hikaye tamamlama

zeynep
Her zamanki akşamlardan bir tanesiydi yine. Evin içerisideki sıkıcı sessizliğe aniden öksürük sesi eşlik ediverdi. Leylek yuvasına dönmüş yatağından ayrılmak istemiyordu Mert. Dışarıda lodosun estiğini duyduğunda sevindi. Sıcak rüzgarda denizin kıyısına gitmeyi çok sevdiğini anımsadı. Yarım kalan asidi kaçmış birasından bir yudum alıp yavaşça ayağa kalktı. Midesinin iyi durumda olmadığını bilmesine rağmen bir sigara daha yaktı. Tüketilmiş tuzlu fıstıkların olduğu kabın içerisine elini daldırdı. Her zaman yapardı bunu, tükettiği her şeyi bir anlıkta olsa yeniden elde etmeyi umardı. Tükettiği tüm kadınlara yeniden dokunmak istiyordu bugün de. Ancak onlar da tıpkı fıstıklar gibi tükenmişti. Her bir hücresi itinayla yalanmış, fiziği temiz, ruhu çöplük kadınlar. Bir çoğu beta erkekler peşinde koşmaya başlamış kadınlardı onlar şimdilerde. Dolabının içerisinden temiz göründüğüne inandığı çoraplarını giydi. Lodosta terleyeceğini düşünüp ceketini almamıştı.

On dakika sonra sahildeydi. Denizin lodos ile dansını izliyordu yaktığı anda sönen sigarasıyla. Arkasında saatin 00:00 olmasını bekleyen insanlar, önünde hiç acelesi olmayan kadın adı verilmiş tekneler. Bir dakika! Arkada ne oluyordu? Yoksa bu gece yılbaşı mıydı? Evin elektrikleri kesildiğinden beri zaman kavramı da yok olmuştu modern insanın. Aniden kalabalığın içerisine doğru yürümeye başladı. Amaçsızdı, ama onu oraya çeken bir şeyler vardı sanki. Saat kulesine pür dikkat odaklanmış sarışın bir kadını kestirdi gözüne. Tam karşısına geçti ve kadının saati görmesini engelliyordu. Şaşıran kadın ne yapıyorsun demeye kalmadan, küçük bir öksürük ile konuşmaya başladı;
dostoyevski2
\"Merhaba, selam, hi.\" dedi. Dili damağına dolandığından girişi istediği gibi yapamamıştı. Hem kadının etnik kökeninden bihaberdi. Kadın anlamamıştı. Koskoca şehirde dilini bilmeyen bir insana denk gelmek de ne büyük şans! Kadın, hiç bilmediği bir dilde birkaç şey söyledi. İyice umutsuzluğa kapılınca son bir deneme yaptı \"do you speak english?\" dedi. Sanki kendisi sular seller gibi konuşacaktı kadın konuşabildiğini söyleseydi. 12 senelik öğrenim hayatından sonra üniversitede de aldığı eğitimle doğru düzgün konuşamıyordu ingilizceyi. Derdini ne anlatabilirdi ne de anlayabilirdi. Kafa selamı verip yürümeye devam etti. Kim bilir kafa selamı başka ülkelerde ne anlama geliyordu? \"Neyse\" dedi iç çekerek, \"en azından denedim.\"

Birkaç adım sonra kağıttan gemiler yapıp denize bırakan birini gördü. Yanına yaklaşıp \"ben de böyle çabalamıştım\" demek istedi. Demedi. Yalnızca uzaktan izledi. Bazen insan haddi olmayacak davranışlarda bulunup başkalarının kendisine yarattığı alanı ya da anı bozuyordu. Bu durumdan hoşnut olmadığı için onu gemileriyle yalnız bıraktı.

...
martilara simit atan kadin
İlerledi... Sanki ilerledikçe her şey bitecekti. Hani insan ayrılığın ertesi gününde uyandığında rüya gibi ilk önce anımsar, sonra dank eder ya... Bu da öyleydi işte. Yürüse, buradan limana inse geçecek gibiydi her şey.

Koca bir yalan olduğunu düşündü her şeyin. Varlığının, bir anda yok olup gidenlerin, daha bir kaç gün önce geçmişinin bütün hırsını çıkarırcasına birlikte olduğu kadınların... Hiç biri yoktu şimdi. Annesini düşündü. Hayal meyal, fotoğraf karelerini anımsar gibi anımsadığı çocukluğunu. Kim bilir neredeydi şimdi annesi. Acaba hangi adamlarla evlenmiş, hangi çocukları evladım diye sarmalamıştı?

İslahevini hatırladı sonra. Yaşamın aslında dev bir kurtlar sofrası olduğunu anladığı, içindeki canavarı cümle aleme göstermezse bir karıncadan daha bedbaht bir ömrü olacağını düşündüğü günleri hatırladı. Onu koruyup kollayan, abilik yapan Sedat ı anımsadı ve tekrar teşekkür etti ona. O olmasaydı okumazdı muhtemelen. Ruhundaki canavarı susturmaz, asi bakışlarını daha da silahlara dayardı. İyi ki vardı Alemin Sadosu Sedat.
martilara simit atan kadin
Bunlar aklından geçerken limana vardığını fark etti. Gemilere yüklenen tonlarca ağırlıktaki yüklerin Rusya ya gideceğini yılların tecrübesiyle anladı. Bir an, yalnızca bir anlığına gemiye atlayıp o koca kasalardan birinin içinde günler süren o yolculuğa çıkmak istedi. Ne kadar istese de yapamazdı bunu. İçindeki zıpır Ali yi susturup gerisin geriye eve doğru yürümeye başladı.

İçinden bir yerden 'beni unuttun' dercesine midesi guruldadı. Acıkmıştı ama canı hiç bir şey yemek istemiyordu. Umursamadan devam etmeye çalıştı ancak her zaman olduğu gibi sinsi bir baş ağrısı sağ şakağından sızmaya başlamıştı. Anladı ki kaçış yok, o yemek yenecekti. Şansına köşedeki seyyar kokoreççi ayyaşların Hızırı gibi açıyordu tezgahı. Hızlı adımlarla kokoreççiye yöneldi. 'Bir yarım baba' Yaşlı adam olanca tontonluğu ile 'Tabi beyim' dedi. Adamcağız beyim dediğinde fark etti halini. Takım elbiseyle geziyordu. İyi de ne işi vardı üzerinde takımın? Yavaş yavaş anımsadı büyük şirketler toplantısını... Sonrasında toplantıda ikram (!) edilen içkileri anımsadı. Bu sefer her zamankinden fazla abartmıştı demek. O sırada 'buyur beyim' diyerek kokoreçi kağıda sarmış uzatan adamı fark etti. Teşekkür edip vermesi gereken paranın iki katını tezgahın yanındaki tahta kısıma koyup adamın para üstünü beklemeden uzaklaştı.
nushirevan
rüyanın kurguyla karıştığı sahneler, piksel piksel belirginleşmeye başladı. tüm bunları bir bilgisayar ekranından izleyen Kamil, oturduğu çalışma koltuğuna sırtını dayayıp "hadi len!" dedi. "Müşkülpesent Mert ve Sado Sedat" kısaca "MM & SS" adlı yeni çıkan bir bkm filmini izliyordu. Online film izleme sitesine düşünce çok heyecanlanmıştı. Mert rolünde Mert Fırat oynuyordu. Sado Sedat da Çılgın Sedat'tı. Yönetmen Onur Ünlü, dram ile absürd komediyi birleştiren bir film denemesi yapmıştı. Kamil fragmanını görünce çok heyecanlanmıştı ama filmin 10 dakikasına ancak dayanabilmişti. "Silinmeden izle" diyen film sitesinin adminine küfür edip yorum kısmına "Vakit kaybı. Normalde yorum yapmayan birisiyim, sırf bunu yazmak için siteye üye oldum. Çok kötü film" yazdı.

O sırada Kamil'in annesi Naciye hanım genç çocuğun odasına bir anda daldı. Sanki odaya girmiyordu da, ahlak masası ekipleri şafak operasyonu yapıyordu. Uyuyamayan kadın, saçı başı dağınık oğluna sinirle baktı:

- Yat lan! Daha sen uyumadın mı? Eşek sıpasının doğurduğu!.. dedi

Kamil ağzının kenarıyla konuştu:

- Tamam yeaa kapatıca...

Cümlesini tamamlayamadı. Ense kökünde bir şamar patladı. Kafasındaki çınlama sesininin arasında bir kaç kelime duyabildi:

- a... şam yatmı..sunuz.. sabah kalkmak.. bilm...yorsunuz!

Kamil bu işin böyle gitmeyeceğini anladığında, durdurduğu filmin yanındaki 1XBet reklamındaki kıza bakıyordu. Annesi odadan çıkarken odadaki tüm enerjiyi de sömürmüş, delikanlılık gururunu rapid video'dan sanal diske indirmişti. Normalde başlat'tan kapatırdı bilgisayarı ama bu defa sağ ayak parmağının ucunu güç düğmesine dayadı. Pc kapandığında fan seslerinin aslında odada ne kadar ses çıkardığını farketti. Yavaşça kalkıp kendini ter kokan birbiriyle uyumsuz nevresim takımlı yatağına bıraktı. Hiç hayatının böyle gideceğini umut etmiyordu. Yatağın içine girip soluna kıvrıldı. Gözlerini kapatmadan önce tuvalete gitmesi gerekiyordu ama üşendi. Karnındaki gazı yorganın altına bırakabileceğini düşündü. Hem komik bile olabilirdi belki küçük bir "pırt".. Sadece bir "pırt" yaşadığı tüm hayal kırıklıklarının üzerine mutluluk serpiştirebilecekti. Gerindi gerindi ve gazı dışarı bıraktı. Ancak beklediği ufak "pırt" pek de beklediği gibi olmadı. Gecenin 1'inde komşular; "fısbum puaaart dıdı pompom" diye bi ses duydu. Bir anda tekrar kapısı açıldı. Kapının önünde duran gölge fısıldayarak konuştu:

- Çabuk ol, vaktimiz tükeniyor. Son işaret bu osuruk sesiydi. Katmanlar değişiyor! Solucan deliği kapanmak üzere! Beni takip et!

Gözleri karanlığa henüz alışmıştı ama gördüklerine inanamadı. Kapıda duran gölge, kendisinden başka birisi değildi.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol