Gözünden akacak tek yaş kahkahadan aksın.
Bilerek ve isteyerek terk ettiğim, geri dönmeyi de kesinlikle düşünmediğim platform. Bayağı kalbim kırılarak ayrılmıştım.
Martılara simit attım bugün
Sevabı senin olsun
Sözleri okurken gayri ihtiyari rap şarkısı gibi okudum. Videoyu açınca fark ettim ki yerinde bir tahmin olmuş. (Güneş gözlüklü emoji)
Türkiye'den örnek verilmesi gerekirse kerim tekin, barış akarsu, uzay hepari gibi isimlerin de katıldığı kulüp.
Sık sık düşündüğüm konu.
Edit: sanırım sebebini açıklamalıyım. Başka bir ülkeye gittiğimde vatandaş muamelesi görmeyeceğimden eminim. Zaten öyle bir beklentim de yok. Başka bir ülkede yaşama prosedürlerini pek çok 'Türk vatandaşı'ndan iyi bildiğime de eminim. Maalesef ki Almanya, Kanada, Fransa, İngiltere, Amerika gibi gelişmiş ülkelerin yanı sıra Avusturya, Avustralya, Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ, Osetya, Gürcistan, Azerbaycan gibi pek çok ülkede 'göçmen' olarak yaşamanın nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Bilmemek ve öğrenmeye mecbur hissetmemek isterdim. Ama bu isteğim hiçbir şeyi değiştiremiyor. Peki ben bu hale nasıl geldim?
1) Gecesini gündüzüne yazını kışına katıp ülkenin 'en iyi' dediği üniversiteye girmek için yarışan, mezun olan pek çok kişinin 3 yıl atanamayıp Burger'e kasiyer olduğunda; bir de üzerine 'artık işsiz değilim' diye sevindiğinde;
2) Kasabın önünden içini çeke çeke geçen bir memur çocuğu gördüğümde;
3) Sürekli beli ağrıdığı için gözleri dolu dolu yer silen gencecik kadının evinde yatacak bir yatağı olmadığı için belinin ağrıdığını öğrendiğimde;
4) Burs alsın diye çağdaş yaşamı destekleme derneğine götürülen liseli kızın 'derslerinde başarılı olursan seni geziye de götürürüz' dendiğinde 'ay gerçekten mi' diyip sevinçten ağladığında;
5) Her gün televizyonda damacanaya tecavüz, kadına şiddet, pedofili ve inşaatta oluşan göçük yüzünden ölen işçi ailesine “takdir-i ilahi”, ölen şehit annesine “bilmiyor muydun öleceğini” diyen yetkilileri gördüğümde;
6) Mahkemeye verileceğini öğrenen sapığın “ne yapacaksınız? Hapse mi atacaksınız? Komik olmayın, burası Türkiye” dediğinde bu ülkeden gitmeyi düşündüm.
Televizyonu her açtığımda da düşünüyorum. Siz tecavüzcüleri, ihmalkar yetkilileri, her felaketi kanıksamış toplumu garipsemiyor, şehitlere üzülmüyor olabilirsiniz. Ama ben o haysiyet yoksunu yaratıkların yaptıklarını öğrendiğimde midemin bulanmasına engel olamıyorum. O şehit annelerin her gözyaşında yüreğimin yandığı gerçeğini 'aman benim babam, abim, çocuğum mu' diyip gözardı edemiyorum. Evine ekmek götürebilmek için yerin dibinden kömür çıkaran insanların emeğinin yok sayıldığı gerçeğine inanmak istemiyorum, bunu duymaya bile tahammülüm yok. Bunların tamamını olağan karşılayan insanların varlığıyla yaşamak da beni mutsuz ediyor. Metroda, otobüste, avmlerde yüzleri asık insanlar görmek beni olumsuz etkiliyor.
Siz kabullenebilirsiniz bir takım şeyleri, ben kabul etmek istemiyorum. Çünkü kabul edersem biliyorum bu çığ daha da büyüyecek.
Ben sokakta korkusuzca uçurtma uçuran çocuklar, yalnızca çok beğendiği o topuklu ayakkabının numarası kalmadığında üzülen kadınlar görmek istiyorum. Ne var yani bir erkeğin en kötü günü 25 yılda bir kere mesaiye kalmış olması olamaz mı?
Edit: sanırım sebebini açıklamalıyım. Başka bir ülkeye gittiğimde vatandaş muamelesi görmeyeceğimden eminim. Zaten öyle bir beklentim de yok. Başka bir ülkede yaşama prosedürlerini pek çok 'Türk vatandaşı'ndan iyi bildiğime de eminim. Maalesef ki Almanya, Kanada, Fransa, İngiltere, Amerika gibi gelişmiş ülkelerin yanı sıra Avusturya, Avustralya, Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ, Osetya, Gürcistan, Azerbaycan gibi pek çok ülkede 'göçmen' olarak yaşamanın nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Bilmemek ve öğrenmeye mecbur hissetmemek isterdim. Ama bu isteğim hiçbir şeyi değiştiremiyor. Peki ben bu hale nasıl geldim?
1) Gecesini gündüzüne yazını kışına katıp ülkenin 'en iyi' dediği üniversiteye girmek için yarışan, mezun olan pek çok kişinin 3 yıl atanamayıp Burger'e kasiyer olduğunda; bir de üzerine 'artık işsiz değilim' diye sevindiğinde;
2) Kasabın önünden içini çeke çeke geçen bir memur çocuğu gördüğümde;
3) Sürekli beli ağrıdığı için gözleri dolu dolu yer silen gencecik kadının evinde yatacak bir yatağı olmadığı için belinin ağrıdığını öğrendiğimde;
4) Burs alsın diye çağdaş yaşamı destekleme derneğine götürülen liseli kızın 'derslerinde başarılı olursan seni geziye de götürürüz' dendiğinde 'ay gerçekten mi' diyip sevinçten ağladığında;
5) Her gün televizyonda damacanaya tecavüz, kadına şiddet, pedofili ve inşaatta oluşan göçük yüzünden ölen işçi ailesine “takdir-i ilahi”, ölen şehit annesine “bilmiyor muydun öleceğini” diyen yetkilileri gördüğümde;
6) Mahkemeye verileceğini öğrenen sapığın “ne yapacaksınız? Hapse mi atacaksınız? Komik olmayın, burası Türkiye” dediğinde bu ülkeden gitmeyi düşündüm.
Televizyonu her açtığımda da düşünüyorum. Siz tecavüzcüleri, ihmalkar yetkilileri, her felaketi kanıksamış toplumu garipsemiyor, şehitlere üzülmüyor olabilirsiniz. Ama ben o haysiyet yoksunu yaratıkların yaptıklarını öğrendiğimde midemin bulanmasına engel olamıyorum. O şehit annelerin her gözyaşında yüreğimin yandığı gerçeğini 'aman benim babam, abim, çocuğum mu' diyip gözardı edemiyorum. Evine ekmek götürebilmek için yerin dibinden kömür çıkaran insanların emeğinin yok sayıldığı gerçeğine inanmak istemiyorum, bunu duymaya bile tahammülüm yok. Bunların tamamını olağan karşılayan insanların varlığıyla yaşamak da beni mutsuz ediyor. Metroda, otobüste, avmlerde yüzleri asık insanlar görmek beni olumsuz etkiliyor.
Siz kabullenebilirsiniz bir takım şeyleri, ben kabul etmek istemiyorum. Çünkü kabul edersem biliyorum bu çığ daha da büyüyecek.
Ben sokakta korkusuzca uçurtma uçuran çocuklar, yalnızca çok beğendiği o topuklu ayakkabının numarası kalmadığında üzülen kadınlar görmek istiyorum. Ne var yani bir erkeğin en kötü günü 25 yılda bir kere mesaiye kalmış olması olamaz mı?
Sonunda ilk nefes aldığı toprağına döndü gönlümün prensesi.
Şimdi, gaziantep yolcusu olmak kaldı. Şu ahir ömrümde dilerim canlı canlı görürüm kendisini.
Şimdi, gaziantep yolcusu olmak kaldı. Şu ahir ömrümde dilerim canlı canlı görürüm kendisini.
Deli kadın. Allahtan ki kendini biliyor.
şahsen deliliğinin fazla zeka ile geçmişte çok hırpalanmasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Kadın cidden zeki. Öyle şak diye laf yapıştırmak sırf çirkeflikten olamaz.
Büyüksün yıldız abla.
şahsen deliliğinin fazla zeka ile geçmişte çok hırpalanmasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Kadın cidden zeki. Öyle şak diye laf yapıştırmak sırf çirkeflikten olamaz.
Büyüksün yıldız abla.
Suratıma kitap düşene yada kafam kitabın üzerine düşene kadar soluksuz kitap okumak. Sonra da tam anlamıyla iki büklüm uyumak.
Elektrik süpürgesinin uğultusu ve köpek kovucusu (duymamam gerek ama maalesef duyuyorum)
O kadar sinirimi bozuyor ki saçlarımın sinirden kabardığını hissediyorum. Fazla işitmek berbat bir şey.
O kadar sinirimi bozuyor ki saçlarımın sinirden kabardığını hissediyorum. Fazla işitmek berbat bir şey.
Nerede kedi-köpek-kuş bulsam yapıyorum ben. Küçüklükten gelen bir alışkanlık. Bir de güzel dinliyor şapşallar...
'qanqa' diye başlayıp tüm sorumluluklarını size yüklemeye çalışan, yüzünüze karşı gülerek lafı sokuşturan, yalakalanan, 'ah şekerim/canım/tatlıım' diye mevzuya derin bir genişlikle dalan, 'ben sana yollarım' diyip 'unuttum' ayağına savsaklayan, çok bildiğini sanıp tereciye tere satan, es kaza kayıp düşse kafasının içinden boş teneke sesi gelecek insanların ağzına bir çubuk kraker sokar, saygılarımı sunarım.
Böyle de tatlı bir insanım.
Edit: ben seslendirince daha anlamlı geliyor kulağa ama bildiğiniz üzere bunu yapamıyorum sevgili yazar arkadaşlarım :) lütfen 'qanqa'yı bir ankaralı; 'ah şekerim'i zengin kocayla evlenmiş sonradan görme genç kadın; 'canım'ı tepebaşındaki kenar mahallelerindeki sahtekar güzellik merkezi çalışanı; 'tatlım'ı üniversitede metalcilere özenip üç günde kabak çiçeği gibi saçılan taşra kızı tonlamasında okuyunuz.
Böyle de tatlı bir insanım.
Edit: ben seslendirince daha anlamlı geliyor kulağa ama bildiğiniz üzere bunu yapamıyorum sevgili yazar arkadaşlarım :) lütfen 'qanqa'yı bir ankaralı; 'ah şekerim'i zengin kocayla evlenmiş sonradan görme genç kadın; 'canım'ı tepebaşındaki kenar mahallelerindeki sahtekar güzellik merkezi çalışanı; 'tatlım'ı üniversitede metalcilere özenip üç günde kabak çiçeği gibi saçılan taşra kızı tonlamasında okuyunuz.
Gönül isterdi ki boğa olayım, oğlak olayım, kova olayım ama yok! Hepsini geçtim normal bir günde doğsam yeterdi ama ben ne yaptım? tutup yılın en sulu gözlü ayında doğdum. Yengeç burcuyum.
Aklı olan temmuzda çocuk doğurmaz. Yıldız tilbe'den Bergen'e ne kadar dertli kederli varsa yengeç. Zaten ingilizcesi bile kanser.
Not: siz en iyisi yazın çocuk doğurmayın. Düşündüm de yengeçten öncesi ikizler sonrası aslan. Havada karada kurtarmaz.
Aklı olan temmuzda çocuk doğurmaz. Yıldız tilbe'den Bergen'e ne kadar dertli kederli varsa yengeç. Zaten ingilizcesi bile kanser.
Not: siz en iyisi yazın çocuk doğurmayın. Düşündüm de yengeçten öncesi ikizler sonrası aslan. Havada karada kurtarmaz.
Normal şartlar altında yaş pastadan nefret eden ben kendilerinin Çikolatalı fıstıklı yaş pastasına ömrümü verebilirim. İçine ne katıyorlarsa deli gibi yiyorum.
Edit: ahtım var işe girdiğimde 1 tane alıp tek başıma yiyeceğim.
Edit: ahtım var işe girdiğimde 1 tane alıp tek başıma yiyeceğim.
Size kimi anımsatır bilmem ama benim için barış akarsu'dur bu şarkı.
Yattığı yer ışık, sesini duyan kulaklar aziz olsun.
Yattığı yer ışık, sesini duyan kulaklar aziz olsun.
Bu bir başkaldırı mı merak ettim açıkçası.
Artık 2. Günümü de bitirip misafir durumunu atlattığıma göre ev sahibi olarak hoşgeldin diyebilirim.
Bak çocuğum vakti zamanında buralar dutluktu (3 gün önce) ben bir bastım ayağımı, mantar gibi yazar doldu. Dilerim sende benim kadar bereketli gelirsin vatanına milletine sözlüğe.
Kelimelerin susam gibi saçılsın şu denize.
Artık 2. Günümü de bitirip misafir durumunu atlattığıma göre ev sahibi olarak hoşgeldin diyebilirim.
Bak çocuğum vakti zamanında buralar dutluktu (3 gün önce) ben bir bastım ayağımı, mantar gibi yazar doldu. Dilerim sende benim kadar bereketli gelirsin vatanına milletine sözlüğe.
Kelimelerin susam gibi saçılsın şu denize.
Ankara şarkısıyla gönlüme girmiş grup. Nefret ettiğim şu gri kenti bir kaç dakikalığına güzelleştiriyor.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?