confessions

nurse

1. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 539
  2. takipçi 12
  3. puan 0

geç kaldım

nushirevan
Kpss gibi hayati sınavlara giremeyen adayların bahaneleri. Ulen zaten senin hayatını değiştirecek olan bir an.. bir an ulan.. belli bir süre bi sınıfa koyup sınav yapacaklar, geleceğin şekillenecek. Bi zahmet uyuma ulan, erken kalk! Bir gün önceden sınav yerine gidişleri araştır, gecikme payını hesaba kat. Bir saat öncesinden var sınav yerine! Hayır bunu da yapamayacaksan, girme bile sınava zaten. Senin kendine saygın yok, kamuya olsun.. Bırak, uykuya devam et sen. instagram'da dolaş, duyarlı twitler at.. Girmeyin siz böyle sınavlara..

cami

nushirevan
"siyaset olmaz" denilen yer. Bunu diyenlerin tarihi de bilmediğine eminim. İslam tarihinde camiler, öncelikli olarak devlet işlerinin konuşulduğu yerlerdi. Hz.peygamber döneminde kuba mescidinin, millet meclisinden farkı yoktur mesela. Zaten cami, kelime anlamı bakımından da toplanılan yer, bir araya gelinen yer demek. Burada devlet işleri konuşulur, sosyal meseleler tartışılır, hatta sadece muhabbet etmek için bile bir araya gelinirdi.

Zaten anlaşılmayan nokta şu: Açın tedavüldeki din kültürü ve ahlak bilgisi kitaplarına bakın. Diyor ki "din; insanı hem dünya hem ahiret mutluluğuna eriştirmek için yaratıcı tarafından vahiy yoluyla gönderilen kurallar ve tavsiyeler bütünüdür" Ne diyor? "Hem dünya hem ahiret.." yani dünyevi meseleler de din çatısı altındadır ki bunun örneklerini kuran'da miras hukuku, evlilik hukuku, ticaret hukuku vs. gibi dünyevi meselelerle ilgili ayetlerde görebiliyoruz. Yani neymiş? Din, sadece ahiret için değil, yaşadığımız dünyayı da kapsıyormuş. Dünya siyasetten, siyaset de dinden ayrı düşünülemez bu yüzden.

O yüzden "camide siyaset olmaz" demeye kalkışmadan önce, camilerin kadim vazifeleriyle ilgili tarih kitaplarını şöyle bir karıştırın derim ben. Ha, şu söylenebilir: Camilerde 'sadece' siyaset olmaz. Bir mahalle camisi, imamı ve cemaatiyle birlikte o mahalledeki yardıma muhtaçların ihtiyacını gidermek, zorda kalana yardım etmek ve kişilerin sosyal problemlerini çözmeye çalışmakla da mesuldür mesela. Oturup sadece siyaset konuşulmaz ama bütün bu meselelerin arasında, üslubunca siyaset de konuşulabilir.

gülşen

nushirevan
Zaman zaman aykırı çıkışlar yapan pop müzik şarkıcısı. Bugün itibariyle "sapıklığı imam hatipli olmasından" dediği için, "halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek, kışkırtmak" suçundan tutuklandı ve cezaevine gönderildi.

Sesinle, sanatınla zirvede kalmak varken, poponla, memenle ve çatal dilinle bir yerlere gelmeye çalışırsan olacağı buydu.

Hep söylüyorum, yine söyleyeceğim. Sanat, ideolojiler üstüdür. Sanatını, ideoloji satmak için kullanırsan, katma değer vergisi döner dolaşır seni bulur. Gerçekte görüşü ne olursa olsun, bu milletin kahir çoğunluğunun beğendiği, benimsediği sanatçılar vardı. Barış Manço mesela.. Hiç gördünüz mü bir ideojiye yamandığını?

Ancak günümüzde sanat lobilerin elindedir. Toplumları peşinden sürükleyecek figürler yaratıp onlara beyanatlar verdirmek için kampanyalar yapar, telkinler uygular, teşvik ve motive ederler. Amaçları çoğunlukla ahlâkî çöküntü yaratmak olsa da, son dönemlerde siyasete de sirayet ettiler. LGBT bayrağı açanı değil, açtıran iradeyi tutuklamak, alkışlayan yoz zihniyeti cezalandırmak gerekiyordu. Yoksa Gülşen sadece konu mankeni burda..

gazi mustafa kemal atatürk

nushirevan
Hutbelerde anlatılıp anlatılmayacağı tartışılan ilk cumhurbaşkanımız.

Hutbeler; müslümanlara kuranın emirlerinin anlatıldığı, peygamberlerden tavsiyeler verildiği, iyi ve kötü hasletlerin izah edildiği yerlerdir. Bu yüzden dini ilgilendiren her konu, sırası geldiğinde hutbelerde de anlatılabilir.

Kendi el yazısını okumanın, tırnak içinde paylaşmanın bile "hakaret" addedildiği dönemde ne kadar anlatabilirsiniz orası ayrı mevzu. 5816 kanununun yoruma açık bırakılması, imamların hutbelerde anlat(a)mamalarına neden bile gösterilebilir. Neden anlatılmasın yoksa..

konya

nushirevan
memleketim. ankara'da büyüdüğüm için çok bilmiyordum. 9 yaşında filan olabilirim. babam eski model vişne çürüğü mercedes kullanıyor biz de arka koltuktayız. alaaddin tepesi'ni arıyoruz. bi ara ''afyonun gaymağı gonya'nın manyağı'' lafı geçti. sokaklardan birinden geçerken babam bak şimdi niye öyle diyorlar anlarsınız dedi

bi köşede bastonuna yaslanmış bir şekilde, oturmuş, uyuklayan yaşlı bir hacı dayı gördük. belli ki adam esnaf, öğlen güneşi de vurmuş uyukluyor. arabayı durdurup camdan selam etti ve sordu babam:

- alaaddin tepesine nasıl gideriz?

bakın abartmıyorum, adamın iki eli bastonundan hiç ayrılmadan, çenesindeki sakalı bir enstrüman olarak kullanıp yön gösterdi hacı dayı:

- şooo taraftan! dedi.

gülüştük, alaaddin tepesi'nde dondurma yedik. bu da böyle bi anımdır.

hayırlı bayramlar

mavikaranlik
Hep birlikte yaşadığımız 3. kurban bayramımız.
Her şeye rağmen sabırla, ilgiyle, vazgeçmeden bizimle olan, destek veren yazarlarımıza teşekkür ederiz.
Bu ve gelecekteki bayramlarımız mutluluk, huzur dolu olsun.
İyi ki varsınız, bayramınız mübarek olsun

bir anlık saflıkla yapılan gaflar

mahur
İnsanı derin utanç duygusuna boğan durumlardır. Birgün çocuklar, bir içeri bir dışarı çıkıyor. ben de işimin ortasında aç kapı, kapat kapı uğraşıyorum. Bilmem kaçıncı kapı açışımda kapıyı; “eh be yettiniz” diyerek kapıyı açmam ve kapıda çocukların olmadığını görmemle yerin dibine girmiş sayılırım.

cüneyt arkın

nushirevan
85 yaşında Vefat haberi gelen efsane oyuncu. Allah rahmet eylesin. Z kuşağı pek bilmez; 99 yılında "babacan" diye bir program yapmış, anadolu'yu gezdiği programda tarladan, topraktan soğan sökmüş, üzerindeki toprağı silip kütür kütür elma gibi yemiştir. Herkesin aklında Malkoçoğlu kaldıysa da benim aklımda bu görüntü kaldı.

bir anlık saflıkla yapılan gaflar

nushirevan
İlk defa misafir olarak gittiğim bir evde, cool görünmek için altın varaklı tabaklarda gümüş çatalla ikram edilen lüks baklavayı "baklava sevmiyorum pek, çay yeterli" deyip reddetmem ve aradan geçen bir saat sonra koyulaşan sohbette 3 gün önce 1 tepsi baklavayı nasıl gömdüğümü ballandıra ballandıra anlatmam ve ardından gelen "hassss..." iç sesi.

küresel ısınma sorunsalı

mahur
çok yakında bizzat yaşayarak öğreneceğimiz kıyamet senaryosudur. Bundan bir kaç yıl önce bizden sonra gelecek nesiller için endişelenir onlara yaşanabilir dünya bırakma konusunda çalışmalar eğitimler verilirdi. Ama yapılar araştırmalar bilimsel veriler veriler gösteriyor ki endişelenmemiz gereken artık kendi neslimizdir. Küresel ısınma en yakın önümüzdeki yüzyıl karşılaşacağımız bir sorunken birbirini tetikleyen etkenler yüzünden süre kısalmış yumurta kapıya dayanmıştır. Kutuplarda eriyen buzullar her sene katlayarak eridiği ve atmosfer gazlarınızda buna destek verdiği bir dünya ile karşı karşıyayız. Zincirleme bir etkiyle adeta çığ gibi büyüyor, birbirini tetikleyen etkenler kaosu başlatmak üzere, Değil başladı bile.
(bkz:geliyor gelmekte olan)

küresel ısınma sorunsalı

nushirevan
Sorunsal değil, maalesef bir gerçektir. Üstelik geri dönülemez düzeyde bozduğumuz bir yapı bozukluğu bu. Doğanın kendini yenilemesi için fırsat vermeyen insanoğlu, vakit çok geç olduğunda anlayacak nerede yanlış yaptığını. İklimleri tamamen farklı 3 nokta söyleyeyim: Kahire, Antalya, İstanbul. Küresel ısınma, 20 yılda Kahire iklimini Antalya'ya, Antalya iklimini İstanbul'a taşıyacak. Ekvator çizgisinin çapı daha da genişleyecek ve kutuplara gidip global su dengesini sağlayan okyanusaltı akıntıların rotaları değişecek. Bu da kutupların erimesinden, tsunamilere kadar bir çok soruna neden olacak. Zaten bu insanoğlunun vurdumduymazlığını anlamak mümkün değil. Küresel ısınmayı yavaşlatabiliriz ama bu kıyamet senaryosu, ölmeyi kendine yakıştıramayan insanoğluna uzak geliyor anlaşılan. Tıpkı, Ukrayna-Rusya savaşından dolayı, küresel gıda krizi bas bas bağırırken, kimsenin önlem adına harekete geçmemesi gibi. Küresel ısınma uzun vadeli bir senaryo ama gıda krizi çok daha yakın. Ne ülkemizde, ne de dünyamızda bir avuç insan dışında kimse bunun önüne geçmek için mücadele etmiyor. Akaryakıt fiyatlarını konuştuğumuz günleri, su fiyatları artmaya başladığı zaman unutacağız.

Mesela yaşadığınız yerlerde göl, gölet var mı bilmiyorum. Bir süredir suyun çekildiğini ve kıyı şeridinde açıklık meydana geldiğini görmüşsünüzdür. Ne orman bakanlığı ne de yerel idareler, bu açıklığı yeşil örtü ile yeniden doğaya kazandırmayı düşündüler mi? Herkesin fikri, suyun tekrar geleceği öngörüsü. Gelse bile yeşile zararı olmazdı, üstelik sudaki oksijen miktarı da artmış olurdu. O golün bir daha eskisi gibi dolmayacağı fikrini kabul etmemenizi anlarım ama balçığa bakıp "ah vah" edecek olanlar sorumluluk sahibi makamlar olmamalı.

erşan kuneri

mahur
cem yılmaz'ın kendini tekrar eden bir yapımı olmuş. Onca küfürün arasında Sıcak samimi bir çizgi yakalasa da kendi çevresinden camiasından çıkmayan dizide Cem Yılmaz'ı yaşlanmış bununla birlikte bakış açısı daralmış buldum. Bundan önce izlediğim stand-up'ı çok daha komik; hem eğlendiren hem düşündüren tarzdaydı.
(bkz:körelmek)

kendine ait bir oda

mahur
(bkz:virginia woolf)'un bir eseridir. Sayfalarının kısalığının aksine oldukça derin bir kitap. Beni oldukça düşündürdü ve yazmaya teşvik etti. Keşke kendisi hayatta olsaydı da sorularımı iletebilseydim. Kurmaca yazmak isteyen her yazarın kendine ait bir odası yani mutlaka yalnız kalabileceği bir mekanı olmalı diyor. Ayrıca yıllık en az 500 pound civarında bir geliri olması gerektiğini savunuyor. Şimdilerde. “500 paund” ne kadardır neye denk gelir hiç bilmiyorum. Yani yazarın kastettiği sanırım yazar olmak isteyen bir kadının veya erkek de olabilir geçim sıkıntısı çekmemeli, eğer gerçekten yazmak istiyorsa rahat bir yaşama sahip olmalıdır diye diretiyor. Birçok Türk yazar biliyorum ki geçmişte geçim derdiyle gece gündüz çalışmış; öğretmenlik, tercümanlık daha nice binbir çeşit işler yapmış. Ama bu sırada vapurda, otobüste, her nerdeyse durmadan, yorulmadan, dinlenmeden yazmış, okumuş. Hatta Virginia Woolf' un kendisi de diyor ki (bkz:Jane Austen ) yazılarını kendi evinin solonunda yazarmış ve birçok misafirleri olurmuş. Hatta Yeğeni anılarında hangi ara kitaplarını yazdığına şaşırdığını paylaşmış.

Kendi zamanının kadınlar açısından ne kadar şansız olduğundan dem vuruyor. Bir kadının refakatçisi olmadan üniversite kütüphanesine giremediğini anlatıyor. Günümüze bakarsak heralde bizi çok kıskanırdı. Her kitap her yazar bizim emrimize amade, ulaşamayacağımız bir kaynak yok sayılır. Her şey elimizin altında ama yazmayı bırak, okuyan kaç kişi var ?

Kronolojik olarak kadın yazarlardan bahsetiyor. Onların iyi olduğundan, yazmayı denediklerinden ama hiç birinin bir derinliğe ulaşamadığını söylüyor. Hepsi bir yerde takılıp kalmışlar ve kendilerini geliştirmemişler. Birde eğer bir Shekspir'in bir kız kardeşi olsaydı o zamanda daha tiyatronun kapısına varamadan ölüp gideceğini iddia ediyor. Maalesef o günün şartlarına bakılınca doğru söylüyor gibi görünüyor. Ama şimdi modern zamanlarda durum bu şekilde değil ve herkes olmasada birçok kişi birçok olağana sahip ama hala bir “Shekspirella” ortalarda yok. O zamanki kadınlar gibi dertlerimizde mevcut değil Tek derdimiz aksama ne pişirsem olmuş. Mevzu çok derin: ama biz yüzeyseliz. Sanırım o zamanlardan beri pek birsey değişmemiş bir çok şey değişmiş gibi görünsede kadınlar hep şikayetçi ve memnuniyetsiz...

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol