gitmek istemek

mavikaranlik
"kaçmak" eyleminin kibarlaştırılmış halidir. aslında nezaket içerir, problemin kendisi de budur zaten. ana teması budur. olması gerekeni, "olmasa mı acaba?" yada "üzülen mi olur?", "sormam gerekmez mi?" soruları sebebiyle tereddüt planına bırakır. bu nedenler de insanın taşıdığı "nezaket" kavramının kırıntılarıdır. Biraz daha fazlasında ise sorular değişir, "ya gittiğim yerde mutlu olamazsam?", "yalnız kalmaz mıyım?", "tek başıma nereye kadar idare ederim?" şeklinde yön değiştirebilir, bu daha da kötüsüdür. Bu aşırısıdır. İşte bu da "korku" kavramının yol açtığı sorulardır.

bir yanda kibarlığın, bir yanda korkuların iki türlü de seni sorulara boğacak olan çıkılmaz bir ikilemin gölgesinde cebelleşir durursun. hayatımızı etkileyen her şeyin sebebi de bu tereddütler değil mi zaten? Ama neden olmasın ki! Taşıdığın nezaketin karakterine işlemiştir, duyduğun korku yüreğine. Belki de aklın bambaşka bir şey söylüyordur ama bu ikisinin çıkılmaz gölgesine, evlerin birinde yanan ufak bir mum sana ne kadar fayda sağlar ki?

içimize, ruhumuza, huylarımıza işleyen şeyler var. Bunlar santim santim her dakikamızda işleniyor, kendimiz yönlendiriyoruz, kendimiz yer veriyoruz, mimarı biziz. Yıllarca beslediğimiz, büyüttüğümüz, emek verdiğimiz hiç bir "şey'i" iki duygu arasına sıkışıpta değiştiremiyoruz. doğamız var, ruhumuz var emek emek işlediğimiz gerçekler var. gitmek tüm emekleri yıkmak mıdır, yoksa yeni bir emeğe sayfa açmak mıdır? bu sorunun cevabını kendiniz de dahil hiç kimse öngöremez. bilemez, hatta yaklaşamaz bile.

insan öyle dolar ki, taşmasına 1 damla dahi kalsa kendine yalvarır: "buna da yer aç!" sanki bardak misali, ruh bunu duymaya hazır gibi hemen hacmini genişletir sana; "sadece 1 damla mı, damacanayı getir usta!" diye içten içe senle yarışır hatta, o kadar imkanı vardır, o kadar sabırlıdır, o kadar geniştir. Olan senin yüküne olmuştur, 1 damla daha ağırlaşırsın. Çünkü ruhun biliyor ki bir gün taşsan dahi kırılmayacaksın, etrafı biraz batıracaksın, suya bulayacaksın o kadar, dolan kısım dolmuş olacak zaten, mesele o bardağı kırabilmektedir.

İmkansız mıdır? Değildir bir gün öyle bir sallayan olur ki o bardağı, istemesen dahi parçalanırsın, öyle bir bağırırlar ki sana duymak istemesen dahi çatlarsın, öyle bir taş atarlar ki sana içinden kırılırsın. Etrafa yayılan parçalarınla kalırsın ortada, süpürürler, suyunda buharlaşır havaya karışır.

İnsansın, imkansıza yürümedikçe hiç bir çelişki sona ermeyecektir. Gölgede kaldığın zaman evin birinde yanan o ufacık mumu bulmak zorundasın! Bardağın dolmak üzereyken sağa sola sallanıp içindekileri boşaltmalı, ya da en kötü azaltmalısın. İşte o zaman ne gölgede kalacaksın ne de taşacaksın, ufak bir mum ile idare edip, yarım bardak su ile yaşamayı öğreneceksin. Belki aradığın mutluluğa ulaşamayacaksın ama; ne gölgelerde çelişkiler ile boğuşacaksın, ne taşıp, parçalanacaksın.

Bir gün hiç farkında dahi olmadan biz "gidemesek" dahi birileri bizi almaya gelecek.
Saydığımız hiç bir problem o gün bize sorun olmayacak. İşte o gün hem gerçek mutluluğa, hem kaçışlara kucak açmış olacağız.
Ha ama evet, yaşamıyor olacağız.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol