ormancı

erbakanin adami
Gevenes Köyü'nde yaşayan ağa oğlu Mustafa Şahbudak, köy Muhtarı Tevfik Cezayir'in en yakın arkadaşıdır. Bu ikili her akşam köy kahvesinde dama maçı düzenler. Bir temmuz akşamı yine dama tahtasının başına otururlar. Oyunun yarısında "Sarı Memet" lakaplı orman memuru Mehmet İn, çıkagelir. Mehmet, sarhoştur. Ormancı ile muhtar arasında bir evrak yüzünden tartışma başlar. Mustafa Şahbudak, masayı dağıtan ormancıya tokat atar. Ormancı Mehmet, kamasını çıkarıp Şahbudak'ı kolundan yaralar. Şahbudak ormancıyı korkutmak için, belindeki tabancayı çıkarır, yere doğru ateş eder. Ormancı, bunun üzerine kaçmaya başlar. Şahbudak kaçmasın diye, bir el daha ateş eder. Ama Şahbudak, kaza kurşunu ile dostu Tevfik'i öldürmüştür. Yaşanan bu acı olayı, Tahir Usta bestelemiş
erbakanin adami

Kime kin ettin de, gidin elleri ah
Yakin iken ırak ettin yolları, oy beni beni

Mihnetine diktim gülleri
Vardın gittin bir soysuza yoldurdun

Sen gönlün olunca beni ararsın ah
Siyah zülfü tel tel eder tararsın, oy beni beni

Madem ayrılmakmış muradın
Niye beni ateşlere yandırdın

Çıktım belek kayvesine, baktım ovaya
Bay Mustafa çağırdı, dam oynamaya
Ormancı da gelir gelmez yıkar masayı
Laf anlamaz ormancı, çekmiş kafayı

Aman ormancı, canım ormancı
Köyümüze getirdin yoktan bir acı

Köyümüzün suları hoştur içmeye
İçinde köprüsü var gelip geçmeye

Yarimi vurdular bir hiç içine
Yazık ettin ormancı köyün gencine...
kerim
ormancının inadı

Hepimizin severek dinlediği ve sözlerindeki hüznü, müzikle hafifletilerek bestelenmiş olan ormancı türküsünün ardında acı bir hikâye vardır. Cumhuriyet kurulalı çeyrek asır olmuş, yoksulluğun ülkenin her köşesine sindiği bir dönemde bir kasabada yaşanmış olayın insanlar üzerinde bıraktığı acı ve hüznün ifadesidir Ormancı Türküsü.

Hikâyenin özeti, kasabada bir yangın olmuştur ve sonraki günde de 1946 seçimleri yapılmıştır. Ormancı, köyün muhtarından, yangınla ilgili tutanağı köy bekçisi ile nahiyeye/ilçeye göndermesini istemiş, muhtar da seçim sonuçlarının daha önemli olduğunu söylemiştir. Hangisinin önce gideceği konusundan başlayan tartışma, ormancının bıçak çekmesi ve muhtarın arkadaşı ağa oğlu Bay Mustafa'nın ormancıya korkutma amaçlı attığı kurşunun sekerek tavla oynadığı köy muhtarına isabet edip vefat etmesiyle sonuçlanmıştır. Muhtarın toprağa, Bay Mustafa'nın hapishaneye, Ormancının da köyden ayrılması ile sonuçlanmış ve kendilerinde ve geride kalanlarda acı, üzüntü ve pişmanlık bırakmıştır.

Ormancının ısrarı ve inadının olayı taşıdığı boyutun benzerleri ile çok kez işitmekte ve karşılaşmaktayız. Ormancının bu ısrarının psikodinamiğini anlamak için o günün şartlarını anlamaya çalışmak gerekmektedir. O günün koşullarını anlamadan olayı anlamak ve değerlendirme yapmak pek mümkün olamayacaktır. Sahi, ormancının bu anlamsız ısrarı nedendir? Köy muhtarına dediğini yaptırtarak bir üstünlük kurma isteği mi amaçlamıştı? O yıllarda Ormancı, taşrada, köyde ve dağda en etkili ve çekinilen kişi idi.

Çünkü yoksulluğun memleketi esir aldığı o yıllarda yakacak odunu olmayan köylü, mecburen dağa gidecek ve ağaç kesip çoluk çocukları ile ısınacaktır. Bunun önündeki en büyük engel ise, görevi ormanı ve ağaçları korumak olan, o günlerde taşrada, köyde ve dağda insanların kendisinden çekindiği Ormancılardır.

Belki de bütün bunların tek sebebi, Ormancının alkollü olduğundan dolayı tartışıp kavga çıkardığıdır. Her neden olursa olsun “yoktan bıraktın bir acı” sözlerindeki sitem çok güçlüdür. Hatta bu sitemden günümüz Ormancıların rahatsız olduklarına dair bir haber okuduğumu da hatırlıyorum. Elbette genelleme yapamayız ve Ormancılar da meslekleri de saygıya değerdir. Ormancılar haklı olarak bozulduğunu düşündüklerini imajları için bir de türkü besteleme çalışmaları yapmışlardı sanırım.

Ormancılar, zannedildiği gibi sadece mahkeme tutanaklarında değil, türküde olduğu gibi fıkralarda da geçmektedir. Çünkü toplumsal yaşam, ekonomik ve kültürel şartlar, insanların tutum ve davranışlarına yön vermekte ve etkilemektedir. Yaşadığımız sorunların bireysel bir yönü olduğu kadar, toplumsal bir yönü de vardır. Kaymakam hikayesi de Ormancının, Orman Köylüsü üzerindeki etkisini ve gücünü göstermesi açısından önemlidir. Meşhur bir hikâyedir, Bir kaymakam bir gün bir orman köyüne gitmiş, bakmış ki kimse kaymakamı tınlamıyor. İtibar eden yok, karşılayan yok, yoldan geçen yaşlı bir nine önüne gelmiş sormuş:

— Oğlum sen necisin?

— Kaymakamım Nine, köyü denetlemeye geldim. neden burada bana kimse bakmıyor?, deyince,

— Nine; Biraz daha okusaydın da Ormancı olsaydın oğlum, herkes sana hürmet gösterirdi…

Türküsünden fıkrasına kadar o günlerin şartlarında yaşanmış olayları unutmak güç olmaktadır. Bugün dinlediğimiz Ormancı türküsünün hikayesine benzer birçok hikaye vardır Anadolu Bozkırlarında… Hepsi de bir o kadar acıklı ve hüzünlüdür, bir o kadar yaralarda kendini gösterir. Ormancının kaderi ise onun sanatla buluşturulmuş olmasıdır. İşin ilginci, Ormancı türküsünün hikayesini dinledikten sonra türküden eskisi kadar keyif almadığım gerçeğidir. Türküyü dinleyince bir hüzün sarıyor dört bir yanımı, çünkü bir zamanlar yaşanmış acı bir olayın türküsünü dinlerken keyif almak yerine üzüntü ve hüzün baştan aşağı kucaklıyor. Bugün de kolaylıkla çözülebilecek problemler, insanların doğru ve rasyonel bir yaklaşımla değil de, hırs, güvensizlik ve şiddet ile çözmeye çalışmak seçildiğinde karşımıza olayın, sorunun kendisinden daha fazla acı ve hüzün çıkmaktadır. Bu nedenle herkesin kendine ve başkasına güven duyduğu, sevgi ve saygının önemli bir düstur olduğu, sorunların yine konuşarak veya meşru alternatifler geliştirerek çözülmeye çalışılmasında herkes için yarar vardır.

Ormancının türküsü bizi aldı buralara kadar getirdi, ben yazarken siz okurken şüphesiz aynı hüzün ve acıyı yaşadınız, biraz da yorulmuşuzdur değil mi? Bu yazıyı okuduğunuz için olsa gerek artık eskisi kadar keyif de alamayacaksınız Ormancı Türküsünden ki zaten bazı Türkülerden keyif alınmaz!

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol