confessions

yaprak

1. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 32
  2. takipçi 5
  3. puan 0

ayna dünyalar

yaprak
ileride türkiye hala var olursa, bu üçüncü (!) nesil teknoloji katmanın Türkçe isim babası Barış Özcan olacak. Kendisinden pek haz etmediğimi hep belirtirim. Ancak çabası benim için değerlidir, saygı duyarım

ps. ahahahaha videoda zaten isim babası varmış bilmem ne.. evet sizsiniz kralsınız. Ne bileyim hacım, bu ara kafam fena dolu. on senede bir entry giriyorum, idare etmesi zor değil bence

ps.2. tamam özür dilerim. galiba havalandırmayı yeterince uzun tutmadım, ben bir hava alayım yine

en sevgilinin farkı

yaprak
omuz. geniş olup olmamasını benim gibi ağır fetişistler bile umursamaz o en sevgili olan kişide. o omuzlar ki her ne renkte biçimde görünüşte olursa olsun, evvela sığınak olmalı. saran olmalı, sargılayan olmalı; sorgulayan olma faslını yaranın berenin iyileşmesine bırakmalı. o omuz ki yaslanan sevgiliye huzur olmalı en çok. Varsın güven vermesin, kalıcı olduğunu iddia etmesin; o an için bile söz vermesin gerekirse. ama o bazı nefessiz kalınan anlarda var olsun. sayılı anın yaşattığı his için varlığımızı sürdürdüğümüz bu dümende, mengenemizin sıkışmasına engel olacak genişlikte olsa o omuz kafi. soluk soluğa kaçmaktayken, ıslak ve evsiz bir sokak köpeği kadar çaresizken merhamet edebilen bir omuz olsun o. başını yasladığın anda en yumuşak yastıkların kıskandığı, çarpışmaya girdiğinde en güçlü zırhın dayanıklılığına erişemediği, sadece senin olduğu onun sözüyle mühürlü bir omuz... o omuz ki, başını koyduğun anda tüm dertlerini orada kaybetmelisin. kendini ona bıraktığın anda ruhunda ve vücudunda ne kadar yara varsa iyileşsin, sende kalan tek iz onun izleri haline gelsin. ona başını yasladığında hayatında uyumadığın kadar derin bir uykuya dalabilmelisin. uykuda mısın uyanık mısın anlamadan rüyalarla yaşayabilmelisin. o ilk temasta kesilen nefesin uzun zaman geri gelmemeli, onun sana değen nefesiyle candan geçmeli ama ondan vazgeçememelisin. dokunduğun yerden yanmalısın, yakmalısında. ufak kıvılcımınız alev alev yakmalı, birbirinize ait yapmalı sizi. elin nazikçe gezinirken başın dönmeli, kulakların uğuldamalı, gözün kararmalı. heyecanının yoğunluğundan dış sesler kesilmeli, sen fark etmemelisin.


o omuza değdiğin gibi bitersin. mahkumiyetlerin biter, eksik hissetmen geçer, kolundan kelepçen çıkar, özgürlüğü bulursun. o omuza değdiğin gibi yanarsın. ışıl ışıl bir lamba gibi, geceleri aydınlatırsın; kağıt fenerler gibi şenlikleri bağırırsın; dilek balonu gibi, titrek ışığınla umudu çağırırsın. o omuza değdiğin gibi sonun gelir. mutlu sonun gelir. hele sonra o senin omzuna değince birde... sonu gelmesin istenen gecelerin sonu gelmez.



devamını yazacağım dostlar. altın olsa dönüp almayacağım bir bozkıra yazacağım. geceleri sabaha ulaştıran bu mimar biraz olsun projesine baksın artık, sabaha az kaldı.

damdan dusen bey

yaprak
Başımın belası. Kendisine dul olduğumu ve yas süremin bitmediğini söylesem de peşimden ayrılmıyor. Gelmişken mizahın bol olsun, bu ara kafam bozuk. Çatıyı da yıkıp attın zaten! Babanlara selam

rüyada votka ve bira içmek

yaprak
garipti, çünkü gidip kendi hür irademle yalnız başıma bi bara oturdum ki ben bara asla yalnız gitmem. barmenin önüne oturup bi bira istedim, ki biradan nefret ederim. biradan bi yudum alıp, votka istedim; tamam burda sorun yok ama sıra sıra içmeye başladım. neden böyle bir halt yedim bilmiyorum. sonra bira ve votka isteklerim sürdü, barmen de baktı ki pilot olmaya doğru ilerliyorum benle muhabbet etmeye başladı. oysa ben sarhoş olmayacağımı iyi biliyor ve sanki kafam güzelmiş gibi şımarıklık ediyordum ama bir yandan da yüz vermiyorum herife. böyle tek kelimelik cevaplar, etrafa sıkılgan ve umursamaz bakışlar falan... tam bir iç boşaltma eşiğini geçmiş zor kadın... isteğim üzerine daha yumuşak şeyler çalmaya başladılar. vakit hayli ilerlemiş lakin bilinçaltı sakinlerim barda azalma göstermemişti. neyse barmen bi ara surat astı " ne işi var lan bunun burda?" diye, sonra bi arkadaşına "sen yerime bak deyip" bana döndü "sen de rahat dur, kendine mukayyet ol" deyip içeri girdi. "hakikaten kim lan bu" diye bakmama kalmadan yanıma geldi. benim içki içtiğimi bilmediğinden "çok değişmişsin sen, ama zevksizliğin baki" dedi. "neyi nasıl yapacağımı ne zaman sana sordum?" dedim. bi yandan da sinirimi ve kendimi kontrol altına almaya çalışıyor, sarhoş gibi görünmeye devam etmeye çalışıyordum. kaç saattir o kadar insanı kandırmıştım, açığa çıksa hoş olmazdı. "zaten bi haltı bana sormadığın için bu haldesin. içki kim, sen kim, bar kim?" dedi. " sen kimsin lan *****" diyerek diklenmeye çalıştım. ama ayağım kaydığından başarılı olamadım. ya sarhoş moduna iyice kaptırmıştır. yada hafif çakırkeyiftim, herhalde içki karıştırmaktan "bira içki mi?" diye mırıldanarak küfür ettim. oysa cevap vermedi, pavyon ışıkları altında bile belirginleşmiş olan boyun damarlarının vücudundan fırlamaması için konuşmuyor gibi bir hali vardı. masada duran yarım votkayı dikti, birayı içse şaşardım. "götünü toplamak zorunda olmadığım halde burdayım, şansını zorlama istersen" "oğlum, sen ne zaman benim götümü toplamışsın? sen ot falan mı çektin, ne konuştuğunu bilmiyorsun." dedim, bağırarak "belanı sikmeden yürü" dedi. "sen benim evimi bile bilmiyorsun, ne bu ayaklar şimdi? her şeyi geç dört senedir görüşmedik senle. ondan önce de birlikte dışarı çıkmayı geç, bi şey bile yapmadık. sen kimsin şimdi küstah küstah konuşuyorsun" falan derken baya dramatik film sahnesi, üstüme eğildi bu; çünkü ispanyoluz biz koduğumun yerinde. bi yumruk attım, neye uğradığını şaşırdı; hayatında karıştığı ilk kavga bile olabilirdi bu, o kadar.. neyse "pişman olacaksın kızım" dedi. o sırada barmen geri döndü. "pişman et lan beni" diye bağırdım. yırtınarak "hayatını bok ettin laaan" dedi. "çevrende bi tane seni seven insan kalmadı, annen bile bıktı kızım senden. içmeyi öğrenmişsin, ama ağzınla içmeyi öğrenememişsin; üstelik yanında sana göz kulak olacak bi kişi yokken. sabah tanımadığım birinin yatağında kalkmak mı bundan sonra senin hayatın" sert bir tokat attım, şiddetiyle gözlerim doldu. telefon çaldı o sıra "şuradayım gel beni al" deyip, kim olduğuna bile bakmadan kapattım. hesabı ödedim, ayağa kalktım. bardan çıkıp eve doğru yürüyordum, o da yanımda yürüyordu. " arkadaşına gel dedin, onla git; bu şekilde yürüme" dedi, cevap vermedim " işte hep böyle yapıyorsun, kızı çağırdın, beklemeden gidiyorsun; sonra yalnız kalıyorsun" şöyle bi dönüp "kız??" dedim "ya da neyse ne" dedi. "ben evleniyorum" dedim, neden böyle bir halt dedim bilmiyorum. "tamam, hadi evine gidelim" dedi. soğukkanlılığı her şeyi açıklıyordu, vicdan azabı için buradaydı "sen gelmiyorsun" dedim. "sana ihtiyacım yok" dememe kalmadan mert çıktı köşeden (dün o kadar lafını ettik tabi adamın) sonra da uyandım.
2
damdan dusen bey damdan dusen bey
Okumadım durumumuz yoktu.
yaprak yaprak
Okumadığından adam olamadın

ted bundy

yaprak
katil olmak için doğmuş olduğu açık olan, zekasının şüphe götürmez biçimde keskin olduğu bilinen seri katildir. tam bir ölüm makinası olup, klasik bir hikâyeyle sevdiği kızla arasının bozulması yüzünden öldürmeye başlamıştır. ancak ayrılmalarında ted'in nevrotik haraketleri, sapkın cinsel isteklerinin dışa vurumu ve daha pek çok freudsal semptom etkili olmuştur. yani ted'in öldürme eşiğine erişmesinde bu ayrılık sadece katalizör görevi görmüştür.
ayrıca yakışıklı, iyi eğitimli, şık giyinen, iki üniversite bitirmiş kültürlü bir adamdır. bi mahkemesinde avukat tutmayıp kendini savunacağı bahanesiyle (hukuk okumuştur) kelepçesinden kurtulmuş ve bi şekilde kaçmıştır. mahkemeleri süresince suçunu ispatlamak pek mümkün olmamıştır, o kadar ki kendi evinde bile parmak izi bulunmamaktadır (bu arada bir üçgen el'dir. bi nevi el okuma sanatına göre bu katilleri temsil eden bir el tipidir) eski sevgilisine benzeyen kadınların ağırlıklı olduğu öldürülenler listesinin sonundaki kişinin kalçasının ısırmış olması onu ele vermiştir. anlaşılmaması için çenesini kırmaya dahi kalkmıştır.
hapiste kaldığı sürede hayli hayran kitlesi oluşmuş ve bu hayranlardan biriyle evlenmiştir. bu evlilikten doğan iki çocuktan biri şu bahsettiğim üçgen el meselesinden dolayı çocuk yaşta öldürülmüştür bazı gizli kaynaklara göre. sonuç itibariyle elektrikli sandaliyede can vermiştir

kıskanmak

yaprak
ben hayatımda kardeşimi kıskanmadım, kardeşimi benden çok sevdiler kıskanmadım, sevdiğim adamlar bana değil başkasına yar oldu kıskanmadım, takıldığım adam başkalarıyla da takıldı kıskanmadım. arkadaşlarım benim onları sevdiğim gibi beni değil başkalarını sevdi, kıskanmadım. insanlar benden daha başarılı oldu ben yine kıskanmadım...

şu an eski en yakın arkadaşım, bu gün olduğu kişi olmasında en kilit rollerden birini üstlendiğim insan. özgüvenine, mesleğine, hatta şu anki sevgilisine ulaştırdığım kişi... eskişehir'deymiş. gezip tozuyormuş. yahu hiç mi aklına gelmiyorum, bensiz nasıl nefes alıyorsun porsukta?
kıskanmak mı bu?

ankara'da yaşayan karslılar

yaprak
bunlar karslı imajına yoğun ölçüde zarar veren bir grup olup, şimdiye kadar dimağınızda var olan tüm karslı imajını siler atar. bi kere karslı adam delikanlı olur, dürüst olur, güvenilir olur, sözünün eri olur. al defansa koy, balkan harbine çık. keza ankara'da da harbi delikanlı bebeler mevcut. lakin bu ankara'da yaşayan karslılar, artık hava değişiminden mi kendi karaktersizliklerinden mi bilinmez, illet insanlardır. nahoş, illet, çirkef, zina, pislik, adi, yılan, fitne insanlar hepsi. allah bunların şerrinden korusun bizi

betsy davis

yaprak
kendisi als hastası bir ressamdı ve gün geçtikçe kötüye gidiyordu durumu. bulunduğu yerde ötenazi yasallaşınca bunu uygulayan ilk kişilerden oldu. arkadaşlarını toplayıp bir parti verdi, hepsiyle vedalaştı ve son kez gün batımını izleyip, ötenaziyi gerçekleştirdi.

ebem dahil herkese ihtiyacım var

yaprak
şu anda içinde bulunduğum ruh hali. insan bazen hayatına girip çıkan kim varsa, ebesi dahil hepsine ihtiyaç duyuyor. hepsi burda olsa yine yetmeyecek biliyor bi yandan. içimde bi şeyin dolmak bilmeyen boşluğuyla hınca hınç doluyum. ne haldir bu ben de bilmiyorum

söz gelimi bütün söz verenlerin gitmesi

yaprak
sözlerini tutacak birine, hele böyle bir devirde... rastlamak için ne yaptın diye sorarlar adama. mesela sen tüm verdiğin sözleri tuttun mu ey yaprak? yoksa geceyi yapan karanlık bir mimar mısın?

işte on çuvaldız sapla kendine, tam da böyle. kan akmadan, layık olmuyorsun bitinin kanlanmasına. ruhun köşeyi dönemiyor, kalıveriyor hesabın, hem de kaç celse sonrasına.

nev ve kelebek

yaprak
"sen gibi" klibinde de yer alması, başka kliplerde de bulunması, ardından tutup bi de bunu şarkı yapması insanı "herhalde zamanında birini sevmiş bu... kelebeği çok seven birini.." diye düşündürüyor bana kalırsa.

disiplinsizlik

yaprak
çağın vebası, sözlüğe düşenlerin belası, hepimizin hastalığı, derdimizin sebebi, çoğu mutsuzlukların vesilesi, insanın hayattan soğuma sebebi. anlatsın mı yaprak bacınız? dinle ulan, sarı saçları permalı oğlan! "yazıp silmek" konulu metninden esinlendim. gerçi felsefesine kafam bassa yazacağım edeceğim diye uğraşmam da, beni modern zaman müslümanı gibi düşünün: anca ezber anca laf.

şimdi, ne mi mesele?? haylidir aklımda olan şu ki, inatla kullandığım "sözlüğe düşmek" tümleci, pavyona düşmek, kötü yola düşmek gibi tabirlerden esinlenmiş olduğum bir söz öbeği. bu mecralarla ilgili en basit meselemi anlatacak olursam buralar hayli reel tinder, hatta sürreal dostlar kıraathanesinden bozma döngel keranesi, yahut anne babaların yasak ilişkilerinden sonra kenara atılmış çocuklar bahçesi, en iyi ihtimalle cemaatle iktidar arayı bozmadan önceki dönem yardım kermesi. ne leş olduğunu anladınız diye umuyorum.
futbol nasılsa ki bir toplumun ezilmişliklerini, sömürülmüşlüklerini fark etmemeleri için afyon niyetine kullanılmışsa; sözlük de daha azı değildir. bir güruh ki bahsettiğimiz dert tasa aynı bi yerde: "afrika'da çocuklar aç evet, bu çok kötü. yemek resmini ınstagram'a atan ayıdır! kutup ayıları ölüyor, yer küre ısınıyor. eşitlik ve adalet herkes için var olmalı. düşünce özgürlüğü kısıtlanamaz. iktidar ah iktidar!.." üç aşağı beş yukarı çoğu noktası ortak olan bu insanlar sokağa çıkmıyor, bi şeyleri değiştirmek için bi şey yapmıyor; papaz sözlük efendiye günah çıkartıyor ve cennetten arsa alıyor. klavye üzerinden ülke kurtaran, insanlığı kurtarmak için twitter nöbetleri tutan bir topluluk peydah oluyor sonra.

hele edebiyata yeteneği olan, sanat yapacak olan nice kalemler trol oluyor sözlüklerde. iddia ediyorum ki harcanıyoruz azizim. işgüzarlığımızdan, pervasızlığımızdan, kafasızlığımızdan. ha sen sözlük seversin, bi şey diyemem; hem arada gırgır şamata da lazım, hakkındır... ama ben sözlüğe düşecek insan mıydım, işte bu da benim kafa yapım. düzen nizam kalmıyor, farazi yazılıyor; tanımadığın etmediğin insanlarla kavga gırla... yahu benim ne işim var burda??

edebiyat anlayışım çok ayrıydı benim, bakmayın yeterince okuma yapsaydım zamanında iyi olurdu lügatım ve üslubum da.. hadi ben ebemi tersten gördüm, ulan hepinizi mi vurdu hayat? biriniz başa çıkamadınız mı bunca adam içinden?

silkelen ve kendine gel, siktiret siktiğimin sözlüğünü. yazmak istiyorsun işte. sorun disiplinsizlik ve sen bunu sözlüklerde kamufle ediyorsun. "haa, oğlum hiç yazamıyor değilim lan; kassam yazarım" diyorsun. o halde maharetlerini görelim kardeşim.

neyse kafam çok dolu, yazı da sona doğru bok oldu. ama metni kafanızda toplasanız boş konuşmadım. herkesin bi stili vardır. sözlükle mi, amcanızdan destek alarak mı nasıl olur bilmiyorum; ama oldurun.

haa modern zaman şımarıkları da fazla yavlan ve ocak dışı

ıssız bir adaya düşseniz yanınıza almak isteyeceğiniz üç erkek

yaprak
şimdi bu hakikaten çok zor bir tercih olup, çok yönlü düşünmeyi gerektirir. düşünsene sadece üç tane alabiliyorsun. listenin birinci sırasına şu an için ankara'da yaşayan bir karslıyı koyuyorum. çünkü adada diğer iki kişiyle beraber onu dışlayıp, hak ettiği dersi verebiliriz. ikinci sıraya alişim'i koyuyorum, kendisi çokça sıkıntı yaşadığım, hala da yaşamakta olduğum bir bey. aramayı çok istiyorum, ama yapmamak gerektiğini bildiğimden kendimi tutuyorum. en azından adada birlikte olalım ki sorunları çözelim. çünkü iyi bir arkadaş hiç kolay bulunmuyor. yenisini bulmaktansa onu yontmak evla. hoş, bunca zaman yanyana dura dura ikimiz de birbirimizi yonttuk ya...
hee gelelim üç numaraya, burası için timberlake olsun, brock o'horn olsun, bruno mars olsun bir sürü adam sayabilirim aslında. ama ben dilini bildiğim, huyunu bilmediğim; yüreksiz bir kadın yüzünden çokça canı yakılmış bir beyi tercih ediyorum. güzel adamları mahvettiniz kızlar. onlar piçlik yapıp ortalığı dağıtırken toplayıp düzleyip adam ediyorum. sonra bi bakıyorum herif yine aşiftenin birine yazılıyor. ben de salağım...

o değil de hakkım çok çabuk doldu, bu haksızlığın daniskası. daha takılmaya adam seçecektim :/
1
can can
👏👏👏

eskilerden

yaprak
bu ara aklıma çok geliyorsun. sen en çirkin halimde bile bende bi şeyler bulmayı becermiştin. bi de şimdi gör; kilo problemimi aştım, o karikatürlü kıyafetlerden daha kadınsı olanlara geçiş yaptım, saçlarımı uzattım, cilt problemlerimi hallettiğim gibi makyajdan da hayli anlar oldum... ben ki makyajı sevmezdim, makyaj üzerine youtube kanalı açmama dair teklif getirdiler. işve cilve konusunda da var gelişmeler, almak istediğim adamı alıyorum.
sorun şu ki içim kimseyi almıyor. ciddiyi bırak, ciddi olmayan bi ilişki bile kaldırabileceğim bi şey değil. henüz tek gececi bi tip de değilim ama dost hayatı dışında bi gelecek göremiyorum kendimde. haylidir içki içmedim ama kendimi zor tutuyorum yeminle. askerden yeni dönmüş gibi her gördüğüm adama yazılıyorum, onlar bana yazılınca kaçıyorum. bi süredir çözümün senden de geçmediğini düşünüyordum, çünkü sözde ben senden geçtim yaa. ama sanki öyle değil işin aslı. tamam zor olur, ama sen ısrarla dikte etsen ben yine rüzgarında serseri serseri savrulurum gibi. hatta senden de çok uğraşsa biri o da savurur belki beni. ama ben zaten hiç uğraşmana gerek olmadığı zamanlarda bile elinin tersiyle ittiğin, üstüne basıp geçtiğin oldum. gelip de benim neyimle niye uğraşasın?
bu arada artık evleneceğim adamın kim olduğu belli. biliyorsun bizim orda biriyle üç kere aynı yerde denk gelince onla evleneceğini rivayet ederler, biz aynı yerde aynı saatte beş kere denk geldik herifle. sonunda boşanır mıyız, benle evlendiğinden kahrından mı ölür bilmiyorum ama belki ellimizden sonra bi daha birbirimize çıkar yolumuz. en son bana vurmak için ayaklandığında ve ben sana saldırmak için ilerleyecek gibi olduğumda, yanımızdakiler dağıttı bizi. yakın zamanda denk gelmesek bari, sen hanım evladı olduğundan e fizyolojik üstünlükte bende olduğundan acımam ağzını burnunu kırarım senin. e bi de kanının değdiği toprak olurum ama sen nerden bileceksin?
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol