sözlük yazarlarının anıları

nushirevan
keçiören - kızılay hattında gidip gelirken, tam ulus meydanında inip oradaki marketten çekirdek gazoz alıp iş arkadaşımla hava kararana kadar laflardık. bir yandan ulus meydanında ne için dışarıda gezdiğini anlayamadığımız yaşlı amcalara bakıp tahminlerde bulunuyorduk. arkadaşım "hiç bakma! heykeldeki atın hangi ayağı havada?" diye sordu birden. "olsa olsa ön ayaklarından biridir" diye düşünerek "sağ ön ayağı.." dedim ve kafamı çevirdim. aynı anda arkadaş kahkahayı patlattı. o an, 21 yıldır ankaralı olan ben ulus heykelindeki atın dört ayağının da yerde olduğunu bilmediğime şaşırdım. "anaaa hakkat la" diyerek heykele doğru yürümeye başladık. tam heykelin dibine gelmiştik ki zaman durdu. yere konan güvercinler bile bir kaç nano saniye sessizliğe büründü. o kısacık zamanda "o meydandaki herkesin kalbi 'hayırdır inşallah' diye atıyordu" deseler, altına imzamı atardım. öyle bir andı ki, sanki meydandaki topluluğun hemen hepsinin 6. duyusu açılmış ve kötü bir şeyler olacağını anlamış gibiydi. hemen üstümüzdeki otobüs durağının, 4 şeritli yolun karşısına doğru uçtuğunu gördük. patlamanın gücünü anlamamız için üzerinden 15 dakika geçmesi gerekecekti. ulus heykelinin etrafında toplanan kalabalık hatırlayacaktır. herkes ani bir refleksle yere oturdu. 5 saniye boyunca ulus meydanı sessizliğe gömüldü ve ayakta benle birlikte bir kaç kişi kalmıştık. yere eğilmenin daha mantıklı olduğunu biliyordum ama şok etkisini atlatmam kolay olmamışa benziyordu. oturmak istedim ama oturamadım, bacaklarım kitlendi. ayakta kalan bir kaç kişi de aynı şeyi hissediyordu belli ki. 5 saniye sonra herkesin aklında o soru vardı ve çözülen diller telaffuz etmeye başladı: "ne oldu?"

sadece 1 merdiven ötemizdeydi. kalabalık yüzüncü yıl çarşısına doğru koşmaya başladı. arkadaşım da kaçmak için kolumdan tutup çekiştiriyordu. az önce şok yüzünden yere sabitlenen bacaklarım, bu defa "kaçmak" kelimesini metabolizmama yakıştıramıyordu. kolumu çekip kalabalığın aksine, merdivenlere doğru koştum. son basamakları nasıl çıktım bilemiyorum, çünkü karşılaştığım manzara korkunçtu. zemin bozuk paradan biraz daha büyük yanmış et parçaları ile doluydu. sağa sola uçmuş cesetler, yaklaşık 20 metre uçup kolun karşısında kutu kola gibi büzüşen durak ve şok geçiren insanların garip hareketleri. aklı başında insanların bazıları gülüyor, bazıları ağlıyor, bazıları ölesiye korkmuş yerden kalkamıyordu. anafartalar çarşısının üst katındaki balkonumsu yapılar, durak hizasındaki insanların üzerlerine düşmüştü. hemen yakınımda 45 yaşlarında bir kadın ayağa kalkmak için ellerini bana uzatmıştı. bir anda koşup koltuk altından yakaladım ama şişman kadını yerden kaldıramadım. görünürde bir yarası yoktu ama belli ki o da şoktaydı. arkamdan yetişen arkadaşım kadının ayaklarından tuttu ve yaklaşık 20 metre olay mahalinin dışına taşıdık. yerden zar zor kaldırdığımız kadını taşırken, yerdeki insan uzuvlarına basmamaya özen göstermek zor oluyor sözlük. arkadaşım hüngür hüngür ağlıyordu. ben ise bilincimin yerine gelmesini bekliyordum. vücudum iradem dışında hareket ediyor gibiydi. hani rüya görürsün ya, onun gibi biraz. biraz sonra kadın, taşıdığımız noktada ayağa kalkıp koşmaya başladı bağırarak. o sırada bizim gibi yardım etmek isteyen ama yaşanan dehşetten olay mahaline giremeyen insanları gördük. tekrar dönüp "birini daha çıkaralım" dedik. o sırada belinden aşağı balkon tarafından ezilmiş, 40'lı yaşlarında bir adamın bize baktığını gördük. biz o balkonu kaldıramazdık. hem madden, hem de manen.. biraz sonra adamın gözleri silikleşti, canını teslim etti. bir genç oğlan gördük ikiye katlanmış gibi yatıyordu. tam ona koşarken arkadaşım ağlayarak kaçtı olay yerinden. yalnız kalmak bir başka koydu bu sefer sözlük. kahramancılık mı oynuyordum, olmadığım bir şeyi ispatlamaya mı çalışıyordum, yoksa tamamen içgüdüsel bir şey miydi bilemiyorum. çocuğa doğru ilerlerken, çıkrıkçılar yokuşu tarafından askeri öğrencilerin olay yerine koştuğunu gördüm. kalabalık bir gruptu. üstelik asker içgüdüleri, benden çok daha iyi kararlar verebileceğini vaat ediyordu zihnime. patlamanın ardından 1-2 dakika geçmişti. çevreden kalabalıklar toplanmaya başladı. insan parçalarına basmama gayretim yüzünden zaten kendi sınırlarımı çoktan aşmıştım. üzerine balkon düşen adamın gözlerinin ferinin silinmesini hiç unutamadım. o sırada iş hanından gelen "fısss" sesinin üzerine trafik polisleri insanlara "gaz patlayabilir! uzaklaşın!" diye bağırıyordu (sonradan patlayan su borusunun sesi olduğu söylendi) tehdit seviyesi, zaten sınırlarımı aşmış olan beni kendine getirdi. görevi askeri öğrencilere bırakıp hızla uzaklaştım. gençlik parkına kadar koşup, patlamadan henüz habersiz, doğal hayatını yaşayan insanların bulunduğu bir başka otobüse atladım. insanlar gülüyor, sohbet ediyorlardı. kimileri cep telefonuna bakıyor, kimileri koşturan insanların telaşını merak edip camdan bakıyordu.

eve geldiğimde ailem "sen nerelerdesin? patlama olmuş ulusta iyi ki orda değildin" dediler. hiç bir şey diyemeden banyoya gidip böğüre böğüre ağladım. şok yeni terkediyordu bünyemi.

ilginç olan, öldüğüne emin olduğum rahat 10-15 kişi görmüştüm. ama televizyonlar çok az sayıda ölüden bahsetti. o gün orada olanlar iyi bilir: orada o kadar az insan ölmedi ama infial olmasın filan diye mi açıklamadılar, bugün bile bilmiyorum
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol