Bir zamanlar, Ekranlar çıkmadan önceki insanların en büyük eğlencesiydi masallar. Biz bu zamanları az buçuk yakalayan çocuklardık. Büyüklerimiz bize masallar anlatırken hayallerde kaybolur giderdik. Aşağıda paylaşacağım masal anneannemin bize anlattığı bir masal. daha çocukken not defterime kaydetmisim ki suan paylaşabiliyorum ve o kadar pişman oluyorum ki niye daha fazlasını yazmamışım diye...
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken develer tellal, pireler berber iken ülkenin birinde ihtiyar bir çiftçi varmis. Bu ihtiyar adam ölmeden önce oğluna vasiyet etmiş: Sen, sen ol çocuğum sakın bir kösenin değirmeninde buğdaylarını öğütme, demiş. Çiftçinin oğlu buğdayları ekmiş, büyütmüş, sonunda hasat yapmış. Buğdayları öğütme işine sıra gelince değirmen aramaya koyulmuş. Bir değirmene girip sahibinin köse olduğunu görünce babasının öğüdü hemen aklına gelmiş. Oradan ayrılmış hemen başka bir değirmen bulmak için. Birçok değirmene gitmiş ama hiç köse olmayan bir degirmenciye rast gelmemiş. en son değirmende artık pes etmiş ve ne olursa olsun artık buğdaylarını öğütmeye karar vermiş. Köse hemen buğdayları öğütmüş. Çiftçinin oğlu ücretim nedir diye sormus: kösede demiş ki ben ücretle çalışmam şimdi ikimizde bir masal anlatacağız hangimizin masalı güzel olursa unlarda onun olur demiş. Oğlan tabiki anlamış hemen babasının neden köselere buğdaylarını öğütmemesi gerektiğini. Köse kendine göre anlatmış bir masal. Sonra oğlana sıra gelmiş ve başlamış anlatmaya; benim bir arım vardır. Öküzlerimin yanına koşa koşa boynunda bir yara çıktı. Sordum soruşturdum ne iyi gelir nasıl geçiririm yarasını diye. Ceviz yaprağını sür dediler. Dedikleri gibi yaptım arımın boynunda bir ceviz ağacı çıktı. Bu ceviz ağacını çocuklar taşlaya taşlaya, ceviz ağacının altı tarla oldu. Bende buraya buğday ektim. Buğdaylar büyüyüp, olgunlaştı. Hasada sıra geldi. Tam aldım elime bir orak, başladım hasada. Birde ne göreyim karşımda bir tilki. Orak tilkinin kuyruğuna takıldı. Tilki kaçtı, orak biçti tüm tarlayı. Sonra tilkiden bir mektup düştü. Mektupta diyor ki köse çok bilmesin buğdaylar benimdir.
zeki müren'in kahır mektubu isimli parçasından sonraki en uzun 2. şarkısıdır. 24 dakikalık bir ziyafet sunar. aynı ismi taşıyan bir albümünün özel parçasıdır.
Ben de küçükken herkes gibi masal dinler,masal masal dolanırdım. Her masal dinlediğimde,masal olacağım sanırdım. Günün birinde kimse bana masal anlatmayacak zanneder, Üzülür, kahrolurdum Heyhat, gel gör ki her önüme çıkan hala masal anlatıyor bana Artık masal dinlemek istemiyorum kimseden Bir varmış, bir yokmuş diye Kendimi, aşkımı anlatmak istiyorum sana masal yerine
Evvel zaman içinde Gönlüm duman içinde Hem sevip hem sevilmek Eski masal içinde
Kederle neşenin dostluk kurduğu Siyahla beyazın pembe olduğu Dertlerin bittiği aşkın dolduğu Bir masal getirdim bu gece sana İster ellerimi tutarak dinle İster gözlerini yumarak dinle Bırak dertler mazide kalsın Getir mutluluğu kendi elinle
Perdenin ardına saklanma artık Mutluluk dersem çık, dert dersem çıkma Ne az git, ne uz git, bekletmeden gel Kurduğum sarayı görmeden yıkma
Sensizlik saçlarıma düşürdü hatıralar kışını Hayat sahnesinde tek başıma bekliyorum alkışımı
Biz görmeden sevdik birbirimizi Biri bize aynı masalı, yalanı anlatmış Bizi bizden ayrı tutmuş yıllarca Kader bu aşka biraz neşe, biraz keder, gözyaşı katmış
Dertsiz girdim dertli çıktım Dost sandığım meyhaneden Yarınlara ümitlerle Ben bakmaya korkuyorum
Ne çektimse senden çektim yakacağım şu kalbimi İçimde sen varsın diye ben yakmaya korkuyorum
Ne hoş rüyam ne boş hülyam bana tek dost kendi dünyam İçimde sen varsın diye ben çıkmaya korkuyorum
Bıktım sana gidip bana gelmekten Ben de dünya gibi dönüyor muyum? Bir gözümde neşe, bir gözümde yaş, Ben ağlıyor muyum gülüyor muyum? Ağlıyor muyum, gülüyor muyum?
Ne güzel giderken kendi yoluma Dost diye diye takıldım senin koluna Sağına soluna bak deme bana Sanki ben önümü görüyor muyum?
Bütün yıllarımı dizdim önüme Bir yol arıyorum garip gönlüme Kırarsam kalbini ne oldu deme Ben ne yaptığımı biliyor muyum? Ben ağlıyor muyum gülüyor muyum?
Uykusuz gönlüme masal anlatma ruhumu karartan sen değil misin? Bana kaderimde günah aratma günahı yaratan sen değil misin?
Bir yıldız kayınca karanlıklara Bir yaprak düşünce boş sokaklara Yaşlarım akınca yanaklarına Kapıyı kapatan sen değil misin?
Beni akşamlarla yollara atan Beni rüzgarların önüne katan Beni kadehlere bir köle yapan Her gece ağlatan sen değil misin?
Ne umdum ne buldum ben bu sevgiden artık bu sayfayı kapıyorum ben Utanmamak için dosttan düşmandan, yaşıyormuş gibi yapıyorum ben
Dertlerim dertleri söker diyerek Seni kadehlerden her an içerek Şarkı söyleyerek, gülümseyerek yaşıyormuş gibi yapıyorum ben
Beklerken aşkının sıcak yelini Tuttum yalnızlığın soğuk elini Şarkılar içinde her gece seni anıyor, ağlıyorum ben
Masalım acıysa, tadını sen koy Sana olan tutkumun adını sen koy Bir garip duygu var bugün içimde Aşk mıdır, dert midir, adını sen koy
Ömrüm yarım kaldı bir masal gibi gel tamamla bu masalı sevgilim Onlar ermiş muradına desinler bu dünyada biraz da biz gülelim Her şeyimsin benim son şansımsın benim Kaderimi çizen tek aşkımsın benim Bir varmışı bırak Bir yokmuş gitsin, Hadi gel, bu masal seninle bitsin
her akşam kızlarıma anlattığım çocuk hikayeleri. yalnız öyle sıradan masallar olmuyor benimkiler, çocuklar da şaşırıp kalıyor. Anlatayım bi tane mesela:
Evvel zaman içinde bi kedi varmış. Bigün yüksek bi yerden atlamış ve ayağını kırmış. Bu kez evine gidememiş. Oradan geçmekte olan bir kaplumbağa kediye yardım teklif etmiş:
"istersen sırtıma bin seni evine kadar bırakayım kedi kardeş" demiş.
Çıkmış ama kaplumbağa da çok yavaş ilerliyormuş. Kedi:
"hadi ama kaplumbağa biraz daha hızlanamaz mısın?" demiş.
Kaplumbağa yoldan gözlerini ayırmadan cevap vermiş:
"kusura bakma kedi, ben bir kaplumbağayım, hızım bu kadar" demiş. Kedi üç-beş üf püf ettikten sonra yine seslenmiş:
"hadi leeeen biraz hızlan ama bu ne yaaaa" demiş.
Kaplumbağa:
"bizde böyle kardeş. daha hızlı gitmem mümkün değil" demiş.
Biraz sonra kedi yine sızlanmış:
"hadi ama yaaaa bu kadar da yavaş gidilmez yıaaaa" demiş.
Kaplumbağa dönmüş kediye şöyle bi bakmış:
"in la aşşağa.. in! in aşşaa! sövücem şimdi haaa" demiiiiiiiş.
Gökten üç elma düşmüş. Birinin kilosunu 2 liradan satmışlar. Birini yerden kaldıran olmamış kurt girmiş. Sonuncusunu da kimse almak istememiş çünkü yeşil elmaymış, kırmızı olsaymış annen alırmış..
Genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla insanların veya tanrıların başından geçen, olağan dışı olayları anlatan hikâye
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır. katkıda bulunmak istemez misin?