muhsin yazıcıoğlu

nushirevan
nato destekli, yerli işbirlikçiler tarafından suikaste kurban giden; yaşarken kıymeti bilinmeyen, değeri ancak öldükten sonra kabul gören eski devlet görevlisi ve siyasetçidir. aynı zamanda yakın tarihin kara kutusuydu. ergrnekon sürecinde, fetö'nün askeri yapıyı tasfiye ettiği dönemin kilit isimlerindendi. hangi komutan aslında almandı, hangi komutan gizlice hahamlarla buluşuyor, hangi komutan zimmetine para geçiriyor, hangi komutan nato adına çalışıyor tüm bilgilere sahipti. zaten rte'nin dönemin eski genel kurmay başkanıyla yaptığı, "konuşulanlar benimle mezara gidecek" dediği bilgiler de bunlardı. bilgiler o kadar önemliydi ki dünyada 2 tane üretilen zırhlı bir mercedesi, devlet eski genel kurmay başkanına tahsis etti. eğer şehit edilmeseydi, helikopterde taşıdığı bu belgeleri küçük sağ partilerden oluşan bir koalisyon çalışmasında paylaşacak, türk siyasetinde yeni bir dönemin başlamasına neden olacaktı.

gelelim suikast meselesine.. bundan sonra yazacaklarım komplo teorisidir diyelim de, daha sonra başımız belaya girmesin. suikastin nasıl ve neden yapıldığını tek tek anlatacağım..

öncelikle nedenine odaklanalım. yukarıda bazı askeri bilgilere sahip olduğunu söylemiştim. şehit liderin, yaşarken "bilvanis çiftliği" davasında gizli tanık olduğunu bilirseniz gerisi çorap söküğü gibi gelir. bu davanın tarafı, hava kuvvetlerinde yetkili bir isim olan B.B. tarafından öğrenildiğinde o anda Almanya'da olan Yazıcıoğlu'nu tehdit etmiş karşılık olarak "ben geleyim de senin apoletlerini sökeyim" cevabını almıştır. B.B. o saatten sonra Yazıcıoğlu operasyonunu kendisine çalıştığı nato'ya havale eder.

Muhsin Yazıcıoğlu'nu parti merkezinde Sivaslı eski bir dostu ziyarete gelir. Konuşulanlar ikisi ve Allah arasında orasını bilmiyoruz ama bu kişi sayesinde mitingler için kullanılmak üzere oldukça cüzi bir fiyata bir helikopter kiralanacaktır. Yazıcıoğlu 17 defa şüpheli ve ağır trafik kazası geçirmesine rağmen, karayolunu tercih etmiştir daima. "Ayaklarım yerden kesilmesin" demiştir. nitekim kahramanmaraş mitingine de karayoluyla geldi. uzun yoldan yorulan lider, durmayacak Yozgat'ta miting yapmaya devam edecekti. her defasında "helikopteri kullanalım, prestij olur" diyen kurmaylarının ısrarına, mart soğunu da bahane ederek dayanamadı. çağırdıkları helikopter miting alanına yaklaşırken yazıcıoğlu mikrofondaydı ve ''Hazineden para almadan miting yapan tek partiyiz.. İlk defa helikopter kiraladık'' derken seçmenlerinden icazet alır gibiydi.. ''Hakkınızı helal edin'' dedi ve ayrıldı..

Yazıcıoğlu 'nun o anda ne düşündüğü, yanındakilere neler söylediğini bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz birşey var ki, mecbur kalmasa ''ayağı yerden kesilmeyecekti''..

Yazıcıoğlu ve kaptan pilot dışında 4 kişi daha helikoptere bindi. BBP Sivas İl Başkanı ve yardımcısı, Belediye Meclis Üyesi adayı ve ses kayıtlarından tanıdığımız rahmetli İHA muhabiri İsmail Güneş..

Yurt genelinde mitingler düzenliyorsunuz, helikopter ile seyahat ediyorsunuz ve parti liderinin yanında hiç yardımcısı yok mu? Bu kişilerden en az 3' ü ''gereksiz'' değil mi? İsmail Güneş 'in yetkilileri çelişkilere düşüren ses kayıtlarını ve iddiaları defalarca ibretle izledik. Ama yazılı ve görsel medyada olayın aslını; yani Yazıcıoğlu suikastinin kimlerin neden yaptığına dair bir cevap alamadık.

Lütfen bundan sonra yazacaklarımı, suikastin ardından oluşan soru işaretleri ile birleştirin..

Tarihler 25 Mart 2009'u gösterdiğinde Malatya Kürecik askeri üssünde garip bir hareketlilik vardı. Kimsenin neler olduğu hakkında bir fikri yoktu. Bu tür operasyonlarda detay verilmezdi. Kürecik 'teki NATO' ya bağlı Amerikan radar üssüne inen bir helikopter, 6 özel harekat elemanını aldı. Sadece özel operasyonlar için yetiştirilmişlerdi. 2 'şerli gruplar olarak Keş Dağındaki Kanlıçukur mevkiine iniş yapan ekip, yarısı karla kaplı enkaz yığınının etrafında konumlandılar. Aldıkları emir: ''kazadan kimse canlı çıkmayacaktı'' Hipotermi süresi 25 dakika olarak öngörülmüştü. 15 dakikadır yoldaydılar. Yapmaları gereken sadece helikopterden bazı teknik parçaları çıkarmak, delilleri yok etmek ve 10 dakika daha beklemekti. Teknik ekip helikopterin mekanik aksamından birşeyler sökerken, 2 kişi keşif yürüyüşüne çıktılar. Kalanlar ekiplere yardımcı olmak amacıyla hareketsiz kalacaklardı.

O sıralarda civar köy sakinleri düşen helikopteri duymuş ve yukarı doğru harekete geçmişlerdi. Bölgenin topografik yapısı araç kullanımına engel olduğundan yaya olarak dağa tırmanmaya başladılar. Bu sırada bölge yolunun hemen üstüne konuşlanan bir Skorsky helikopterinden 4 asker indi. Birisi yüzbaşıydı. Kendini tanıttı. Malatya Hava Üssünden kaza için geldiğini söyledi. Halka geri dönmeleri gerektiğini, çünkü bu işle profesyonellerin ilgilendiğini, can güvenliklerinin sağlanamayacağını söyledi. Köylüler ''çekil yolumuzdan'' dediyse de yüzbaşı izin vermedi. ''Geri dönün bizler ilgileneceğiz'' diyordu.. Birkaç sözlü tartışmadan sonra köylülerin bir kısmı dağıldı. Kalan kısmı yüzbaşının helikopterinin etrafında beklemeye başladı.

Öngörülen süre aşıldığında ekip lideri, helikopterin kapısını açtı. İçeride 6 kişi vardı ve beklenildiği gibi ölmüş gibi görünüyorlardı. Karın gittikçe örttüğü enkazın içine sızan ekip üyesi, önce Muhsin Yazıcıoğlu' nun nabzını yokladı. Önündeki dosyaları alıp enkazdan uzaklaştı. Diğer ekip üyesi kendini içeri sarkıtarak enkaza girdi. Pilotun önündeki not defterlerini alırken, miting için helikopterdekilere ayrılan kumanyaları da kucakladı. O sırada İHA muhabiri İsmail Güneş' in bilinci yerine geldi ve ''siz kimsiniz?'' diye bağırdı. Şimdilerde ses kayıtlarının tamamına ulaşılamıyor ama Güneş'in 112 kayıtlarında "siz kimsiniz?" dediği ilk saatlerde duyulmuştur. Daha sonra mahkrmelerde bu sözün, Güneş'in bilinç kaybından kaynaklandığı söylenir. Oysa 5 saniye öncesinde mantıklı konuşan bir adamdır rahmetli muhabir.

Ekip o zamana kadar herkes gibi muhabirin de öldüğünü düşünmüştü. Ekip üyesi istemsiz bir tekme savurdu. Dağda hareket edebilmek ve ağır iklim şartlarına dayanıklı postal İsmail Güneş 'in çenesinde patladı. Zaten zor durumdaki adam tekrar bayıldı. Öldüğünden emin olmak isteyen ekip üyesi nabzına dokundu. İsmail Güneş halen hayattaydı. Dışarı çıkıp ekip liderine İsmail Güneş' in hipotermi ve yaralarına rağmen halen hayatta olduğunu bildirdi. Ekip hazırlıksız değildi. B planına geçildi..

Ekibin bir üyesi enkazdan çıkıp ölmeyen birisi olduğunu söylediğinde lider dönüp siyanür tüplerine baktı. Birisinin çenesini kırdığını söylediğinde duyduklarına inanamadı. Bu bir acemilikti! Delil bırakmak demekti! Az önce iki ekip üyesi pilotun not defterleri dahil, elektronik aksamı enkazdan bikaçyüz metre ileride bir oyukta yakmışlardı. Ancak bu darbe normal görülmeyebilirdi. Ekip telsizle lojistik destek istedi. Olay yerine havadan enkazı parçalamada kullanılan aletler indirildi ve bazı deliller yeni gelen helikopterle gönderildi. Düşen helikopterden sonra olay yerine gelen 2. Hava aracı idi ama radar kayıtları kontrol altındaydı. Her zaman böyle olmuştu. Ekip görevlerini bırakıp ölmek üzere olan muhabiri zarar vermeden helikopterden çıkardılar. İsmail Güneş halen yaşıyordu. Helikopterin kaza açısı hesaplandı ve kapı kırılıp fırlayan bir ceset süsü verilmek üzere İsmail Güneş' i Kanlıçukur' un dik kayalarından aşağı bıraktılar. Yaklaşık 600 metre karlı yamaçta yuvarlanan adam cansız bir şekilde durdu. Ekip üyesi bu hatası yüzünden görevinden alınırken, kendisini garanti altına almak için göğüs kamerasındaki görüntüleri Başkomutan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül' e ulaştıracaktı. Bu görüntüler kısa bir süre medyaya düştüyse de, suikastin gizemli sayfalarına karıştı ve bir daha gören olmadı.

Yüzbaşı olanlardan habersiz köylüler ve gazetecileri sahte enkaza doğru yönlendirdiler. Bu sırada jandarma özel harekat da kalabalığın yanlış yönde akması için ellerinden geleni yapıyorlardı. 48 saat sonunda arama kurtarmadaki herkes, gerçek enkazdan 115 km uzakta olduklarını farkedeceklerdi. Sivil Savunmaya ait ''Kaza Kırım Ekibi'' kaza ile ilgili hiç bir detaya ulaşamayacak, sadece belli belirsiz ayak izleri, bikaç yüz metre ileride imha edilmiş elektronik aksam ve bazı kimyasal zehir izleri saptayacaklardı..

Ekip detaya inmeden görevin başarıyla tamamlandığını rapor ettiğinde B.B. adlı general, bölgeye doğru harekete geçen Hava Kuvvetlerine bağlı ekiplere katıldı. Canlı yayında köylülerin ifadesini kaynak gösterip ''enkazı bulduk'' açıklaması yapan Vali sıkıntı yaratabilirdi. Telefonda beyanat vermemesini söylemişti ama yüz yüze görüşmek en mantıklısıydı. Bir kısım siyasi kanat, haber merkezlerinde bilgi kirliliği yaratılmasına yardımcı olmuşlardı.

Yüzbaşı, enkaza ilk ulaşmaya çalışan köylüleri de yanına alarak valilikte toplanılması emrini almıştı. Emrindeki askerleri de alarak valiliğe doğru yola çıktı. Valinin yanında bir takım devlet görevlileri ve komutanlar vardı. Askeri kıyafetler arasında emir aldığı generali gözü hemen seçti ama renk veremezdi. Yöre halkına sağladıkları katkı için devletin müteşekkir olduğundan bahsedildi. Gençlerin elindeki kameralı cep telefonlarına el koyulması gerekiyordu. Üstelik bu telefonlar karşılığında hatırı sayılır kalitede telefonlar dağıtılacaktı. Operasyonun gizliliği ve bilgi paylaşımının zararları hakkında yöre halkı uyarıldı ve bir takım kağıtlar imzalatıldı. Telefonlar toplanıp yerlerine sıfır, kaliteli cep telefonları dağıtıldı. Böylece suikaste dair son kayıtlar da yok edilmiş oldu.

Tek bir istisna ile..

Şeref 19 yaşındaydı. Olayı gördüğünde youtube'da yayınlamak üzere yüzbaşının ve askeri helikopterlerin kaydını yapmıştı. Yeni telefonları duyduğunda teknolojiye hiç de yabancı olmayan bu genç çok sevindi. Bir nevi ödül kazanmış gibi hissetti kendini. Ancak bu yeni telefonların hafıza kartı girişleri yoktu. Kendi telefonundaki hafıza kartını çıkardıktan sonra teslim etti ve kaliteli telefonu cebine attı. Resmi işlemler bittiğinde yeni telefonuna simkartını takıp çalıştırdı. Hafıza kartını cüzdanına yerleştirdi. Bu telefonu aylarca kullandı.

Olayın üstünden 3 ay kadar geçtikten sonra Şeref paraya ihtiyacı olduğundan bu yeni telefonu satıp ikinci el bir telefon almayı düşündü. Böylece aradaki fark ile kendisine kontör alabilecekti. Dediği gibi yaptı. Telefonu sattı ve ikinci el bir telefon aldı. Bu kez hafıza kartı girişi de vardı. Cüzdanında aylardır bekleyen kartı hatırladığında youtube' a atması gereken ama unuttuğu görüntüleri hatırladı. Müthiş bir etki yaratabilirdi.. Haber kanallarına da satabilirdi. Açıp görüntüleri seyretmek ve ne yapması gerektiğine karar verecekti. Hafıza kartını takıp görüntüleri izledi. Stabil, net görüntülerdi..

Bir internet kafeye girip görüntüyü satabileceği haber kanalının telefon numarasını aradı. O sırada internet kafeye polisler girdi. Çocuklar alışkındı bu görüntüye hemen kimliklerini çıkardılar.. Şeref de onlar gibi yaptı. Ancak bu polisler doğrudan Şeref' e yaklaşıp çalıntı telefon ihbarıyla sinyali takip ettiklerini söylediler. Şeref' i de alıp karakola gittiler. Şeref telefonun çalıntı olmadığını değiş tokuş yaptığını anlattıktan sonra komiser Şeref' in kulağına küpe sözlerini iletip salıverdi. Şeref telefonunu tekrar aldığı için memnundu. Ancak bir aksilik vardı. Hafıza kartı yoktu! İstemeyerek de olsa tekrar karakola doğru yöneldi. Kapıdaki görevliye yaklaşırken içeriden kendisini götüren polis memuru çıkıp, ''haaa sen uslanmıyacan demekki gel gel!'' diyerek tehditvari konuştu.

Şeref 19 yaşındaydı.. Arkasını dönüp evin yolunu tuttu. Bu olayı da sadece bir kaç kişiye anlattı..
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol