içimizdeki şeytan

dilhun
1940 yılında yayımlanan sabahattin ali romanıdır. kendisinin en sevdiğim kitabıdır. içerisinde birçok muhteşem cümle barındırır. birkaç örnek verecek olursak:
“Fakat şu muhakkak ki bugün olduğum gibi olmak da istemiyorum. Büsbütün başka bir hayat, daha az gülünç ve daha çok manalı bir hayat istiyorum. Belki bunu arayıp bulmak da mümkün… Fakat içimde öyle bir şeytan var ki… Bana her zaman istediğimden büsbütün başka şeyler yaptırıyor. Onun elinden kurtulmaya çalışmak boş… Yalnız ben değil, hepimiz onun elinde bir oyuncağız… Senin dünyaya hakimiyet planların bile eminim ki onun mahsülü…”

“Çalmak ne demek? Ne garip kelimeler kullanıyorsun. İnsanları anlamakta hala pek gerisin… Zannediyorsun ki, hepimiz birer makineyiz ve evvelden kurulduğumuz gibi işleriz. Bir yerde bir bozukluk oldu mu, derhal orayı söküp atmak lazım!.. En kuvvetli insanın bile bazan ne kadar zayıf anları, istediğinin tam aksini yapmaya mecbur olduğu dakikaları bulunduğunu nasıl inkar edebiliriz? Böyle hadiseler hiç kimseyi olduğundan daha fena, yahut daha iyi yapamaz!”

"isteyip istemedeğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticede aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması.. "


nicksizolmazmi
"İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmustum:buna icimdeki seytan diyordum. Müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tukurecegim yerde, haksızlığı, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurmasi.içimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçış yolu.içimizde şeytan yok. İçimizde aciz var, tembellik var. Iradesizlik, bilgisizlik ve bunlarin hepsinden daha korkunç bir şey; hakikatleri görmekten kaçmak itiyadi var"
Sabahattin ali'nin bütün kitapları gibi düşündüren cümlelerle dolu harika bir kitap
sunset
dönemin kültürel, sosyal, ekonomik ve yaşam şartlarına güzel değinilmiş bir sabahattin ali romanıdır.
sağcı-solcu çatışmalarını gözler önüne sermiştir.
baş karakter olan ömer'in çevresinde bulunan kişilerin dönem sonunda birbirlerini satması da cabasıdır, ömer idealist birisi olmayıp bilgi ve zekasını iyi kullanamayan birisi olarak karşımıza çıktı. macide ise acılı bir yaşam sürecek olan genç ve güzel kızımız olarak önümüze sunuldu. gerçek mutluluğu bulduğunu zannederken aslında yeniden aynı sıkıntılara düştüğünü gördü.
bedri hem ömer'in yakın arkadaşı olup hem de geçmiş zamandan macide'nin de hocası idi.
tesadüflere yer veren sabahattin ali bu romanda da tesadüfleri birleştirdi.
kitabın bitmemesini istedim desem yeridir.
merdumgiriz
sabahattin ali'nin en sevdiğim romanıdır. Eserde, severek evlenen fakat hayata bakış açıları, karakterleri birbirine tamamen zıt olan iki kişinin anlaşamayarak ayrılması konu alınır.
nushirevan
İnsanın kendisinin eşref-i mahluk iken esfele safilin olma kapasitesini barındırdığını kabul etmemek için, alt benlikte yarattığı soyut kişilik. "İçimizde bir şeytan var" diyoruz çünkü bu kadar kötülüğü kendimize yakıştıramıyoruz. Hani diyorlar ya "herkes içten içe kendinin cennetlik olduğunu düşünür" neden? Çünkü cehennemi kendine yakıştırmaz. Benzer şekilde yapılan kötülüklerde de, insan kendini aklamak için suçu şeytana izafe eder. Oysa özgür irade ve seçim hakkı son nefese kadardır.

Hani bir hikaye var: Salih bir aile varmış. Bütün aile fertleri kulluk vazifelerini harfiyle yerine getirdiği gibi, mutlu mesut yaşıyorlarmış. Şeytan bunlara o kadar kızgınmış, o kadar kıskançmış ki, bu kutsiyetten dolayı adımını evin eşiğinden atamadığı için bahçesinde dolaşıyor, kendini yiyip bitiriyormuş. Hırsından bahçede bağlı olan koçun ipinin bağlı olduğu kazıkla oynamış. Kazık gevşemiş, ip boşalınca koç koşmaya başlamış. Doğruca evin eşiğinden atlamış ve antrede duran boy aynasındaki yansımasını görmüş. Başka bir koç olduğunu düşünüp doğruca aynaya tos vurmuş. Ayna paramparça olmuş. Evin hanımı koşup gelmiş bakmış ki ölen annesinden kalan ayna tuzla buz olmuş. Koç şaşkın şaşkın bakıyor. "Vay sen mi rahmetli annemin emanetini kırarsın" diyerek koçu kesip pişirmiş. Akşam evin beyi gelince çok sevdiği koçun kesildiğini görüp delirmiş. Hanımına bir tokat indirmiş. Zavallı kadın yere düşüp ölmüş. Bunun üzerine kadının ağabeyleri eve gelip kızkardeşlerinin cesedini ve başında katilini görünce intikam almak için eniştelerini öldürmüş. Şeytan olup bitene hayret ve biraz da sevinçle bakıyormuş. Ölen adamın babası, oğlunun öcü için çıkıp gelininin ağabeylerini öldürünce sülaleler birbirine girmiş ve olmadık bir kan davası başlamış. Her iki taraftan da nice canlar katlonulmuş. Nihayet son erkek kalınca, kanuna teslim olmuş. İfadesinde "içimdeki şeytana uydum" deyince diğer şeytanlar gelip bizim bu şeytandan bunu nasıl becerdiğini sormuşlar. Bizimki "vallahi bilmiyorum, ben sadece koçun kazığını gevşettim" demiş.

Melek bizim yanımızda değil, melekten de öteyiz. Şeytan bizim içimizde değil, şeytanın ta kendisiyiz.
mahur
İki üç yıl önce okuduğum bir kitap. Hatırımda sadece alelacele bir karar ile evlenmiş bir çiftin yaşadıkları ve ayrılma süreçleri kalmış. İçimizdeki şeytan adının kitabın içeriğiyle ne alakası olduğunu sanırım o zaman anlayamamıştım. Şimdi de neden öyle bir isim olduğunu bir türlü hatırlayamıyorum.
nurse
Sabahattin alinin kitaplarını okumaya niyet ettim. Bu kitabın bahsi o kadar geçti,muhakkak okumalısın diyen o kadar insanla karşılaştımki. Bende ilk bu kitap ile başladım.Büyük hayal kırıklığı yaşadım doğrusu. Beklentilerimi çok yüksek tutmuşsam demekki ..

Öğretim gören iki gencin hayatlarını birleştirmesi ve ayrı dünyaların insanları olmasıyla gelişen olaylar dizisi şeklindeydi. Kitapta en sevdiğim hal kişilerin her şeyi fazlaca sorguluyor olmalarıydı. İnsan kendi hayatından kesitler buluveriyor.

Damga(reşat nuri güntekin),
ardından intibah(namık kemal),
ardından içimizdeki şeytan(sabahattin ali) okuyunca zihnim esra erol programına döndü yemin ediyorum. Yine polisiye kitaplarıma başlamamak için kendimi zor tutuyorum.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol