yazarların başına gelen ilginç olaylar

nushirevan
Tamam hepimiz realist düşünen, mantıklı bir adam resmi çizmek istiyoruz ve "uzaylı" kelimesini ciddi ciddi konuşamıyoruz. Ben meteoroloğum. Bırakın gök cismini, havadaki partiküllerin ışın kırılmalarına kadar hakimim.

Parliament Pazar Gecesi sinemasını ailecek izlediğimiz günlerdi. Film bittikten sonra taze kavrulmuş çekirdek almak üzere sokağa fırladık. İstemsizce, belki de filmden etkilemişiz, akşam saatleri gökyüzüne bakma ihtiyacı hissettim. Tam üstümden daire şeklinde, mavi ve sarı ışıklarıyla bir cisim geçti. Aramızdaki mesafe maksimum 200 metre.. O kadar net seçtim ki, oturup resmini dahi çizebilirim. İlk şoku atlatınca izlediğim ufo filminin etkisinde kaldığımı düşündüm. Ancak sokağa baktığımda bir kaç kişinin daha aynı cisme hayretle baktığını, bazılarının yere kapaklanmış ağladığını gördüm. Cisim yavaşca dönük olduğum yöne doğru hareket ettiğinden, kaybolana kadar çıplak gözle (tabi o zamanlar böyle akıllı telefonlar yok) gözlemleme şansı buldum. Cisim dünya ile yatay düzeyde hareket ettiği halde sanki bir elbisenin yırtığı gibi gökyüzünde havanın içinde kayboldu. Tam güneş batmak üzere olduğundan bulutlar seçilebiliyordu. Cisim bulutsuz bir havada, adeta boyut değiştirdi. Sonra aynı tecrübeyi yaşadığımız insanlara fikirlerini sordum. Kimisi korkudan konuşamadı, kimisi heyecandan dili tutuldu, kimi gördüğünü inkar ederek ortamdaki en mantıklı insan olduğunu kanıtlama çabasındaydı. Bu olaydan sonra "toplu halüsinasyon" dedikleri naneyi de araştırdım ama öyle birşey değildi. Bu hikayeden bir kaç ders çıkardım: İlk olarak, bu uzaylılar dediğimiz her ne ise 'ki kendimi gizli kalmış insan teknolojilerinin olduğuna inandırmaya çalışıyorum' bir şekilde beyin dalgalarımızla iletişim halindeler. Bir grup insanın aynı anda gökyüzüne bakma ihtiyacı kendiliğinden oluşmuş olamazdı. İkinci olarak bu araçlar bir şekilde ışık teknolojisi kullanıyorlar. Bu garip foton gemilerinin gözle görülememesinin sebebi de bu olabilir. Çünkü nesneleri üzerinden yansıdığı ışık sayesinde görürüz. Son olarak, "gelişmiş teknoloji" dediğimiz üstünlükler, bu yabancıların bizden daha zeki olduğunu veya bizden daha akıllı olduğunu göstermez. Bir balık, suyun üstündeki bir sineği avlarken sudaki kırılmayı hesaplayabilir. İnsanda böyle bir özellik olmadığı için balık insandan üstün teknolojiye sahiptir ama daha üstün, daha akıllı değildir. Uzaylılara inanıyor muyum? Hayır.. ama ufolara inanıyorum
nushirevan
Eve gelirken çöpün etrafında zavallı yavru bi kedi buldum. Eğilip elimi uzattım, hemen kendini sevdirip mırlamaya başladı. Dedim ki "yazık, çok da zayıf.. iyisi mi bunu sahipleneyim".. Kucağıma aldım, yavru sanki günlerdir bu anı bekliyormuş gibi rahatladı. "Ohh" dedim "çocuklar sevinecek" Bir kaç adım attım ki arkamda büyük bir kedi belirdi. Kızgın bir halde bana ve kucağımdaki yavruya bakıyordu. Yavru süt emecek dönemi geçmiş bi yaşta görünüyordu ama belli ki büyük kedinin annelik dürtüleri aktifti. Büyük kedi kavgaya hazırlanan kedilerin o meşhur seslerini çıkarmaya başladı. Bir yavruyu annesinden ayırmak olmazdı, usulca yavruyu yere bıraktım. Sanıyorum ki yavru koşa koşa annesine gidecek. Yere koyduğum yavru olduğu yerde çömelip oturdu. Çenesini yere koyup büyük kediyi izlemeye başladı. Yavrunun sıska oluşu beni şaşırttı. Yavruyu yerden alıp 1-2 metre ötedeki çim alana hafifçe attım. Yavru çime düşer düşmez fırladı büyük kedi de peşinden. Kısacık an, anne ve yavru bir araya geldi dedim ama yanılmışım. Büyük kedi yavruya bi daldı sanırsın namus davası var aralarında. Büyük kedi bunu altına aldı tırmalıyor, ısırıyor, perişan etti yavruyu. Araya girmeye çalıştım ama ışık hızında dayak yiyor bizimki. "Lan ne olursa olsun" dedim daldım tırmalamaların arasına. Büyük kedi son bi ısırık aldı bıraktı ama çıkardığımız sesler bütün mahallenin dikkatini çekti. Uzaktan bakanlar, beni büyük kediye durup dururken saldırdığımı düşünebilirdi. Gayri ihtiyari "yavru var, ona saldırıyor" dedim. O sırada bir köpeğin de hızla yaklaştığını gördüm bulunduğumuz çöp konteynırına doğru. Bu defa büyük kedinin hayatı tehlikeye girmişti. Bir kaç adım geriye gittim baktım ki köpeğin hedefi mahallenin huzurunu bozan benim. Yerden bi dal bulup "höt! hayt!" sesleri çıkarıyorum. Köpek ince daldan korkmayınca bana bi atak yaptı. Saldırıyı geri püskürteyim derken park halindeki bir aracın aynasını yerinden çıkarmış oldum. O sırada bir kaç mahalleli saldırgan köpeği dövmeye geldiler ellerinde sopalarla. Bu defa köpeğin hayatı tehlikedeydi. Mahalleliye "yav tamam sopalık bişey yok, vurmayın hayvana" dedim. Meğer mahalleli dediğim sopalı kişiler de aynası kırılan arabanın sahipleriymiş. Sakinliğimi koruyorum ki dayağın büyüğü gelmesin. "Abi öderim" filan derken bir kaç polis hengameye doğru geldi. Ellerindeki sopaları görürse olay çıkardı. "Abi polis geliyor atın sopaları" dedim. Adamlar koşan polisleri görünce sopaları sağa sola attılar. Ben de dönüp polislere "tamam abi sorun yok" dedim. Meğer onlar da benim için geliyorlarmış. Konteyner etrafında şüpheli birinin çanta koyup uzaklaştığı ihbari gelmiş. Hakikaten yavru kediyi alırken köşeye bıraktığım çantamı o an hatırladım. "Abi çanta benim içinde kirli çamaşırlarım var" dedin ikna olmadılar. Prosedür gereği beklemem gerekiyormuş. Yarım saat sonra imha ekibi olay yerine intikal etti. Mahalleli çevreyi sardı. Severler, olay olsun yeter ki mahallede. Efendim polis çantamı açıyor, gördün di mi bomba filan yok. "Hadi dağılın" de git de mi? Çantama elini sokuyor, bi çıkarıyor kirli donum.. Çantadan öyle bi çıkarışı var ki sanki düğünde takı anonsu yapıyor. "Damadın amcasından iki adet çeyrek altın" der gibi donumu kaldırıp gösteriyor ekibe. Bir don, iki atlet derken olay bitiyor. Polis "taam taam hadi dağılın" diyor, mahalleli "zaaaaa saalak saalak" modunda bakışlar atıyor filan.. O sırada yaşlı bi teyze yaklaştı dedi ki "oğlum kedileri seviyorsan sana bi yavru vereyim"

"Lan.. teyze.. dat.. düt.." dedim cevap bile veremeden eve girdim. Bi daha hayvansever olursam iki olsun.
5
mavikaranlik mavikaranlik
zincirleme talihsizlik hocam allah korusun yaşanılacka şey değil ama kahkaha attım hakkınızı helal edin
nushirevan nushirevan
:))
bewater bewater
Ya bu gerçek olamaz adafgsgagavac
nushirevan nushirevan
Hem de 2 gün önce başıma geldi
bewater bewater
olaya bak ya! geçmiş olsun hahah
can
askerde takım çavuşuyum, acemi birliği takım 160 kişi civarı bölük 650-700 arası günlük 100-150 kişi revire çıkıyor bölük komutanı emir verdi her takımdan 5 kişi revire çıkacak.seçme yapıyorum, kötünün kötüsünü seçip revire yolluyorum. bir acemi üst üste, her gün el kaldırıyor midem rahatsız diye bende yalan söylüyor diye çıkarmadım revire ,turp gibiydi bana göre, en son gerçeği söyledi çift cinsiyetli olduğunu hem kız hem erkekti 15 gün içerisinde terhis edildi. ( tarih 1986)
nushirevan
Liseden kaçıp türkü barlarda kız düşürmeye çalıştığımız, libidonun zekaya sadaka verdiği dönemler. Pek bilmem de böyle ortamları, çoğacayip yerler hakkaten. Misal bi bakıyosun uzun havada efkâr dağıtan abi, 2 dakika sonra halayda masalar arasında tepiniyor felan. Kız düşürmek filan diyorum da, hani yokluk zamanı arada sakallı tipler felan da var. Neyse efendim ben tabi böyle ortamlara alışkın değilim, efendime söyleyim arizona kertenkelesi usulü kız tavlamadan felan anlamam arkadaşlar yardımcı olacak sözde. Ortam leş, gelen ikramlar bayat, ışık yetersiz, sigara dumanı oturduğun zaman göz hizasında bir bulut oluşturmuş kimsenin yüzü seçilmiyor. Usülen masaya önce araba anahtarları, çakmak ve sigara paketi bırakıyorsun. Bu bi nevi kertenkele dünyasının kabul formu gibi bişey. Ben sigara kullanmıyorum arada arkadaşların paketleri toplayıp transformers denemeleri yapıyorum can sıkkınlığından. Aksi gibi bizim arkaaşlar acayip eğleniyorlar oturdukları yerde. İlk 10 dakikada pişman oldum geldiğime ama adisyonu koydu masaya reyiz kalkamayız öyle hemen.. ben tabi somurttukça angaralı abiler işgillendi "hayırdır bilader naaayaksın?" Filan diyorlar, bizim arkadaşlar giriyor araya mevzu büyümesin diye. Alkol geliyor, kullanmıyorum niye diye soruyorlar. Günah diyorum, biz müzlüman değil miyik la? diyip dayağa hazırlanıyorlar yine arkadaşlar giriyor araya. Belli dayak geliyor takmışlar kafaya bi kere. sahnede canlı saz çalan bi abi var, "ne söylüyüm?" Diye sorup çığırıyor. Arada şimdiki kareoke kafeler gibi acemiler kalkıyor saz eşliğinde türkü okumaya çalışıyor. O zamanlar benim kulağım var ya, bet sesime rağmen zorladılar beni sahneye. Sahne dedim de bir basamak. Hani çıkınca göz hizasındaki sigara bulutunun tepe noktalarına hakimsin. Dedim bu dayak meraklısı abilerin de gözüne girerim. Sahneye doğru çıkarken bağırıyorlar "müzlümanık değilik ya ilahi okuma bize" diye dalga geçiyorlar. Sahneye çıkınca sazcı sordu ne "ne söylüyün?" dedi aklıma da bir şey gelmedi "ben başlarım sen eşlik et" dedim var olmayan özgüvenimle. Orada zaten yanlış anlamaya müsait, dayağa meyilli kitle için eski bir türkü okudum:

"Kadir mevlam senden bir dileğim var
Beni muhannete muhtaç eyleme.."

Sen misin bunu okuyan "la ne demek muhammede muhtaç eyleme lan değişik!" filan diye üstüme bir kitle yürümeye başladı. 5 kişiler ama aynı bedende mutasyon geçiren tek bir organizma gibi yürüdüler masaların arasından "abi muhannet muhannet!" diye açıklamaya çalışırken bunlar bana kafa göz bi daldılar, gördüğüm en son şey dandik ses sisteminin hoparlörü oldu. Bi uyandım adamlar pişman olmuşlar bir köşede oturuyorlar ama ben pişmaniye kıvamındayım. Baktım sazcı abi yanımda "abi niye müdahale etmiyosun muhanneti muhammed sandı adamlar" dedim. Öyle ya "höt!" desen susacak adamlar. "Gardaş ben de o türküyü muhammed diye biliyodum o yüzden okumam hiç. Valla sen okuyunca kavana şu mikrovonun sapıylan bi geçirüyüm dedim ama arkaaşlar hızlı çıktı ehehehe" dedi. Arkadaşlarım bana pansuman yaparken dayakçı abiler özür diliyorlar. "Abi" dedim "muhannet nankörler için söylenir muhammed demedim" dedim. Bi kertenkele uzattı kafayı diyo ki "ne bilek gardaş ibo madem unutacaktın beni neden yarattın diyo ya onun gibi isyan ediyon zannettik" dedi. "Ya bunun için adam mı dövülür?" dedim, "bi de tipin gıcıh.." dediler..
nushirevan
Yatılı lisede yatakhane nöbetçiliği vardır. Nöbetçi kişi, yatakhanede kimsenin kalmadığından emin olduktan sonra girişi kilitler çıkar ki kimsenin seher marka donu, aiwa kulaklıkları veya adiduiqs spor ayakkabıları çalınmasın.

O gün nöbetçi benim. Bi arkadaş da bana eşlik ediyor. Yatakhaneleri kontrol ettiğimizde Mehmet isimli arkadaşımızın haricinde herkesin yatağının boş olduğunu gördük. Bu mehmet, hastalanmış, müdürden izin almış, öğlen yemeğine kadar uyuyacakmış. Hatta gittik kontrol ettik, pijamayla yatıyor, ateşi de baya yüksekti. "Bişey ister misin öğlene kadar sıkıntı olmasın?" Dedik. "Yok kanka siz gidin ben uyuyacam öğlen gelir açarsınız kapıyı" dedi. "Peki madem" deyip ayrıldık. Demir kapıyı kilitledik, merdivenlerden aşağı iniyoruz. Bir iki merdiven indik ki aşağıdan bir öğrenci yukarı doğru geliyor. Ana! Bi baktık bizim Mehmet! Okul kıyafeti var üzerinde, saçları taralı.. Biz nöbetçi arkadaşımla birbirimize baktık bir an. "La mehmet sen ne ara giyindin de, nereden aşağı indin?" Diye şaşırdık. Çünkü başka merdiven yoktu. Demir kapıyı üstüne kilitledik bi de onu hiç düşünmüyoruz o an. Mehmet aramızda 4-5 merdiven kala durdu "kanka anahtarı ver de bişey unuttum yatakhanede" dedi. O sırada yanımdaki arkadaş "lan 1 dakika olmadı seni yatakhaneye kilitledik biz" dedi. Gülümseyen mehmet'in yüzü düştü. Somurttu manasında demiyorum, yüzü bildiğin aşağı doğru yağ gibi kaymaya başladı. "Lan tansiyonum mu düştü gözüm bozuldu" filan diyorum kendime, bi an yanımdaki nöbetçiye baktım yüzü bembeyaz oldu ağzı açık bayıldı kaldı merdivende. O bayılınca merdivenden aşağı doğru yuvarlanmaya başladı. Mehmetin yanından geçerken mehmetin hafif aralık ağzından, alt dudağından itibaren merdivenlere kadar uzadığını gördüm. Suratında donuk bir ifade vardı. Düşen arkadaştaki netlikle karşımdaki görüntüyü kıyaslayan beynim, bunun bir göz aldatmacası olmadığını farkettiğinde etraf karardı. Meğer ben de bayılmışım. Okul kantininde uyandığımda, nöbetçi arkadaş ağlıyordu. Bizi arkadaşlar bulmuş, kantine taşımışlar. Bana "noldu?" Diye sordular, ben de "biz mehmeti yatakhaneye kilitledik hasta diye, sonra merdivenlerde okul üniformasıyla karşılaştık" diyebildim ama karşımdaki kalabalığın arasında terden sırılsıklam olmuş, okul futbol takımının formasıyla mehmet duruyordu. Bütün arkadaşlar dönüp mehmete baktı. Mehmet "s**tir lan biz sabahtan beri antremandayız" dedi. Diğerleri de onay verdi. Üstelik kaleci olduğu için kaytarma şansı da yoktu. "Peki biz kimin üstüne kapıyı kilitledik a*** k***?" Dedim. Bütün sınıf yavaş adımlarla merdivenleri çıktık, yatakhanenin kapısını açtık. Mehmetin yatağı haricinde tüm yataklar jilet gibi. Sadece mehmetin yatağı kırışık, nemli.. Mehmet dedi ki "la benim yatağıma naaptınız dümdüz yapmıştım çıkarken". Mehmet kırışık yatağın battaniyesini bi kaldırdı, hepimiz yerimizden hopladık. Bir insan avucuna sığmayacak büyüklükte bir hamam böceği antenlerini oynatıyordu. 1-2 saniye bakıştık. Mehmet'in "ananns***" tepkisiyle yerden süpürgeyi kapması bir oldu. Ani verilen tepkiyle böcek (ya da hayvan mı diyelim artık) hızlı bir hamleyle aşağı atladı. 10-12 kişi ayakkabı, sopa, demir ne bulduysak kovalıyoruz. Böcek gitti tuvaletlere doğru. Peşinden koşan arkadaş devamını şöyle anlattı: "gardaş ben bunu govalıyom gitti 101'e (wc'ye 100 numara dendiği için sıralı tuvaletlerden birine verilen isim) girdi. Goştu goştu tuvaletin deliğine zıpladı girdi. Nası girdi pofff diye duman çıktı depeye!"

O gün ne yaşanıldı kimse anlam veremiyor. Nöbetçi arkadaş ve benim mehmetin yatağına böcek koyup böyle bir hikaye uydurduğumuza inananlar çoğunlukta. Ama bazılarımız o gün o okulda başka türden şeyler yaşandığının farkında. "Her şeyin bir açıklaması vardır" diyen gruba, tuvaletten çıkan duman bulutunu sorduğumuzda bile "la birisi kurumuş bokun üstüne yanan sigara atmıştır, o da tutuşmuştur tezek gibi, böcek atlayınca yandı duman ondan" dediler.

Hikâyenin en acayip kısmı ise şu: haftasonu beden eğitimi hocası turnuvaya gidecek takımı açıklarken mehmet'i listede okumadı. Nedenini sorduğumuzda bize o gün antremana hiç katılmadığı için böyle bir karar aldığını söyledi. Ona göre mehmet, olay günü bizim iddia ettiğimiz gibi hasta ve müdürden izinli olduğunu beyan etmiş ve antremana katılmamış. Bu tavır yüzünden hoca bunu takımdan kovmuş kafasında o gün.

Şimdi soru şu: yatakta, merdivende ve antremanda 3 mehmeti gören var ama aslında orada olmadığını iddia edenler de var. Bizim birlikte okuduğumuz mehmet, o gün hasta olduğunu zannettiği için müdürden izin almayı düşündüğünü ama asla izin istemediğini, herkesle birlikte yemekhaneye inip (yemekhanede gören yok ama ona ait yemek fişi kullanılmış) antreman affı için beden hocasını beklediğini ama gelmeyince sınıfa çıktığını iddia ediyor. (Etti mi 4 mehmet?) Yani çoğunluğun antremanda gördüğü kaleci mehmet, hakkımızdaki tüm iddiaları çürütüyor. Antremana çıkmadığını Hatta yatağında bulduğumuz böcek hikayesini de hatırlamadığını söylüyor. "Ben yoktum kanka yanlış hatırlıyorsunuz" diyor. Asıl mehmet o gün nerede, mehmet bile bilmiyor yıllar sonra. "Ne bileyim a*** k*** geçmiş zaman..." diyor.
3
merdumgiriz merdumgiriz
Franz Kafka, Dönüşüm. Türkçe versiyonu :)
gulurkensandalyedenduseneksicininkafasindakibere gulurkensandalyedenduseneksicininkafasindakibere
Yurtta kalan biri için okunmaması gereken bir olay. Okumaz olaydım.
nurse nurse
Yine bir trajikomedi okuyacağını sanan ben yerime mıhlandım..

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol