confessions

derdimend

1. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 10
  2. takipçi 6
  3. puan 0

ariflerden öğütler

derdimend
Prof. Dr. Muhammed Ratib Nablusi Hoca'dan:

En şiddetli hastalıklardan biri sinsi hastalıktır. Belirtileri görülen yahut hissedilen türden değildir. Yakalandığınızda çok ciddi zarar verir.
Bu hastalığın adı “nimete alışma hastalığı” dır. Dört şekilde kendini gösterir.

1- Allah'ın nimetlerine alışmak. Adeta nimet değilmiş gibi görmeye başlamak. Nimetin nimet olduğunu hissetmeyip müktesep hak gibi görmek.

2- Evine giren kişinin ailesini sağ salim görmeye alışması. Onları iyi halde görüp bunun için Allah'a hamdu sena etmemek.

3- Alışverişe gidip market arabasına dilediğini koyup ücretini ödeyerek evine dönerken nimeti vereni ve ona şükretmenin gerektiğini zerre miktar hissetmemek. Bunu gayet normal bir durum olarak görüp adeta en tabii hakkı gibi telakki etmek.

4- Her sabah güven içinde uyanıp sağlığı yerinde bir şikayeti ağrısı sızısı olmadan kalktığında Allah'a hamd etmemek.

Dikkat !!!!!

Sen bu durumlardan birisini yaşıyorsan tehlike altındasın. Evine girdiğinde… Allah sana anne baba yahut eş çoluk çocuk nimeti vermişse, Sağlıklı ve iyi bir durumda isen Allah tealaya bol bol hamdet, şükret. Hayatının nimetlere alışmanı sağlamasına izin verme.
Sen hayatını bu yüceler yücesi Allahü Tealaya hamd ve şükre alıştır.
Nasılsın diye sorduklarında "Aynı be ne olsun" deme. Sen sayamayacağın nimetler içindesin. Allah teala sana onları yeniliyor. Güncelliyor. Hem de hergün.
Sana hamd ve şükrü de farz kılmış. Niceleri o güne senin sahip olduğun nimetlerinden mahrum başlamıştır.
Nicesi güven içindeyken o gün korkarak kalkmıştır. Nice çalışan o gün işsiz kalmıştır. Nice zengin o gün fakir düşmüştür. Nice gözü gören o gün kör olmuştur. Nice sağlıklı insan o gün sağlığını kaybetmiştir. Sana ise nimetler yenilenmiştir.
O zaman de ki:
Allah'a hamd olsun. Salih ameller ancak onun nimetiyle tamamlanabilir.

40 yıllık evli mehmet bey ve fazilet hanımın hikayesi

derdimend
40 yıllık evli Mehmet Bey ve Fazilet Hanım'ın hikayesi eşler arasında eleştirinin dozunun nasıl ayarlanabileceğini gösteren hoş bir örnek:

Mehmet Bey, eşine sürekli negatif eleştiri yapma hatasına düşerken eşi Fazilet Hanım'ın örnek davranışıyla bu yanlış tutumundan vazgeçebilmiş. Fazilet Hanım, kendisine güzel sözler söyleme adeti olmayan eşine bir gün, karşılıklı olarak beğendikleri ve beğenmedikleri yönlerini birbirlerine söylemelerini önermiş ve önce kendinden başlayarak, “Bende gördüğün olumsuz özellikleri sayar mısın?” diye sormuş. Eşinde gözlemlediği hataları bir çırpıda sıralayan Mehmet Bey'in sözlerini şöyle aktarıyor Fazilet Hanım:

“İlk olarak, biraz önce kapının arkasında gördüğü örümcekten başladı ve açtı ağzını yumdu gözünü. Ceviz kabuğunu bile doldurmayacak bir sürü ayrıntıya, küçük meselelere girdi. Üstelik saydıklarının çoğunda benim hatam yoktu. O kadar çok şey sıraladıktan sonra yorulduğundan olsa gerek 'Daha sayacağım çok şey var ama bu kadarı yeter' diyerek sustu.

Daha sonra kendisine 'Hiç darılma, şimdi ben de senin suçlarını sayacağım. Bak, ben senin sözünü hiç kesmedim; sen de susarak dinle' dedim. Benim de onun hatalarını sayacağımı düşünüyordu. 'Allah senden razı oldun' dedim önce. 'İçki içmedin, kumar oynamadın, çocuklarımızı açıkta bırakmadın, evini ihmal etmedin. Beni dövmedin, kovmadın. Allah senden bin kere razı olsun; benim ki bu kadar' dedim ve sustum.

Mehmet Efendi hiç ses etmedi, kafasını yere eğdi. Mahcup oldu ve kalkıp gitti. O an sadece utandı, hiçbir şey değişmeyecek sandım ama daha sonra bu konuşmamızın çok faydasını gördüm. Yıllardır bana 'Allah razı olsun' dememiş olan eşim, 'Allah razı olsun' demeye başladı.

Güzel tavırlarımı gördüğünde teşekkür etmeyi ihmal etmedi.” Eşinin bitmeyen eleştirilerine aynıyla karşılık vermeyen, bilakis onu hiçbir şekilde itham etmeyip güzel yönlerini açığa çıkararak bunları ona ifade eden Fazilet Hanım'ın tavrı eşine de örnek olmuş. Güzel sözler duyan eşi ona da iltifat edip teşekkürünü belirtmeye başlamış. Fazilet Hanım yaşadığı bu acı tecrübeden hareketle evli çiftleri birbirlerinin güzel yanlarını görmeye, eleştiri değil takdir ifadelerini çokça dile getirmeye davet ediyor.

Muhabbet Olsun - Neslihan Beyhan

sünnet yahudi geleneğidir

derdimend
Sünnet olmanın hükmü nedir?
Sünnet olmak (hitan), İslami şiarlardan yani sembol olmuş uygulamalardan biridir. Peygamberimiz (s.a.s.), yaratılışa uygun değerler (fıtrat) arasında sünnet olmayı da saymıştır (Buhari, Libas, 64).

Sünnet olmak İslamda kuvvetli sünnet hatta bir yaklaşıma göre vacip olarak değerlendirilmiştir
(İbn Abidin, Reddu'l-muhtar, V, 479).

Bu sebeple zorunlu bir hal olmadıkça terk edilmemelidir. Sünnet olmak için kesin bir yaş belirlemesi yapılmış değildir. Çocuk yedi yaşına gelince sünnet edilmesinin uygun olacağı bazı alimlerce belirtilmiş olmakla birlikte, biyolojik yapının müsait olması kaydı ile olabildiğince erken yapılması çocuk psikolojisi açısından uygun olacağı söylenmektedir.

anne ve babaya itaat

derdimend
İmam Gazali (rahmetullahi aleyh) şöyle demiştir: “Ekseri ulemanın ittifakıyla haramlığı sabit olan hususlarda anne ve babaya itaat vacip değildir. Bunun dışında olan isteklerine itaat gerekir. Zira şüpheli olan isteklerini yerine getirmemek zühd ve takvadır. Fakat anne babaya itaat ise vaciptir.”

Hidayetü'l-Mehdiyyin adlı kitabın yazarı şöyle demiştir:”Bir evlat anne babası müslüman olmasa bile onların nafakalarını temin etmek zorundadır. Aynı zamanda onları ziyarete gidip, hal ve hatırlarını sorup dine ters düşmeyen isteklerini yerine getirmelidir.”

Hidayetü'l-Mehdiyyin adlı kitabın yazarı daha sonra şöyle demiştir:
“Lakin anne babası müslüman olmayan adam, kendisini dinlerine davet ederler, dine aykırı işler yaptırırlar korkusu olursa onların yanlarına gitmez. Günah olan isteklerini yerine getirmez. Mesela, kendilerini kiliseye götürmesini isteseler götürmez. Fakat kiliseden çıktıktan sonra eve götürmesini isterlerse onları eve götürür. Zira eve gitmede bir isyan yani günah yoktur.”

Velhasıl, ana ve babanın günaha vesile olmayan bütün isteklerine itaat vaciptir.

Hakaret görmemek için kimsenin anne ve babasına hakaret etmemelidir. Zira bir evlat başkalarının anne babasına hakaret ederse başkaları da onun anne babasına hakaret eder.

Abdullah b. Ömer'den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
“Büyük günahların en büyüklerinden biri, kişinin kendi anasına babasına lanet etmesidir.”
Orada bulunanlar,
“Ya Resulullah! İnsan anasına babasına nasıl söver? diye sorduklarında,
Resul-i Ekrem,(sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
“O kimse birinin babasına lanet eder, o da karşılık olarak onun babasına lanet eder; yine o kişi birinin anasına lanet eder, o da karşılık olarak onun anasına lanet eder.”
(Ebu Davud, Edeb, 129.)

Hayır dualarına almak zorundasın. Beddualarını almaktan sakın. Anne ve babanın gazabı alacak şeyler yapmak Allah'ın gazabını üzerimize çeker. Rabbim muhafaza buyursun.

Ankebût, 29/8. Ayet

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْناًۜ وَاِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَاۜ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.

Anne ve Babalar şunu da unutmamalıdır;
Abdullah b. Mübarek Hazretlerine biri gelip çoçuğunun kendisine asi olduğunu söyleyerek şikayette bulunmuş. Abdullah b. Mübarek Hazretleri adama,
-Sen hiç oğluna beddua ettin mi, diye sormuş
Adam,
-Evet ettim, diye cevap verince,
-Öyleyse kabahati ne çocukta arıyorsun, çocuğunu sen bozmuşsun, demiş.

Not:(Hidayetü'l-Mehdiyyin küfre kötüren lafızları açıklayan akaidle ilgili bir risaledir. Yazarı Tokatlı Hanefi Fakihi Ahi Çelebidir.)

deyimler ve hikayeleri

derdimend
-ATEŞ PAHASI-
Zamanın birinde bir padişah ava çıkmış yağmurlu ve soğuk bir havada ormanda kalmış. En yakın kulübeye sığınan padişaha kulübenin sahibi güzel bir ateş yakmış. Padişah bir ara, “Bu ateş 1000 altın eder” demiş adamlarına, dışarıdaki havayı göstererek. Ertesi gün sormuşlar kulübenin sahibine, “Borcumuz ne kadar?” diye. Adam padişahın sözünden de cesaret alarak, “1000 altın” demiş. Padişahın adamaları, “Sabaha kadar ne kadar odun yaktın ki 1000 altın istiyorsun?” diye sorsa da padişah paranın verilemesi istemiş. Bu olayın duyulması üzerine halk arasında değerinden fazla fiyat biçilen şeyler için ateş pahası deyimi kullanılmaya başlanmış...

dua

derdimend
Biz; Duâ edip ardından ettiğimiz duâ kabul olsun diye yine duâ eden insanlarız...

Bak Serdar Tuncer abimiz ne diyor:
“Biz duayı şu zannediyoruz:
Elimizi açıp Allah'ı bir isteğimizden haberdar etmek. Hatta bazen dua ederken biraz edepsizliğe kaçıp haşa Allahu Teala'ya yol göstermeye kalkıyoruz, Allah'ım şunu şöyle yaparsan şunu da şöyle yaparsan şöyle olur. Dua bu değildir.
Dua kulun talebini Allah'a bildirmesi değildir. Dua o talebi Allah'tan başkasının halledemeyeceğini kulun idrak etmesidir.”

iç sıkılması

derdimend
İç sıkıntısının sebeplerini tam tespit etmek zordur. Kişiden kişiye değişir. Sıkıntı herkeste farklı seyrettiği gibi dermanı da kişiden kişiye değişiyor. Ama tabi ki ana sebepler ve çözümler vardır.

Aslında bize sorarsan iç sıkıntısı Allah'ın kuluna bir mesaj vermek istemesinden kaynaklanır. Kendisi ile (c.c) daha çok ilgilenmeni istiyordur, kendi faydan için. Bak bir hastalığın yok, bir derdin yok, ama yine sıkılıyorsun. Neden içim sıkılıyor sorusunu sormanızı ve cevabı bulmanızı istiyordur aslında Allah (c.c). Beni her zaman ve her durumda andığında sıkıntın gidecek ve göreceksin ki huzuru, mutluluğu beni zikretmekte, anmakta bulacaksın ve huzuru, mutluluğu başka yerde aramayacaksın kulum demesidir aslında…

Ana çözüm Allah c.c anmak iledir. Açıklamak gerekirse:

Allah Teala bir ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor;

“Her kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” [Tahâ-124]

bu ayetin tefsirinde; sözü edilen sıkıntılı yaşantının kabir hayatı aşamasıyla ilgili olduğu veya âhirette yaşanacak sıkıntılara işaret edildiği rivayetlerinin yanı sıra dünya hayatındaki sıkıntılar anlamına ağırlık veren rivayet ve izahlar da vardır.

O yüzden iç sıkıntısının ana sebebi zikretmemekten geliyor.

Çözümü yine Allah Teala bize bildiriyor;

“…Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.”

(Rad Suresi – 28)

(Allah'ı anmak; namaz iledir, kuran okumak iledir. Kısaca Allah'ın emir ve yasaklarını yerine getirmek Allah'ı anmaktır.)

Diyeceksin ki zikrediyorum, ama yine iç sıkıntım gitmiyor. İnsan darlıkta da bollukta da zikir halini yakalaması lazım. Sen O'nu c.c. bollukta an, Allah c.c da seni darda sıkıntıda kaldığında ansın.

Her in­san zor­lan­dı­ğı, üs­te­sin­den ge­le­me­di­ği bir du­rum­la kar­şı­laş­tı­ğın­da, Rabbine sı­ğı­nır, on­dan yar­dım bek­ler.

Ce­nâb-ı Mev­lâ in­sa­noğ­lu­nun bu özel­li­ği­ne şöy­le işa­ret bu­yu­ru­yor:

“İn­sa­na bir dar­lık do­kun­du­ğu za­man; ya­nı üze­re ya­tar­ken, otu­rur­ken ya­hut ayak­ta bi­ze yalvarır. Ama biz onun sı­kın­tı­sı­nı gi­de­rin­ce san­ki bi­ze ya­ka­ran o de­ğil­miş gi­bi dav­ra­nır….”

(Yû­nus 10/12)

Bu yüzden darda sıkıntıda kaldığımızda da yine rahat ve mutluyken de Allah'ı anmak lazımdır.

Dersen ben darlıkta da bollukta da Allah'ı zikir ediyorum. Ama yine içim sıkılıyor. O zaman zikir meclislerinde, sohbet meclislerinde bulunma imkanın varsa çok iyi gelir. Salih insanlar ile dostlar ile sohbet iyi gelir.

Biz bazen böyle sıkıntılar üst üste gelince iyice sıkılırız, kötü hissederiz. Şöyle git kanser hastalarına bir bak onların ailelerine bak. Yani senden daha çok sıkıntısı olanlara bak. Tefekkür et, Sonra rabbine şükür et. Onlara dua et için açılır. Tabi bunlar ana çözüm yolu olan zikir yapıldıktan sonra yapılırsa faydası olur. Aksi takdirde yine çözüm olmaz.

Risale-i Nur – Yirmi Beşinci Lem'a da bunun hakkında çok güzel bir izah var:

Sen, kendinden yukarı mertebelerdeki sıhhatli olanlara bakıp şekvâ(şikayet) edemezsin. Belki sen, kendinden sıhhat noktasında aşağı derecelerde bulunan biçare hastalara bakıp şükretmekle mükellefsin. Senin elin kırık ise, kesilmiş ellere bak. Bir gözün yoksa, iki gözü de olmayan âmâlara bak, Allah'a şükret.

Evet, nimette kendinden yukarıya bakıp şekvâ(şikayet) etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Ve musibette herkesin hakkı, kendinden musibet noktasında daha yukarı olanlara bakmaktır ki, şükretsin.

evlilik konusunun en son aileye söyleniyor olması

derdimend
Bir şey bildiğimiz yok ama islamın gösterdiği yol ve bizden önce evlenen Abimizden, Ablalarımızdan edinebildiğimiz bilgiler doğrultusunda konu hakkında ki düşüncelerimizin şu şekilde olduğunu belirtebilirim:

Türk toplumu olarak elhamdülillah gelenek ve göreneklerimize bağlıyız. Bir erkek evladın ya da bir kız evladın evlilik konusunu aileye açması çok zordur. Genelde açamaz kolay kolay kimse. Bu durum erkek evlat için bayana göre daha kolaydır. Eğer kız evlat isen konuyu hiç açamazsın. Hatta ayıp bile görülebilir. Aşırıya kaçılmadığı sürece böyle olmasını bir eksiklik ya da bir hata olarak görmüyoruz. Bilakis böyle olması daha uygundur.

Utanarak aileye söyleyemediğimiz ya da söylemediğimiz bu konu daha sonrasında bizi bundan daha fazla utandıracak hatalar yapmaktan da geri bırakmıyor bu da gariptir…

Şu ahir zamanda evlilik konusu maalesef en son aileye söylenir olmuş. Oda düğün ve nikah tarihini ne zamana alalım şeklinde oluyor. Buda beraberinde birçok sıkıntıya sebebiyet verebiliyor.

Evlilik gibi sadece evlenen çiftlerin değil her iki tarafın ailelerini de etkileyen bir konu en son aileye söylenmesi ne kadar doğru olur?

Evlilik gibi önemli bir olayın temelinin sağlam atılması gerekir. Aileye söylenmez ise büyüklere danışılmazsa bu temelin sağlam olması mümkün değildir:

-İlk olarak şunu rahatça söyleyebilirim: Aile yoksa flört vardır. Bildiğiniz üzere flört etmekte dinimizce caiz değildir. Allah muhafaza buyursun.

-İşin bir ciddiyeti yoktur. Bir sorumluluk bilinci yoktur. Buda beraberinde birçok aşılmaması gereken sınır ve çizgilerin rahatça aşılmasına ve birçok günaha girilmesine zemin hazırlıyor maalesef…

-İşin en başında aile yoksa İslam'ın kızını çok rahat ulaşılabilir kılar.

Konu hakkında İhsan Şenocak Hocamızın şu ifadeleri çok anlamlıdır: Ey İslam'ın kızı! Mücrimlere, sen"hayır" dersen, öteki “hayır” derse, o zaman bütün erkekler kadınının ancak nikahla ulaşabilecek bir varlık olduğunu anlayacaklar.

-İşin başında aile yoksa büyüklere danışılmadan hareket ediliyorsa gelinin kaynanayı çok saymamasına ya da kaynananın öyle düşünmesine sebebiyet verebiliyor. Aileler arasında bir kopukluk oluyor ve beraberinde en ufak bir olayda bile baştan gelen bu kopukluk yüzünden her iki tarafın ailesi yapıcı değil de yıkıcı davranabiliyor. Bundan dolayı gelin ve kaynana anne ve kız olması gerekirken adeta rakip oluyorlar ve bir çatışma, bir karşı karşıya gelme durumu oluyor.

Size önerim ailenize kesinlikle söyleyin. Asla ailenizden habersiz ya da izinsiz, danışmadan bu işe kalkışmayın. Sizin göremediğiniz bir çok hatayı kusuru onlar görebilir. Söylemekte zorlanır iseniz bayanların yardımına Anneler, yetişir. O bir şekilde ne yapar ne eder Babaya münasip bir dille söylemeyi bilir.

Ama en başta aileye söylemek gerekir. Böyle olmazda her iş bitmiş görüşülmüş, bilmem kaç kere görüşülmüş, artık evlenme kararı alacağın zaman söylerseniz ben bir baba olsam güvenim sarsılır, ehlinden sorumlu olan birisi olarak ehlime sahip çıkamadığımı düşünürüm. Ve olaya sinirli ve olumsuz bir şekilde yaklaşırım. Buda sizin açınızdan kötü olacak kanaatindeyim…

Her şeyden önce Evlilik isteğinde bulunan hem erkeğin hem de kadının, evliliğe hazır bir birey olduğunu ailesine ve çevresine hissettirmelidir.

İşi olmayan bir erkek bir an evvel kendine iş bulmalı, askerliğini devamlı tecil ettiriyorsa ve bu durum önünde bir engel olarak duruyorsa bir an önce askere gidip gelmeli, ahlaki ve örfi olarak yaşadığı ortamda kendisinden makbul olmayan davranışlar görülüyorsa ya bunları terk etmeli ya da ortama uyumlu hale getirmeli. Artık davranışları ile üstlendiği sorumluluklar ile çocuk olmaktan çıktığı, bir duruşa, bir karaktere sahip olduğunu ailesine ve çevresine göstermesi gerekiyor.

Bu şekilde yapılırsa ve her şeyden önce Hakkın rızası gözetilerek yapılırsa bu iş Allahu Teala elbette yardımcı olacaktır. Atılan temel sağlam olacaktır.
1
numb numb
:(

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol