ayasofya

nushirevan
Mimarisi ve tarihi açısından ana rahmi'ni temsil eden, ortodoks ve katolikler için bir kâbe konumundadır. Oraya girip dua eden haçlı, yeniden doğduğuna veya günahlardan temizlendiğine inanır. Fatih sultan mehmed han'ın yaptırdığı minareler, yüzyıllardır ciğerlerinde bir ok yarası gibi kanar. Camii olması demek, bu iki haçlı mezhebinin ortak düşmanı ilan edilmek manasını taşır. Ortodokslar, olaya dinî açıdan bakarlar. Söz gelimi Kâbe'nin müzeye çevrilmesi bizi suud'a ne kadar düşman ederse, Ayasofya'nın camii olması da yunanı, rus'u, bulgar'ı deliye çevirir. Ege'de bir deniz savaşı kaçınılmaz hale gelir. Rusya ile ilişkileri bu kadar düzeltmişken, yeni bir ambargo anlamına gelir.

Öte yandan, katolikler için ayasofya, tek kâbe değildir. Bu yüzden ortodokslar gibi olaylara dinî açıdan değil, siyasi nazarla bakma eğiliminde olur. Çünkü iki mezhebin bir gün birleşebileceği umudu, ayasofya'nın kubbesinin altında saklıdır. Tarih boyunca bu iki mezhebin savaşmaktan başka altına beraber imza attığı tek metin olan "kalkedon konsili" neticesinde de ayasofya'da bulunmak mevcuttu. Hani bizim yeni osmanlıcılarımızın "bir gün ayasofya'da cuma namazı kıldıracak başkanımız" diye ettikleri umuda benzer bir umut bunlarınki de. Bir gün bu iki haçlı anlayışı, aynı amentüye imza atıp bunu ayasofya'da perçinleyecekler sözde. Bu denli önemli hristiyanlık açısından.

Ayrıca Katolik lobi, avrupa birliği demektir. Ayasofya'nın dönüşümü, ab ile ilişkilerimiz de kopacaktır.

Bir zamanlar akıllı bir adama camii olma fikrini sorduklarında "siz önce bi sultanahmet'i doldurun" demişti.

Çünkü müslüman kişi akıllı ve feraset sahibi olmalıdır. Bir eylemin neticesini öngörmeli ve muhtemel kâr ve zararını hesap edebilmelidir. Ebu Zer hazretleri, islam'la şereflenince gidip hâlen putlarla dolu olan kâbe 'de "ben islam oldum" diyerek kelime-i tevhidi haykırdığı ve kafirlerden bi posta dayak yediği bilinir. Yetmemiş, sonraki bir zaman kâbe örtüsünün altına girip tekrar aynı kelâmı tekrar etmiş. Bu sefer sopalarla dövülmüş. Hz.peygamber, durumu düzeltmesi için Ebu Bekir Sıddık'ı görevlendirmiş. Ne var ki, öngörüden daha fazla manevî duygularıyla hareket eden Ebu Zer, bir kez daha dayak yerken bu defa Ebu Bekir hazretlerinin de dayaktan nasibini almasını sağlamış. Ancak ondan sonra vazgeçmiş bu huyundan.

Ayasofya camii olsun mu? Olsun tabii. Fatih'in emanetidir, vasiyetidir. Olmalıdır da. Ama Ebu Bekir'e bizim yüzümüzden bir fiske gelecekse, sultanahmet'i doldurmakla mükellef kalalım.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol