

- Morallerinizi bozmayın. O hava size daha 2 gün yeter. Sen çocukları yatır. Sigara içmeyin.

- Yok efendim, hepsi yatıyor. Sigara da içmiyoruz. Işık da yok. Karanlıktayız.

- İhtiyaç lambalarını kullanmayın, ileride lazım olacak.

- Kullanmıyoruz zaten. Birinin ışığı çok zayıfladı.

Yarım saat sonra tekrar denizaltıyla bağlantı kurulmaya çalışıldı. Ancak cevap olarak sadece inilti, ilahi ve Allah sesleri geliyordu.

Maalesef 4 Nisan 1953 tarihi ülkemizin en kara günlerinden birisi olarak tarihe geçti.

(bkz:ah bir ataş ver) türküsünün acıklı hikayesini de öğrenmiş oldunuz.

bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol